Nuran YILDIZ

KAÇ ÇOCUK GÖMDÜK TOPRAĞA?

----- 17.03.2014 - 09:01 -----

Bir insana yapılabilecek iltifatların en güzelidir: Çocuk.

Sevgidir. Saflıktır. Şefkattir. Masumluktur. Hesapsızlıktır. Vermektir. Öpmektir. Dokunmaktır. Başını okşamaktır, görünmeyen bir elle.

Kirlenmemiş tek sözcüktür belki de…

Ve benim için Mustafa Kemal’den miras bir hitaptır. Çocuk…

Çocuk. Daha 14 yaşında. Adı Berkin değil.

Adı yok. Sadece soyadı var.

Öyle acımasız bir savaşın ortasında kalmış ki, dünya savaşlarından bin beter.

Birbirlerinden nefret eden anne ve babanın savaşından daha acımasız bir savaş var mı ki?

Masum uykusunda, soluduğu havaya nefretin sindiği.

Nefretin… İki abisini zehirlediği gibi onun da ciğerlerini ele geçirmeye hazır beklediği çocuk.

Camlara nasıl da vuruyordu, gördünüz mü? Nasıl korkmuştu, nasıl… Çırpınıyordu.

Nasıl da kendisini oradan oraya savurarak bağırıyordu: “Anneee!”

Gözyaşlarını silmek için uzandım ekranın soğuk yüzeyine.

Gördünüz mü o çırpınışlarını, korkusunu, çaresizliğini, yalnızlığını?

Bağıra bağıra ağlayışını kendisini teskin etmeye çalışan kırmızılı kadının göğsünde, sanki “Karanlıkta kayboluyorum, beni tutun” deyişini.

Yok görmedi çoğunuz, adliyede oğlu tarafından vurulmuş, yerde yatan kadının dramına yoğunlaştı kiminiz…

Kiminiz Berkin’in cenazesinin ardından gitti…

Orada camlara vura vura ağlayan, korkan, çok ama çok korkan çocuğu görmediniz…

Adı bile yok. Haberler onu korumak ikiyüzlülüğü altında adını vermedi. Verse iyiydi. Sorabilirdik, “Hadi Berkin’i koruyamadık, hiç değilse bu çocuğu koruyabilecek miyiz?”

Annesi öldürüldü. Annesini öldüren abisiydi. Büyük abisi zaten cezaevindeydi. O gün babasını da tutukladılar, annesini öldürsün diye oğlunu azmettiren.

Peki o çocuk? O daha 14 yaşında, nefretten başka şeye tanıklık etmemiş o çocuk? Nereye gitti? Devletin haberi bile olmadı, nefretle zehirlenmiş aileye mi teslim edildi? Kim takip edecek bunu?

Devlet koruması? Çocuk psikiyatrı yok mu bu ülkede? Yok.

Ve o CHP, kuruluşunda çocukların mayası olan o CHP, cemaat peşine takılmakla o kadar meşguldu ki, bu çocuğu görmedi bile, bir tek cümle bile etmedi.

Bu ülke, çocuklarına, yaşlılarına, hastalarına yaklaşım şekliyle kendisini zehirliyor, sinsi sinsi.

Herkesin gözleri önünde öldürülen çocuklar kadar, herkesin gözlerinin uzağında öldürülen çocuklara ne olduğunu aynı duyarlılıkla sorgulamadıkça, tüm cinayetlere ortağız işte. Farkında değil misiniz?

KÜÇÜK BİR YANLIŞIN BÜYÜK BEDELİ OLUR…

Bazen… Yıkıntıların ortasında kalınca…

Dönüp arkaya bakarsınız ve dersiniz ki “Orada yanlış yaptım.”

İnsanlar, özellikle de kaderi başka insanlara bağlı insanlar için ölümcül hata bazen en önemsiz gibi görünenden gelir.

“Erdoğan’ın inişi başladı” diyenlere, “Bu zor” dedim, “başlarsa bile uzun zaman alır o iniş.” Çünkü Erdoğan halkın nabzıyla beste yapan biri.

“Biriydi” demek daha doğru şimdi.

14 yaşında vurulup, 15 yaşında ölen bir çocuk için. Gerekçesi, mezhebi, ideolojisi ne olursa olsun. Bir çocuk için üzüldüğüne dair bir cümle etmedi ya, “keşke olmasaydı” demedi ya, “o hepimizin çocuğu” demedi ya… Bir küçük cümle sarf etmedi ya…

Korkarım, “Orada yanlış yaptım” diyeceği günlerin yokuş başında, yüzü aşağıya dönük şimdi.

AKLIMDA KALAN

Kezban ve Duygu: Kapısı olmayan duvarlar arasında “Evet” dediği adam 12 yıl hayatında olmayacaktı. Dile kolay 12 yıl yastığı sevdiği adam kokmayacaktı! Ve o adama hayatını vermeye bin kez gönüllüydü. Aşk birine adanmak ise, Kezban’ın aşkı, başka aşkları sıradanlaştırmıyor mu? Kezban. Ergenekon’dan tutuklanmış Teğmen Mehmet Ali Çelebi’nin hapishanede evlendiği eşi. Bir de Duygu var. En popüler, en güzel, en genç günlerinde bir adamla karşılaştı. Hayatı o andan itibaren o adamın hayatı oluverdi. Adam. Tanıdığım biri. Ona zor demek yetmez. Öylesine zor bir adam Tuncay. Bir davaya adayınca kendini, hayatını, sevdiklerini bir duvarın dibine itiveren bir adam. Duygu o zor adamı sevdi. Hayatını o adama adadı. Tam altı yıl. Mahkemelerin kapısında. Duvarların ardında o adamı bekledi. Kendini bırakmadı. Aşk ve sabır onu hem daha güzel, hem daha kadın yaptı. Ve ben. Bu iki güzel ruhlu kadına nasıl da imrendim. Hayatın anlamını buldukları ve cesur oldukları için. Vermek? Hadi bir daha düşünün, “Sana her şeyimi verdim” diyen tiplerin nasıl da saçmaladıklarına bakıp gülümsemez misiniz, Kezban ve Duygu’dan sonra?