Nuran YILDIZ

GEZİ’NİN GENÇLERİ, CHP’NİN İŞGALCİLERİ

----- 17.04.2014 - 00:01 -----

Mayıs sonuydu. Gezi Parkı’nda eylemler başladı. Üç beş gençle başlayan protestolar binlerce kişiyle devam etti.

İnsanlar heyecanlandı. Umutlandı. Sokaklara döküldü. Bende “tık” yok.

Neden “tık” olmadığını yazdım, soranlara anlattım. Sinir oldular. Çünkü Gezi onlar için bir destan, geri dönüşsüz bir halk hareketiydi.

Hakkında onlarca kitap yazılması, yakın tarihin Geziden Önce (GÖ) ve Geziden Sonra (GS) olarak ayrılması bundandı.

“Abartmayın, buradan bir şey çıkmaz” dediğimde, kızdılar. “Resim tuhaf görmüyor musunuz?” dediğimde de, “Hiç Türkçülerle Kürtçüler yan yana durur mu, baksanıza dip dibe çadırdalar” dediğimde de kızdılar.

Zaten Bauman da öyle uyarıyordu, benim gibileri: “Bu tür halk hareketleri bir patlama, boşalmadır. İnsanlar bu hareketlere katılırlar, vicdanlarını rahatlatıp evlerine dönerler. Öfkelerini de bu hareketlerin doğasını ortaya koyanlara yöneltirler.”

Heyecan ve umudun doruklarına çıkmışken, kimse o duyguların üretici değil, tam tersine kısır olduğunu duymak istemez.

Yani kimseyi uyandırmayacaksın, hele bir de keyiften dört köşeyseler hiç dokunmayacaksın!

O gün Gezi’ye yüklenen anlamı doğru yerine koyduğum için bana kızanlara bugünkü tablo şudur:

GÖ, iktidar partisi yerel yönetimde yüzde 38 iken, GS yüzde 46!

GÖ, parktaki üç beş ağacın kesilmesi söz konusuyken, GS başta Atatürk Orman Çiftliği, ODTÜ, Üçüncü köprü derken milyonlarca ağaç telef!

Gezi’ciler parkı kurtardılar! Öyle sanıyorlar, vicdanları rahat! Olan protestolarda ölen gencecik çocuklara ve onların ailelerine oldu. Onları sokağa çağıranlar, sessizce evlerine döndü.

Gezi ruhu bulaşmış gençler geçen gün CHP’yi işgal ettiler. Ama ne işgal! İnsanlık tarihindeki tüm işgaller kendilerinden utanmıştır.

İşgalin sloganını/davetini bile kendi dillerinde yapmaktan aciz olmalılar! #occupyCHP!

CHP, baklava, börek, dönerle ağırlamış işgalcileri. Döneri beğenmeyenler “Böyle işgal mi olur” diye salonu terk etmişler iyi mi?

CHP yönetimi utanmak yerine sevinç içinde “Oh ne güzel işgal edildik” demeçleri verdi.

Şenlikli manzarayı gören bizler “Gel, bizi de işgal etsene” imrenmesiyle dolduk.

Muhalefet yapmayı beceremeyenlere muhalefet etmek isteyen gençler iyi niyetli de, komedi gittikçe drama dönüşmekte.

SEÇİMİ CHP KAZANDI DA HABERİMİZ Mİ YOK?

Yerel seçim bitti. Oylarını önceki seçime göre ve anormal koşullarda yüzde 8 civarında artıran iktidar partisi toplantı üzerine toplantı yapıyor.

Bakanlar Kurulu tartışıyor. Danışmanlar tartışıyor. MKYK’sı toplanıp tartışıyor. Kazanan parti harıl harıl çalışıyor, analiz yapıyor. Bir hummalı koşuşturma: Orada neden kaybedildi? Burada neden az oy alındı? Adayda sorun neydi vs.

CHP’ye bakıyorsun. Cemaat, medya, MHP desteğini çıkarsan ortada neredeyse oy kalmıyor. Bir tek analiz, özeleştiri, ciddiye alınır toplantı yok.

Seçim sonrası bir kez MYK topladılar. Orada da birbirlerinin sırtını sıvazladılar, bitti.

