Nuran YILDIZ

AĞLIYORUM! VE YAZI YAZMAK İÇİMDEN GELMİYOR…

----- 17.11.2014 - 09:00 -----

Bir hoca için en acı durumlardan birinin tam orta yerindeyim. Öğrencimi kaybettim. Daha birkaç hafta önce karşımda oturuyordu. Şimdi yok. Yarın da olmayacak.

Medya haberi şöyle geçti: MHP Genel Başkan Yardımcısı Oktay Vural eşini kaybetti.

Vural’ın kaybettiği eşi, Prof. Dr. Tuba Vural benim öğrencimdi.
Çalışkan öğrencim. Zarif öğrencim. İstekli öğrencim. Yaşam dolu öğrencim. Gülen yüzlü öğrencim. Meslektaşımdı.

19 Aralık 2011’de. Tam üç yıl önce. Onu yazmıştım: “Özel Bir Kadın.” Adını vermeden. Aşağıda okuyacaksınız.

O yazıdan sonra. Gazeteciler kim olduğunu sormuşlardı, politikacı eşi olduğu için adını koymamıştım yazıya. Kendisini aradım, izin aldım.

Balçiçek İlter programına konuk etmişti. Balçiçek “Siz özel bir kadınsınız” dediğinde, “Bu ifade Nuran hocamın benim için kullandığı bir ifadedir” demiş ve eklemişti: “O yazıyı yazdığı gün benim doğum günümdü. Ve bütün doğum günlerimin toplamında aldığım hediyelerin en güzeliydi, tesadüf olarak.” (ilgilisine video linki: https://www.facebook.com/video.php?v=3726043470671&set=o.256560800285&type=2&theater )

Ah sevgili Tuba, imrenilesi kadın. Ölümden kaçmak için harcadığın enerjinin tanığıyım. Yaşasaydın. Da. Ne çok doğum günü yazıları yazsaydım senin için.

Bugün aklımda çok konu vardı yazacak. Hepsi uçup gitti. Üç yıl önce yazdığım yazıyla sizleri baş başa bırakıp, bağıra bağıra ağlamak istiyorum:

ÖZEL BİR KADIN…

Bu ders yılının başı. Girdiğim ilk derste, onu fark etmiştim. En ön sırada oturuyordu. Fark ettim çünkü yaşı, bir üniversite öğrencisinin yaşından hayli fazlaydı.

Hitap konusunda epey bocaladım. Adını söylesem benden büyük, adını söylemesem negatif ayrımcılıktı.

“Tuba Hanım.” Öyle dedim.

Derslere düzenli devam ediyor. Saygıda kusur etmiyor. Tartışmalara katılıyor. Ben ona “Tuba Hanım” diyorum, o bana “Hocam” diyor.

Zaman içinde hakkında yeni şeyler öğrendim. Öğrendiğim her yeni şeyle şaşkınlık geçirdim.

Derslerin birinde “Tuba Hanım hakkınızda yeni bir şey daha öğrendim. Beni şaşırtmanız daha ne kadar sürecek?” dedim, gülümsedi.

Bir üniversite bitirmiş. Yine de daha önce kayıt yaptırıp devam etmediği “İletişim”i okumak içinde ukde kalmış. Aftan dönmüş.

Yalnızca “İletişim” okumuyor, Siyasal Bilgiler’de de yan dal okuyor. Tüm derslerinden notu yüksek, okul derecesi bile bekleniyor!

Oldukça ciddi bir hastalığın tedavisini görüyor!

Üstelik başka bir üniversitede profesör!

Ve… Çok önemli, çok ünlü bir siyasetçinin, bir siyasi parti yöneticisinin de eşi!

Sanki bunların hiç biri değilmiş gibi mahcup ve mütevazı bir tavrı var.

İki hafta önce derse gelmedi. Rahatsızlığını aklıma getirip öğrencilere Tuba Hanımdan haberleri olup olmadığını sordum. İşleri yoğunmuş, gelememiş.

Geçen hafta ziyaretime geldi. “Hocam” dedi, “Beni sormuşsunuz. Yokluğumu fark etmeniz beni çok duygulandırdı.”

“Hasta değilseniz gerisi önemli değil Hocam” dedim.

“Bir sorun yok ama dersinize katılamadığım için mazeretimi belirtip özür dilemeye geldim” dedi, “Derslerinizden keyif alıyordum ama artık kendi fakültemde idari bir görevim var, dekan yardımcısı oldum, iş yoğunluğundan gelemiyorum ve üzülüyorum Hocam.”

“Bir dekan yardımcısı benden ders mi alıyor Hocam?” Durumun abzürtlüğüne ikimiz de gülümsedik.

Ayrılırken kendisini yazmama izin verip vermeyeceğini sordum, “Sizin tarafınızdan yazılmak benim için onur olur” dedi. Çok özel bir kadının hocası olmak tuhaf bir gurur veriyor, onu kapıya kadar geçirirken bunu hissettim.