Nuran YILDIZ

TAVUK BİR KUŞTUR

----- 02.10.2014 - 16:00 -----

Aristo mantığı diye bildiğimiz şey şöyle bir şeydir:

Kuşlar uçar.
Tavuk kuştur.
Öyleyse tavuk uçar.

Düz mantık. Temel ilkesi çelişmezliktir. Bir şey ya öyledir ya da değildir. Arası yoktur.

Bu mantığa göre dünyada hiçbir şey değişmez. Her şey durağan ve sabittir.

Oysa. Diyalektik mantığa göre, dünyada değişmeyen bir şey yoktur. Her şey içinde karşıtını da taşır.

Bu felsefi hatırlatma nereden mi çıktı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Yeşilay konuşmasından.

“Kimya, fizik, matematik zorunlu olunca itiraz etmiyorlar da, din dersi olunca neden itiraz ediyorlar?” dedi.

Kimya, fizik, matematik derstir.
Din de derstir.
Öyleyse din dersiyle fizik, kimya, matematik aynı şeydir.

Düz mantık.

Deseniz ki “Sayın Cumhurbaşkanı, insanlık tarihi yercil olanla, gökçül olanın çatışmasının tarihidir”, ne olacak?

Din dersi iyidir.
Uyuşturucu kötüdür.
Öyleyse din dersi alırsan uyuşturucu almazsın.

Düz mantık.

Tamam, ülke kamuoyuna bunları duymak hoş gelebilir. Ancak. Cumhurbaşkanı artık sözlerinin uluslararası dikkate seslendiğini kabul etmeli. Bizde “vay be adam haklı” denen cümleler el aleme gülünç gelebilir.

Konuşma yazarlarına hatırlatmak istedim.

“PEK YAKINDA” GÖRECEĞİZ…

Cem Yılmaz’ın yeni filmi “Pek Yakında” görücüye çıktı. Sinema eleştirmenlerine izletildi.

İşin tuhafı “iyi bulmuş” eleştirmenlerin bende karşılığı yok. “Düş kırıklığı” diyen Atilla Dorsay ile de bir filmde görüş birliğine vardığım vaki değil.

En iyisi ben kendi ipuçlarımı birleştireyim.

Birleştirince de. “Pek Yakında”, aman aman bir gişe rakamına ulaşamayacak görünüyor. Yani. Cem Yılmaz’ın filmlerinde alıştığımız, “Gelmiş geçmiş en çok gişe yapan filmler” arasında kayda değer bir yeri olmayacak gibi.

İzleyici izleyiciyi getirmeyecek. İzleyici zinciri kurulamayacak. Sanki.

Derdim, Cem Yılmaz filminin izlenip izlenmemesi değil elbette, son kertede bana ne!

Derdim, “Bir film/ dizi yapımcısı göz göre göre kendi ayağına nasıl kurşun sıkar?” sorusunun yanıtını aramak.

“Pek Yakında”nın çekim öyküsü fikir aşamasından itibaren ortalarda dolaştı.

Eğer komedi başlığında ün yapmış, izleyici toplamışsan oradan devam edersin. Hem komik olalım hem de derdimiz olsun dersen reytingde de ne yukarı çıkar ne de aşağı inersin.

Fazla abartılı bir lansman yapıldı.

Baba Cem Yılmaz’ın gergin görüntüsü iticiydi. Kişiliği magazin figürüne dönüşünce herhangi bir çekim alanı kalmadı.

Ve üstüne.

Kötünün kötüsü bir fragman. Üstüne bir de itici bir Pepsi reklamı gelince.

Cem Yılmaz. Bu filmden para kazanacaktır ama reklamlardan kazandığı kadar değil.

Sinema ve dizi yapımcılarına yaza yaza anlatamadığım şeyler;

Bir, medyayı kullandığınızı sandığınız çoğu zaman aslında medya sizi kullanıyordur.

İki, medyanın sizinle işi bitince isterseniz ağzınızla kuş tutun, olmaz.

Üç, ne kadar çok tanıtım o kadar çok geri dönüş anlamına gelmez.

Dört, izleyici “yeter artık baydı” demek yerine, “nasıl bir şey meraktayım” demeyi seçer.

KENDİ OKURUMA TEŞEKKÜR

Hani George Clooney evlendi diye bu hafta yas ilan ettiğimi yazmıştım ya. Kendi sevimli okurlarım teselli yarışına girdiler.

Kimi mimik analiz raporu göndermiş, meğer George evlenirken o kadar da mutlu değilmiş!

Kimi ondan daha yakışıklıları var diye bir yığın hoş adam fotoğrafı gönderdi ki açık söyleyeyim hiç biri bizimkinin eline su dökemez.

Kimi başkasıyla evli olması aşka mani değil ki diye yazdı. Aradı.

İlahi sevgili kendi okurlarım, iyi ki varsınız:)

AKLIMDA KALAN

Faruk Bildirici gazeteciliğinin önemi: Her getirisi olan işi sağlık ambalajına sarıp Hürriyet’i kullanarak zenginleşen Osman Müftüoğlu zannımca iyi pir pazarlama uzmanıdır. Sağlığımızı paraya tahvil etmeyi başarıyor. Geçen yıllarda su satmıştı reklamlarda. Tepki çekmişti. Hürriyet de ilke hatırlatması yapmış, “ya reklam ya gazete” demişti. Altın yumurtlayan tavuğu kesmedi. Gazeteyi seçti. Şimdilerde. Ev satıyor. Üstelik de bir doktorun insanları kandırmasını izleterek. “Yaşlanmazsınız” diyerek. Hürriyet yönetimi yoğun gündemde uyumuş olmalı. Yoksa Sedat Ergin böyle bir ilkenin delinmesine asla izin verecek biri değildir. Okur şikâyetlerini dikkate alan Faruk Bildirici köşesinde gerekli uyarıyı yaptı. Hürriyet ilkelerini anımsattı. Cevap hakkını kullanan Müftüoğlu, “Danışmanı olduğum projenin reklamını yaparım” dedi. Anladık ki sadece reklamdan kazanmıyormuş. Zaten para kazandığı bir projenin satış işini de yapıyormuş. Köşe yazarının etik dışı ticari faaliyetlerine Hürriyet’in bu yönetimi göz yumar mı? Göreceğiz. Dikkat çekmek istediğim şey; Faruk Bildirici gibi medyayı ayakta tutan orta direkler de çekip gittiklerinde medyada çürümenin varacağı boyut.