Nuran YILDIZ

SEÇİMDEN SONRA OLACAKLAR

----- 27.03.2014 - 00:01 -----

-MHP büyükşehirlerde oy kaybetse de ülke genelinde oy yükseltecek.

-Sonuçlardan seçmen suçlanacak.

-CHP’nin için hayli karışacak. Bölünmeye bile gidebilir.

-Tayyip Erdoğan, özgüvenini biraz daha artıracak, ki bu durumda Allah hepimizi korusun.

-Ben Fox Haber Genel yönetmeninden Roma uçak bileti kazanacağım.

-Medya mide bulandırıcı şekilde özeleştiri yapmayıp, mide bulandırıcı haber içeriğini sürdürecek.

-Hiçbir söylediği gerçekleşmeyen köşe yazarları her söylediklerinin gerçekleştiğini yazacak kadar milleti salak yerine koyacak.

SEÇİMDEN SONRA OLMASI GEREKENLER

-CHP acilen özeleştiri yapmalı. Kamuoyu önünde hatalarını açık açık sıralayarak arınmalı.

-Tayyip Erdoğan derhal, ruh tamiratı yapan SPA’lı bir otele kapanmalı.

-Medyadan geçmişi olmayan yeni türemiş sözde gazeteciler ayıklanmalı. Miyadı dolmuş, çürümeye yüz tutmuş gazeteciler lüks evlerine çekilmeli.

-Medya içeriğinde yer bulmuş “entelektüeller” anlayışımız gözden geçirilmeli.

CHP’NİN SEÇİM ŞARKISI

Seçimin son haftası. Belediye başkan adaylarına şarkı söyletmişler. Fikir güzel. Amaç, niyet güzel.

Ne var ki iki sorun var;
Birincisi, şarkı yanlış: “Bütün dünya buna inansa… Bir inansa…” Olasılık belirtiyor ve derinlerde bunun olmayacağını ima ediyor.

Evet, bir Şenay şarkısı olmalıydı ama diğeri, “Sev Kardeşim” olmalıydı:

Bak kardeşim/ Elini ver bana
Gel kardeşim/ Neşe getirdim sana
Al kardeşim/ Ye, iç, gül, oyna!

Sar kardeşim/ Kolunu boynuma
Sev kardeşim/ Canım feda yoluna
Tap kardeşim / Tüm insanlara!

Dünyaya geldik bir kere
Kavgayı bırak her gün bu şarkımı söyle
Sevdikçe güler her çehre
Amaçlar hep bir olsun/ Kalpler birlikte...
"

İkinci sorun ise, bizim seçmen şarkı söyleyen adamı değil, şiir okuyan adamı sever…

ANTALYA CHP SEÇMENİNE SORU

Bu iktidardan kurtulmak için her yol mübah diyebilirsiniz.

Öyle iyi CHP’lisiniz ki, bu süreçte partiniz zarar görmesin diye hazmınızı geniş tuttunuz diyelim. Yutkundunuz.

Kime oy vereceğiniz elbette sadece sizi bağlar. Ben sadece CNN Türk’te aşağıdaki sözleri söyleyen bir başkan adayına nasıl oy vereceğinizi sormak istiyorum.

Sunucu soruyor: "Pensilvanya'ya gittiğiniz ve Gülen'le görüştüğünüz iddia edildi. Siz ne diyeceksiniz?"

Adayınız yanıt veriyor: "Buna şöyle gülerek cevap vereyim, benim kime gideceğim, kimle konuşacağım hiç kimseyi ilgilendirmez. Ben hizmet grubunun davetlisi olarak geçen yıl Washington'a gittim."

Susmuyor, övünerek devam ediyor bir de:
“Hakikaten etkilendim. Cemaatin kurduğu lobiden etkilendim. Çünkü 48 tane ABD senato üyesi yemeğe geldiler. Nancy Pelocy ile beni tanıştırlar."

Söz de sizin, oy da sizin. Sadece aklıma takılan şu; bizi ne zaman kirli zaferlere razı ettiler?

MEĞER ADAMIN SIRRI BUYMUŞ

Koray Çalışkan. Birkaç sene öncesine kadar neredeyse yaşamıyordu. Kamusal açıdan.

Sonra ne olduysa oldu, her yerde görünür oldu. Gazeteler, televizyon kanalları, adam neredeyse kapanın elinde kalıyordu.

Bu işin sırrı neydi? Bu adamın kerameti neydi? Kafamın kenarında durdu bu soru.

Bazen cemaate gönderdiği gülücük dedim, bazen munis gülümsemesinin üzerindeki gözlüğü.

Meğerse yanıt başka yerdeymiş. Sağ olsun İzzet Çapa. Bazen öyle söyleşiler yapıyor ki, “ne gereği vardı şimdi bunun” derken bir soru, bir yanıtla işi bitiriveriyor.

Geçen hafta sonu Koray Beyle söyleşmiş. Ve ona bu popülaritenin nedeninin Ekrem Çatay’ın damatı olmasıyla ilgisi olup olmadığını sormuş.

Ekrem Çatay! Ay Yapım’ın sahibi. Ay Yapım ise medyanın en büyük içerik sağlayıcılarından biri. Kafamdaki soru yanıtını buldu.

TURKCELL’İ MAHKEMEYE VERMEK İSTİYORUM!

Hukukçu okurlara soruyorum. Seçim süresince yurdun dört bir tarafından, hiç görmediğim, hiç de gitmeyeceğim yörelerinin adaylarından ve de hiç bilmediğim siyasi partilerden mesajlarla huzurum falan kalmadı.

Turkcell müşteri hizmetlerini aradım ve buna bir son verilmesini istedim. Yapabilecekleri bir şey yokmuş!

Turkcell’in müşterisinin rızasını almadan liste mesajlar almasını önleyememesinin, korsan mesajlara ortam yaratmasının hukuki bir yaptırımı yok mudur?

AKLIMDA KALAN

Sklamen rengi bir toka: Sadece tokaya bakıyorum. Saçma değil mi? Sevim Gözay’ın sarı saçlarına iliştirilmiş pembe, mor, sklamen renklerde orkideye benzeyen tokaya. Ne kadar güzel. Ne kadar kadınsı. Ayrıntılara takılı yaşayan ben, tokanın ne kadar önemli ve hakkı yenmiş bir ayrıntı olduğunu düşünüyorum. Uzun, çok uzun süre saçları kısa olmuş ben, ilk gençlikte okuduğum Barbara Cartland romanlarından aklımda kalan en önemli ayrıntının, yakışıklı sevgilinin (genel de bir prens oluyordu), kızın saçlarını tutan tokayı çıkarışı olduğunu anımsıyorum. Genç kızın saçlarının altından bir şelale gibi omuzlarına bukle bukle düştüğü satırları kıskançlıkla okurdum. Bende ne altından şelalesi, asker traşından hallice diken gibi bir şey vardı. Uzatamazdım, isterdim ama yapamazdım. Güzel olmaktansa aklı başında olmayı tercih ederdim, okur, yazar, ders çalışırdım. Kafa işte! Güzel olmakla aklı başında olmak ayrı yönlere giden trenler gibiydi o zamanlar. Belki de o günlerin özentisi, ne zaman tokacının önünden geçsem toka alırım. Uzun saçlarıma takmadığım tokalar. Sevim Gözay’ın tokasından gözlerimi aldıktan sonra, en albenili tokalarımı önüme dizdim ve sırasıyla kullanmaya karar verdim. Bu çılgın gündemin sonucu kafayı mı yedim ne?