Nuran YILDIZ

MEDYADA ŞEZLONG LOBİSİ, TIPIŞ TIPIŞ LOBİSİNE KARŞI

----- 17.07.2014 - 00:01 -----

Uğur Dündar güçlü bir isim. Gücü tek kanallı televizyonun kameraya bağlı mikrofonuyla hırsız, arsız, yolsuz kovaladığı günlere dayanır.

Ama sadece bundan ibaret değildir. Arkasında ona güvenen ciddi bir insan topluluğu var.

Uğur Dündar markası, medya çizgisi ve sokaktaki insanların ona duyduğu güvenin toplamıdır.

Bu nedenle.

Uğur Dündar’ın, ağzının içine bakan onca insan varken, herkesin kurduğu cümleleri kurma özgürlüğü yoktur.

“Cumhurbaşkanlığı seçiminin sonucunu şezlong lobisi belirleyecek” demesine şaşırdım o yüzden.

Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Tıpış tıpış oy verecekler” lobisi, Dündar’ın “şezlong lobisi”ne karşı sanki.

CHP’nin siyasi kültürüne, insana saygısına ters düşen, seçmeni aşağılayan “tıpış tıpış” ifadesine tepki vermek için sandığa gitmeyeceklerle şezlong lobisini hiç ayrı tutmamış Uğur Dündar?

Yoksa.

Onun gibi bir deneyim, Kılıçdaroğlu’nun, Erdoğan’ın kazanması için elinden geleni yaptığının farkında değil mi?

Kılıçdaroğlu’nun Erdoğan’ı seçtirme projesinin ikinci aşamasında seçmeni aşağılayarak sandığa gitmesini önleme çabasını görmüyor mu?

Hadi diyelim Doğan Grubu’nun yazarları, Erdoğan’a teslim olmamak adına Ekmel Beyi yere göğe sığdıramıyorlar. Benim bir tekini göremediğim meziyetlerini sıralaya sıralaya bitiremiyorlar.

Peki Uğur Dündar, itiraz ettiği “etiketleme lobisi”nin tuzağına nasıl düşüyor?

“Tıpış tıpış” sözleri sandığın önüne bir set gibi konmuşken, Dündar sandığa gidilsin diye neden çırpınıyor? Sessizce izlemek varken.

SANDIĞA GİTMEYECEK SEÇMENİN RUH HALİ

Bu ülkenin geleneğinde devletle insan arasındaki bağ, “görev” sözcüğüyle tanımlanır.

Seçimlere katılım oranındaki yükseklik de siyasi bilinç yüksekliğinden falan kaynaklanmaz. Oy vermek görevdir o kadar.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP seçmeni tam üçe bölünecek;

Bir, tıpış tıpış gidip oy verecek olanlar,

İki, görev niyetine sandığa gidip geçersiz oy basacak olanlar,

Üç, görev falan dinlemeyip sandığa gitmeyecek olanlar.

İşte bu üçüncüler;
Bir, kendilerini ihanete uğramış hissediyorlar,

İki, “tıpış tıpış” aşağılamasını hak etmediklerini düşünüyorlar,

Üç, kötü ile daha kötü arasında seçim yapmayı reddediyorlar,

Dört, yenilgiyi kabullenip “pes” diyorlar,

Beş, Gül olduysa Erdoğan neden olmasın diyorlar.

ADI: ÇATI, SOYADI: ADAYI

11 yaşındaki Bora ve 6 yaşındaki Aral. Yeğenlerim. Sözcük oyunları oynuyoruz, sayılı sözcüğe tıkıştırılmışlıktan kurtulmak için.

Ne kadar çok sözcük bilirsek dünyamız o kadar geniş olur, buna inanıyorlar. Halaları gibi.

Son harften sözcük buluyoruz. İşi ilerlettik, hızlı söylememiz gerekiyor. Beklemeye tahammül yok.

Sıra bende. Bora “amaç” deyince, benden “çatı” çıktı. Aral, “Kural hatası halacım” dedi. Ortalık karıştı. “Hata yok” dedim, Aral ısrarlı: “Var halacım, bu oyunda özel isim yok. Çatı özel isim.”

Nasıl yani? Çatının özel isim olmadığını anlatmaya kalktığımda cevabı yedim: “Yanlış biliyorsun halacım, televizyonda çatı adayı diye bir adam var. Adı çatı, soyadı adayı. Ben gördüm.”

AKLIMDA KALAN

“Saat kaç?” sorusu: Eski Bakan Zafer Çağlayan restoranda yemek yerken, yan masadan saati sormuşlar. Beyefendigiller köpürmüş. Benim öğrencilerim “saat kaç” sorusunu çok iyi bilirler. “İktidarın her yerdeliği” kavramını açıklamak için iyi örnektir. Habermas, iktidarın belirli bir yapıya hapsedilemeyeceğini, kaygan olduğunu ifade eder. Örneğin bir kimse “saat kaç” diye sorduğunda, bir iktidar üretmiş olur. Sorunun muhatabı yanıt vermek zorundadır. Yanıt vermediği her durum olumsuzluk ifade eder; ya duymamıştır, ya konuşmak istemiyordur ya da başka bir olumsuz durum söz konusudur vs. Bu bilgiden Zafer Çağlayan'ın tepkisine baktığımızda, durum daha net anlaşılır. Birileri Çağlayan’a “saat kaç” dediğinde onun tepkisi olumsuz olduğu için iktidar saati soranların tarafında üretilmiştir.