Nuran YILDIZ

MR. RICORDIONE…

----- 10.04.2014 - 19:01 -----

Size bu mektubu Hürriyet gazetesinde yayınlanan söyleşinin düşündürdüklerini paylaşmak amacıyla yazıyorum. Son derece titiz medya takibiniz nedeniyle yazdıklarımı okuyacağınızı da biliyorum.

Söyleşinizde katıldığım ve katılmadığım noktalar var, dikkate alacağınızdan eminim.

Örneğin Youtube ve Twitter yasağı konusunda söylediklerinize tamamıyla katılıyorum. Suç işleyeni cezalandırmak yerine aracın kendisini yasaklamak doğru iş değil. Ve, fakat bizde son zamanlarda suçluları salıp, suçsuzları cezalandırmak gibi bir tuhaf gelenek oluştu.

Mr. Ricordione,
Yerel seçim kampanyası sürecinde, ismini anmasanız da, Erdoğan'ın Türkiye'nin içerideki sorunlarının dışarıdan kaynaklandığı üzerine kurulu yabancı karşıtı bakışa/söylemine üzüldüğünüzü belirtmişsiniz.

Ancak siz de iyi biliyorsunuz ki, yerel seçimleri Erdoğan'a kazandıran “dış odaklar” söylemidir.

Yine çok iyi bilirsiniz ki “yabancı” kavramının korkutuculuğu tüm dünyayı kuşatmaktadır. Bunun bir sonucu olarak, ülkeniz de tedbirler almış, ABD’ye gidecek olanlara çıkarmadık zorluk bırakmamıştır.

Gelişmişliği temsil eden Avrupa'da, yabancılara karşı gerçekleştirilen eylemler ve suçlar gittikçe yükselmektedir. Asla onaylanamaz olan yabancı karşıtlığı tavırlar, gündelik politik çıkmazlara çözüm üretemeyen politikacıların "düşman/karşıt" söylemiyle durumu örtmesinin sonucudur.

Naçizane size önerim, Erdoğan’ın “dış odak” söylemine üzülmek yerine, “dış odak” dendiğinde neden ülkenizin akla geldiğini tez elden araştırmanızdır. Bu araştırma izlediğiniz kamu diplomasisi stratejisinde size önemli veriler sunacaktır.

Saygılarımla.

KENDİ OKURUMA SORU:

Bu ülkede çocuklar ölürken. Mağaralarda öldürülürken. Örselenirken. Bu ülkede yaşlılar korunaksız, yoksul, aç ve çaresizken. Yerel seçimlerde "herkesi ev sahibi yapacağız" vaadinde bulunan, cemaatten medet uman, MHP oylarıyla alınan bu seçim sonucu CHP'ye fazla bile değil midir?

KIZSAM DA YAPACAK BİR ŞEY YOK…

Mesela Türkan Şoray’ın 70’inden sonra gazetelere halâ afet-i devran pozları vermesine,

Mesela Demet Akalın basın toplantısı düzenlediğinde gazetecilerin birbirini ezerken, bir çevre katliamını protesto edenlerin basın toplantılarına bir tek gazetecinin bile tenezzül etmemesine,

Mesela bir derbi maçın yorumunda “Bu maçın sonucunu futbolcular belirler” türü abuk cümleler kuran Tümer Metin gibi futbol yorumcularının hak etmedikleri paraları kazanmalarına,

Fenerbahçeli kaleci Volkan’ın Galatasaray maçı sonrası haddini aşarak, külhanbeyi edalarıyla yöneticilere laf çarpıp, hakemlere efelenmesine,

Site ve parklarda içi boş ya da dolu havuzların etrafına güvenlik
önlemleri alınmayışına…

Kızsam da yapacak bir şey yok…

PINAR KÜR'GİLLER

Televizyona çıkmış ve şöyle demiş: "Başını kapatan kadın ile Playboy'a soyunan kadın arasında zihniyet olarak fark görmüyorum. Her iki durumda da kadın kendisini cinsel bir cinsel nesne olarak görüyor, insan olarak görmüyor."

Tepkiler yükselince de kendisini şöyle savunmuş: "Ben faşist değilim, solcuyum!"

Zaten benim için mesele de burada başlıyor. Kendilerini solcu, her şeyi bilen, okuyan, yazan kişiler olarak tanımlayan bu insanlar televizyon denen kutuyu bile analiz etmeyi beceremiyorlar.

Televizyona işlevinin ötesinde anlamlar yüklüyorlar. Reklamcılar için ilköğretim düzeyinde tanımlanan televizyon izleyicilerini, üniversitelerin bilimsel ortamlarındaki kişilerle karıştırıyorlar.

Sonra da çıkıp, "Biz bu kadar iyiliklerini düşündüğümüz halde halkımız neden solcuları sevmiyor?" diye soruyorlar.

ADAM GİBİ ADAM: MUSLERA

Galatasaray'ın Uruguaylı kalecisi Muslera, Fenerbahçe'yi 1-0 yendikleri derbi sonrası basın toplantısında konuşuyor.

Maç öncesi kendisini üzen açıklamalar olduğunu belirtip, şöyle diyor: "Maç öncesinde rakibimiz Fenerbahçe'den beni üzen açıklamalar yapıldı. 'Galatasaray'a karşı bir daha kazanmak çok güzel olacak', 'Kazandığım zaman sahanın ortasında saçımı kestireceğim', 'Ligin en kolay maçı bizi bekliyor' gibi. Bu tarz açıklamalar olmamalı. Bunlar hoş değil. Hepimiz aynı işi yapıyoruz. Birbirimize saygı duymamız lazım. Bakıldığı zaman saha içinde milli takımlardan birçok arkadaş var. Benim de arkadaşlarım var. Bunlar beni üzdü. Bu açıklamalar futbolun şiddetini artırır ve ne yazık ki bizi daha kötü yerlere götürür."

İnsan Muslera'yı dinledikten sonra hayıflanmaz mı? "Birbirimize saygı duymak" ifadesi Türk futboluna ne kadar uzak...

AKLIMDA KALAN

Sakıp Sabancı'nın ölüm ilanı: Gazetelerin arka sayfası. Simsiyah. Sakıp Sabancı'nın profilden fotoğrafı var. İstanbul'da. Barbaros Bulvarı'ndaki Sabancı kurumlarında da aynı tasarımın olduğu kocaman afişler var. Gözlerini havaya dikmiş, yukarılara bakıyor. Yüzü kaygılı. Oysa bizim zihnimizdeki Sakıp Sabancı imajı hiç öyle değil. Öyle havalara falan bakmaz, insanın gözünün içine içine bakar. Somurtmaz. Gülümser. Rengi siyah değildir. Yaşarken özenle kurduğu imajı, ölünce yerle bir etmek Sakıp Sabancı'ya saygısızlık değil mi? İlgililerine durulur.