Nuran YILDIZ

TAM BİR ŞEY YAPACAKLAR O DA ELLERİNE YÜZLERİNE BULAŞIYOR

----- 24.11.2014 - 14:00 -----

CHP’nin Genel Başkanı çıktı dedi ki “MİT’i görevlendirdiler, CHP’yi böldürecekler. Bunu da ulusalcılar üzerinden yapacaklar.”

Kimsenin cevap vermesine gerek kalmadan, kendi milletvekili söyledi: “CHP’yi karıştırmak için MİT’e gerek yok ki… Biz zaten karışığız.”

İşin içinde MİT vardır, yoktur bilemem. Bildiğim, sıradan bir siyasal iletişim taktiğini bile CHP’nin eline yüzüne bulaştırmış olduğu.

Güya. Kılıçdaroğlu’nun danışmanları proaktif olmaya çalışmışlar. “Madem CHP’den kopuşlar olacak, öyleyse bunu kendi beceriksizliğimiz olarak görmek yerine MİT operasyonu diyelim sıyıralım” demişler.

Böylece varsa, kopuşları önleyecekler. Önleyemezlerse de ateşten topu başkasının kucağına atacaklar. İkisinde de kârlı çıkacaklar!

İyi de, seçmen bu danışmanlar kadar saf değil artık. Yemiyorlar böyle saçmalığı.

“CHP’nin alevi partisi olduğu” dedikodusunu da genel başkanın ağzından dillendirmiş oldular.

Ve üstelik. Bu danışmanlar genel başkanlarına iddialı cümleler kurduracakları zaman kanıtlar, rakamlar vs. sunmak gerektiğini atladılar.

Sonuçta. Dalga geçilme unsuru olmaya yaradı taktikleri.

Bumerang gibi döndü kendilerini vurdu.

REHA MUHTAR’IN KÖTÜ KOPYALARI

Reha Muhtar gazeteciliği diye bir şey vardı. Agresif dil, abartılı yaklaşım. Saldırgan sorular.

Reha Muhtar gazeteciliği “Ateş Hattı”yla başlar. Kendisinin Atina’dan bildirdiği günlerden hemen sonraya denk gelir.

“Acı var mı acı?” sorusuyla özetlenir. Bu özet alaysı bir ifadedir. Küçümseyici bir dildir.

Reha Muhtar, Ankara İletişim’den mezundur. Yani bizim okuldan.

Mirgün Cabas’ı izlerken. “Kan/trombosit toplayıcı” iyiliksever bir konukla konuşuyordu. Reha Muhtar tarzı gazeteciliği hatırlayıverdim.

Medya ortalamasının üstünde bilgi birikimine sahiptir Mirgün. Ne var ki, bunu kullanmak nadiren yaptığı bir şeydir.

Ankara İletişim’de. Benim asistanlığımın ilk yılı, Mirgün’ün öğrenciliğinin son yılıdır. Milliyet Ankara büroda işe başladığında aldığı ilk maaşla beni yemeğe götürmüşlüğü vardır. Hem de o zamanların en popüler mekanlardan Berliner’de.

O Mirgün, trombosit toplayarak kanser hastalarına yardım eden kişiye şunu sordu: “Hastayı kaybedince ne hissediyorsunuz?”

Ne hissedebilir?!!!

Benzer şekilde. Bizden mezun Cüneyt Özdemir de Ermenekli babanın lastik ayakkabılarına endeksledi haberlerini. “Acı var mı acı?” tonunda.

“Acı var mı acı?” ekolü aynen devam ediyor.

Yayın yaptıkları kanal Show Tv değil, Tv 8 değil, Flash değil. CNN Türk!

Kafama takılan şey ise: Ankara İletişim gibi eleştirel bir okul. Yüksek kuram. Yoğun bilgisiyle meşhur. Nasıl oluyor da başka türlü çıktılar veriyor?

Demek ki ya bizdeki eğitim ters tepiyor. Ya da o bilgi düzeyi her ortama uyum sağlama becerisi geliştirmeye yarıyor. İkisi de kötü.

AKLIMDA KALAN

Hıncal Uluç’un toplu mesaj çözümü: Okurlarım bilir, beni en çok reklam ve siyasi içerikli toplu mesajlar rahatsız ediyor. Defalarca Turkcell’i uyardım, çözüm bulamadım. Dava etmeye kalktım falan. En son kullanıcının isteği dışında gelen toplu mesajlara 50 bin tl ceza getiren yasadan umutlandım. Sonuç yok. Geçen gün Hıncal Uluç’un taktiğini okudum. Kendisini rahatsız eden toplu mesajları gönderenleri ortaya döküyor. GSM şirketi dikkate alıyor. Elbette benim yazılarım Hıncal Beyin yazıları kadar etkili değildir. Yine de aynı yöntemi uygulamaya karar verdim. Mesela Mustafa Sarıgül’den gerekli gereksiz mesajlar almak istemiyorum. Mesela CHP’li vekil Mevlüt Dudu beni zerre ilgilendirmiyor. Orhan Ekici, Tacidar Seyhan lütfen bana toplu mesajlarınızı göndermeyiniz. Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla mantığından GSM şirketim Turkcell umarım duruma çözüm bulur.