Nuran YILDIZ

“ULUSALCILIK” İYİ BİR ŞEY MİDİR, KÖTÜ BİR ŞEY Mİ?

----- 16.08.2014 - 02:01 -----

CHP’de. Bir grup çıktı, açıklama yaptı; “Bu seçim sonucu istifayı gerektirir”, “Makamı bırakın”, “Kurultaya gidin” dediler.

Bu talebi tarihe düşülen bir not olarak değerlendiriyorum ve itiraz edecek bir tane gerçek CHP’li olduğunu sanmıyorum.

Talepleri haklı. Saptamaları tutarlı.

Ne var ki, açıklamayı yapan milletvekilleri sağcı medyanın etiketiyle “ulusalcı” tanımıyla anılıyorlar: “Ulusalcılar harekete geçti”, “Ulusalcılar istifa istedi” vs.

Sağ söylemi sahiplenen solcu medya da aynı ifadeleri kullanıyor.

Sağcıların kullandığı yapay tanımları (ulusalcılar tutucudur, bağnazdır vs.) solcular da sahipleniyor.

Bir tek ama bir tek insan da çıkıp sormuyor: “Ulusalcı olmak neden kötüdür?”

Dünyada bir tek lider gösteremezsiniz ulusalcı olmayan. Obama’nın her konuşması ulusalcı ifadelerle doludur.

Fransa’da kim cumhurbaşkanı olursa olsun o koltukta kalabilmek için ulusalcılıktan başka seçeneği yoktur.

İngiltere ve tüm Avrupa öyledir.

Öyle olduğu için de Erdoğan, seçim kampanyasını ulusalcı motiflerle bezemiştir. “Tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” sloganı nedir? Ulusalcıdır.

Normal olan ulusalcı olmaktır. Elbette herkesin ulusalcı olmamak hakkı da vardır. Ve elbette politikası bambaşka olan HDP’yi kastetmiyorum.

Sorun, “ulusalcılık” kavramı üzerinde düşünmeden normal dışı olarak konumlamaktır.

Bu küresel gerçek, küresel devlet modeli oluşuncaya kadar böyledir.

Lütfen aklı başında, mantıklı, okuması olan birkaç kişi şu ulusalcılık konusunu, CHP içi muhalefeti tanımlamaktan başka bir noktada tartışmaya açsın.

Yeryüzünde ulusalcı olmayan liderleri sıralasınlar. Olmayan kaç kişi varmış görelim.

FALCI MI ARIYORSUNUZ?

Haber kanallarından biri işlev değiştiriyormuş. Üzerine tıklayıp bakmaya bile gerek duymadım. Zerre umurumda olmadı.

Çünkü çok iyi haber kanalıyla çok kötü haber kanalı arasındaki yedi farkı bile sayabilecek durumda değiliz. Farksızlar.

Ülkem hep olduğu gibi. Amansız bir rodeo yarışına girmiş yarışçı sanki. Çalkalanıyor.

En büyük spor kulübü, iktidar partisi, muhalefet. Her birinde ayrı sorun, ayrı ses dalgası.

Böyle olunca. Özellikle haber kanallarına odaklanmak istiyor insan. Bir ışık, bir sağlam yorum umuyor.

Öyle olmuyor. Dahası bir haber kanalının işlev değiştirmesi de ne ki, tüm haber kanalları işlev değiştirmiş. Yüzümüze çarpıyor.

Kapılarında “Falcı geldi haniiiiiim!” çığırtkanı eksik.

Haber medyasının yeni işi falcılık olmuş. Tartışma programları şu minvalde ilerliyor;

Bundan sonra Abdullah Gül ne yapacak?

Başbakan kim olacak?

Allah Allah, o mu, şu olmaz mı?

Erdoğan’ın üslubu değişecek mi?

Erdoğan’ın partisi bölünecek mi, bölünmeyecek mi? Ya CHP bölünecek mi?

Öyle olmazsa böyle olur mu, böyle olmazsa şöyle olur mu?

Ufukta ne görüyorsunuz?

Ellerinde bir kahve fincanı eksik.

Bu içerikteki tartışmalardan yola çıkarsak;
CNN Türk’ün “Ne Oluyor?” programının adı “Ne Olacak?” olması gerek.

Ahmet Hakan’ın “Tarafsız Bölge”si derhal, “Atış Serbest Bölge” olmalı.

NTV’nin “Yakın Plan”ı, “Yakın Gelecek ya da Gelmeyecek” olarak değişmeli.

Ya da birileri bu arkadaşlara, siyasetin bilardo oyununa benzediğini, her hamlenin bambaşka sonuçları olabileceğini söylemeli. Belki böylece olacaklar üzerine değil de olanlar üzerine konuşurlar.

FENERBAHÇE YAZAN SPOR YAZARLARINA SORULAR

Aslında Aziz Yıldırım’dan zerre hazzetmediğiniz halde, neden Azizcilik yapıyorsunuz? Ondan korkuyor musunuz?

Herkes biliyor ki bu ülkenin medyasında “Aziz Yıldırım ne derse doğrudur” diyen şakşakçı spor yazarları var.

Biri çıkıp futbol takımının soyunma odasına kayıt cihazı yerleştirecek, hiç biriniz bu durumu eleştirmeyeceksiniz. “Ayıp yahu” demeyeceksiniz. Bu çirkinliği kınamıyorsanız, sizin yatak odanıza da kayıt cihazları yerleştirilse ne yaparsınız?

Sporcuların soyunma odası, yatak odasına benzemez mi, mahremi yok mudur?

Bundan sonra. Girdiğiniz her çatı altında kayıt cihazı aramadan ağzınızı açabilecek misiniz?

En yakınınızdaki adamdan bile şüphe etmeyecek, paranoyaklaşmayacak mısınız?

Yeryüzünde hiçbir mertlik insanı bel altından vurmaz. Biriniz de çıkıp “ayıp yahu” demiyor, düzeye davet etmiyorsanız, bel altından vurulduğunuz gün de oturup ağlamayacak mısınız?

Daha önce onlarca defa yazdım. Türk sporu, medya ayağı masaya yatırılmadan asla temizlenmez.

AKLIMDA KALAN

Ork gezegeninden geldi yine oraya gitti düşüncesi: Türkiye’de siyah-beyaz televizyonun renklenme sürecine girildiği günlerdi. Televizyon karşısında kilitlendiğimiz, televizyonu olan evlerin rağbet gördüğü günler. Sevimli bir adam ekrandan hem bizi güldürüyor hem de yaşam dersi veriyordu. Belki de ilk yaşam koçumuzdu Robin Williams. “Mork ve Mindy” dizisinde, Ork gezegeninden gelen, dünyadaki kötülükleri anlamayan saf ve temiz bir uzaylıydı o. Mork karakteri Williams’ın tüm kariyerini etkilemiş olmalı ki, neredeyse tüm filmlerinde insanları düşünmeye ve gelişmeye çağırıyordu. “Ölü Ozanlar Derneği” hocalığıma ilham kaynağı olmuştu. Ama en çok “Balıkçı Kral”ı sevmiştim. İntihar etmek üzere olan radyocuyu intihardan vazgeçiren bir akıl hastasını oynadığı muhteşem film. Kendisini intihardan vazgeçirememiş ama. Belki de etrafında “Balıkçı Kral”ı hatırlatacak kimse yoktu. Belki de şöhretin amansız hastalığı yalnızlığa yakalanmıştı. Yaşam felsefesiyle hayatlarımızı güzelleştiren adam, kendi hayatında karanlıkta kaybolmuş. Çok ama çok üzgünüm.