Analizi o çok bilmiş köşe yazarlarına bıraktılar. Onların analizler de şöyle;

Ahmet Hakan diyor ki “CHP sağa açılmakla iyi yaptı.” Başka ne diyecek, adam zaten İmam Hatip’li!

Ertuğrul Özkök, iktidar partisinin düşme eğiliminde olduğunu,

Uğur Dündar, Erdoğan’ın desteğini kaybettiğini,

Sedat Ergin, CHP’nin bir milyon oy kazandığını,

Utku Çakırözer, Erdoğan’ın 2011’e göre puan kaybettiğini (yerel seçimle genel seçimi karşılaştırıyor ciddi ciddi) yazıyorlar.

Üstelik bu arkadaşlar medyanın en aklı başında tipleri. Ya biz en basit düzeyde matematik bilmiyoruz, ya da onlar bizle ve de CHP ile kafa buluyor.

Benim Kemal Beye söyleyeceğim tek şey var: Kemal Bey! Ülkemizde bir söz var, kılavuzu karga olanın… diye başlar…

AKIL VEREN ÇOK, ALAN YOK

Gülsem mi katıla katıla bilemiyorum artık. Belki de seçilmesini 17 Aralık sürecine borçlu olan tek Belediye Başkanı olan Aziz Kocaoğlu “CHP’de mutfak sorunu var” demiş.

CHP’de sadece mutfak sorunu yok, salon, banyo, yatak odası, koridor sorunu var da derdim o değil.

Sayın Kocaoğlu, Kılıçdaroğlu’na “Danışmanlarını yenile” derken haklı da, bir de dönüp kendine baksa. İzmirli kendisinden o kadar rahatsız ki, 17 Aralık olmasaydı zor görürdü yeniden seçilmeyi.

KARŞI NEDEN TUTMADI; SÖZCÜ NEDEN YÜKSELİYOR?

Aylar önce yakın çevremdekilerle iddiaya girmiş, Sözcü gazetesi Hürriyet’i geçecek demiştim. O günlerde Sözcü daha altı sayfa falandı.

Sözcü Hürriyet’i geçti, ama kimse farkında değil. Tirajlara yakından bakanlar fark edebilir.

Elbette Sözcü, Hürriyet’ten iyi gazete değil. Ama iyi ya da kötü bir kemiği var.

Birkaç ay önce Karşı gazetesi çıkarken orada neden yazmadığımı soranlara “Birkaç aya kalmaz kapanır” demiştim. Öyle de oldu.

Gezi hareketinden gazete çıkarmaya kalkmak başlı başına hataydı. Birbirine benzemeyen protestocu gruplara, birbirine hiç benzemeyen yazarlarla gazete yapmaları da.

Ya sağlam bir fikre dayanmayan ya da marka yazarlara kendini taşıtamayan gazete yaşamaz.

AKLIMDA KALAN

Yanında yemek taşımak: Fakültede. Öğle saati. Sohbet ettiğim arkadaşıma öğleyin ne yemek yiyeceğini soruyorum. Aklımda beliren listeden bir yanıt bekliyorum: Üniversitenin tabldotu, kebapçı, mantıcı, köfteci, kampüs içi kafelerde sandviç ya da salata. Liste aklımdan geçerken bile sıkılıyorum. Arkadaşım hiç beklemediğim bir şey söylüyor: “Ben evden getirdim bir şeyler, onu yiyeceğim.” Onun yanıtı beni çok uzaklara götürüyor. Daha böyle tüketim çılgını olmadığımız, kazancımızla harcamamızın denk olması için çaba gösterilen günlere. Yeme-içme sektörünün böylesine parlamadığı zamanlara. Annemizin yiyeceklerimizi ve içeceğimizi özenle yerleştirdiği beslenme çantalı günlere. O zamanlar okul kantinlerinde sadece boyalı buz, gofret ve leblebi tozu satılırdı sadece. Zihnimi o günlerden bugüne geri çekip arkadaşıma gülümsedim: “Hımmm, demek ki diyet yapıyorsun, yaz geliyor ya…” Sonra da karar verdim, akşamdan kalan ve gündüz yenebilir şeyleri ya da ev yapımı sandviçi yanımda götüreceğim. Öyle her gün olmasa da arada bir bunu yapacağım. Kendi bildiğin şeyi yemenin iç huzurunu yaşamak için.