Nuran YILDIZ

KOY ANKARA’NIN BAĞLARINI, OYNAYALIM!

----- 16.06.2014 - 23:59 -----

Başbakan Trabzon’da medyaya “yazma, çizme konuşma” ricasında bulundu ya. Medyanın kafası hayli karıştı, çünkü Başbakandan nazik muameleye hiç alışkın değiller.

Terör ve medya ilişkisi her zaman tartışmalı olmuştur.

Medya kamunun haber alma hakkıyla, terörist eylemin çarpan etkisi arasında sıkışıktır.

Terör örgütleri de medya planlaması yapar. Tıpkı şirketler gibi dikkat noktaları medyanın ilgisini çekecek olayın ne olduğunu bulmaktır.

El Kaide’nin ikiz kuleleri yıkmasındaki dehşet ölenlerin sayısından çok, olanaksızın gerçekleşmesindendir.

Boko Haram örgütünün kadınları ve kız çocuklarını kaçırması bombalı terör eylemlerinin yanında epeyce farklı durmadı mı?

Şimdi de IŞİD, Musul’daki konsolosluğumuzu ele geçirdi. Herkes “Kendilerini destekleyen bir ülkenin konsolosluğunu neden ele geçirir ki?” sorusunu soruyor. Sanırım bu soru yavaş yavaş cevabını buluyor. Büyük olasılık ele geçirmenin kendisi bir mesaj.

Günümüzün terör örgütleri vitrine oynar. Yeni mücadele alanlarının insanların zihinleri olduğunu bilirler.

Yıllar önce Yeni Yüzyıl gazetesinde (hatırlayanınız var mı o gazeteyi) terör örgütlerinin pazarlama mantığıyla, mesela Coca-Cola’nın mantığının benzediğine dair bir makale yazmıştım. Epeyce ilgi görmüştü.

Medya yayınları terör örgütünün etkisini artırmakla kalmaz, cazibesini de artırır, çekim alanını da genişletir.

Buradan bakınca, Erdoğan medyaya “konuşma, yazma, çizme” demekte haklıdır. Fakat bu hak, eğer ortada ulusal bir topyekûnlük hali varsa ve de bir stratejiden söz edilecekse geçerli olabilir.

Diyelim ki öyle oldu, halkın bilgi alma özgürlüğü ne olacak o zaman? Her şeyden önce, medyanın verdiği şey bilgi değildir diyeceğim ama o ayrı bir akademik tartışma.

“Konuşma, yazma, çizme” demek yerine kamuoyunu bilgilendirme yoluna gidilse, daha isabetli olmaz mı? Söylenemeyecekler, söylenebileceklerden çoksa bu da zor.

Gelelim Başbakanın ricasına. Yandaşı da dahil, dikkate alınacağından kuşkuluyum. “Höt zöt”e şartlandırılmış, karakteri ezik bir medya var nihayetinde.

Diyelim ki yazmadılar, konuşmadılar ve de çizmediler. Mevcut yazıp, çizip, konuşanlara bakınca benim fikrim de Başbakan yönündedir o ayrı.

Öyle olduğu için de mevcut durumda iki program formatı var dikkat çeken: “Survivor” ve Flash Tv’nin pavyonu evimize getiren müzik eğlence programları.

Yaşımız, ruhumuz ve de bedenimiz Survivor kriterinde değilse, koysunlar Ankara’nın bağlarını…

9 MADDEDE ÇATI ADAY

Tam Ankara’nın bağlarında oynayacakken. Çatı aday komedisi “oy çalıcı” aday belirleyerek bitti. CHP ve MHP hesabı şöyle yaptılar:

Alıyorsun MHP’nin yerel seçimdeki oy oranını, ekliyorsun CHP’nin yerel seçimdeki oy oranına. Yüzde 50’ye ramak kalıyor. Çalıyorsun biraz da Erdoğan’ın oylarından, olup bitiyor.

Ya da birlikte karar aldılar, Erdoğan’a cumhurbaşkanlığı makamını altın tepside sundular.

Muhalefet ilk kez halkın seçeceği cumhurbaşkanlığı seçimlerine, halkın hiç tanımadığı biriyle gidiyor. Risk dediğin böyle alınır.

İhsanoğlu’nun adaylığı bize şunları gösteriyor;
Bir, CHP kendi tabanını pek ciddiye almıyor.

İki, CHP görüş aldığı sivil toplum kuruluşlarıyla meğer dalga geçiyormuş.

Üç, CHP sadece sivil toplum kuruluşlarıyla değil, kendi geçmişiyle de kafa buluyor.

Dört, Kılıçdaroğlu parti içindeki muhalefeti küçümsüyor.

Beş, MHP her seçimde olduğu gibi bu seçimde de Adalet ve Kalkınma Partisi’ne destek çıkıyor.

Altı, Erdoğan’ın Köşk’e çıkmasını garantilemek istiyorlar ki kendilerine ancak o zaman umut doğacağını düşünüyorlar.

Yedi, bu durumu CHP içi muhalefet içine sindiriyorsa, parti sunni solunum cihazında yaşatılıyor demektir, en iyisi fişini çekmek.

Sekiz, kafayı Erdoğan’la bozmamış olanlar tatilini bölüp oy vermeye gitmeyebilirler.

Dokuz, durumun özeti, Bahçeli’nin aday açıklamasındaki sözleridir: “Artık çatı, pencere kalmamıştır.” Bina başımıza çöktü diyemiyor.

Konunun beni ilgilendiren boyutlarına gelince;
Bir, seçim kampanyası süreci akademisyenlere laboratuvar gibi olacak: Sıfır tanınırlıkta bir adaya 50 günde oy toplama sanatı.

İki, yerel seçimde bahis kazandığım dostlarıma “Haydi” dedim, “bahisleri başlatıyorum.” Nedense hiç biri yanaşmadı.

Üç, aday belli olunca medyadan görüş soran arkadaşlara “İhsanoğlu hakkında hiçbir fikrim yok” yanıtını verdim. Samimiydim.

KAHIR, KAHIR HEP KAHIR

Biraz arabesk bir başlık oldu farkındayım. Ne yapayım ki hissiyatım öyle.

Lucescu Galatasaray’a gelemiyormuş. Uçtu gitti önümüzdeki sezona dair tüm hayallerim…

AKLIMDA KALAN

“Bu nasıl iş?” merakı: CNN Türk’te Başak Şengül’ün canlı yayınına IŞİD rehinelerinden biri bağlanıyor. Telefonla! Başak Hanım sanki her şey normalmiş gibi, rehineye “Telefonu gizli mi kullanıyorsunuz?” Rehine cevaplıyor: “Gizli kullanıyoruz.” Televizyona bağlanıyorsun, canlı yayınlanıyor, gizli kullanıyorlarmış! Dalga geçer gibi bir abzürt durum.