Nuran YILDIZ

“HİCAP” DEDİĞİN TEMİZ YIKAYAN DETERJAN MI?

----- 19.02.2015 - 09:15 -----

Yusuf Ziya Cömert, Yeni Şafak’ta, “Balyoz kumpası”na alet olduğu için hicap duyduğunu yazmış.

(Not: Bu bir sataşma yazısı değildir, pes artık yazısıdır.)

Şimdi bu hicapcılar bir değil, beş değil. Sayamayacağınız kadar. İsmimi cümle içinde kullanmalarını istemediğimden isimlerini sıralamayacağım. Onlar kendilerini bilir, benim okurlarım da onların kim olduğunu bilir.

Kimi televizyonda program yapıyor, kimi köşe yazıyor.

Güya. “Alet olmuşlar”, “aldatılmışlar.” Güya. Bu tür cümleler kurup, kirlerini temizleyecekler.

Durumlarını hafifletmek için ya “Balyoz’da doğru işler de vardı, yanlış işler de” diyorlar, ya da “bu paralelciler tezgahı öyle bir kurmuşlar ki hepimiz yuttuk” diyorlar.

Velev ki söyledikleri doğru. Demek ki aynı zamanda kör, aynı zamanda sağırdılar!

Ne kadar hicap edebiyatı yaparlarsa yapsınlar. Sonuçta kendi zekâlarını, oturdukları koltuklara rehin vermiş oluyorlar.

Çünkü, zeka sorunlu biri, bir iki (üç beş de değil) kitap okumuş kişi, karşılaştığı her durumdan önce şüphe duyar.

Gazeteciyse, şüphe duymak düşünme biçimi olmak zorundadır. Şüphe varsa mesafe de vardır.

Ama bizim bu hicapcılarda ne şüphe ne de mesafe var.

O gün o haber kaynaklarıyla sarmaş dolaşlardı, bugün bu haber kaynaklarıyla kankalar.

O gün de herkesi salak yerine koyuyorlardı, bugün de koyuyorlar.

Özeleştiri cümleleri bile, sokakta şeker uzatan amcanın ardından gidecek dozda.

Belki de gerçekten hicap duyuyorlardır diye üsluplarına dikkat kesiliyorum. Yok.

O gün nasıl canhıraş şekilde kumpasın alet edevat takımıysalar bugün de başka bir hikayenin içindeler.

O gün suçsuz insanları medya mahkemesinde infaz ederlerken hangi ses tonunu, hangi üslubu kullanıyorlarsa bugün de aynı ton, aynı üslup. Aynı temaşa.

Bu göstermelik hicapcıların dışındaki herkes bilir ki “hicap” dediğin şey, temiz yıkayan bir deterjan değildir.

“Hicap” duymak, edep bilmeyi getirir. Başını önüne eğersin. Yüzün kızarır. İnsan içine çıkmak istemezsin.

Ekran camlarına yapışıp, gazete köşelerinden sırıtarak hiç hicap mı duyulur? Bir Gülben Ergen “mood”undan çıksalar diyorum, bir milleti sersem sanmasalar…

BİR AKŞAM BİZ DE GELEBİLİR MİYİZ?

Cumhurbaşkanı Erdoğan yalnız mı? Bence değil.

Parti içi gücünde azalma mı var? Şimdilik yok.

Peki, Cumhurbaşkanı işi gücü olmayan bir adam mı? Bence değil.

Öyleyse. Bu resim nedir?

Gün geçmiyor ki, Saray’da kahveye, çaya, yemeğe çağırmadığı insan kalmasın.

Seçildiği günden bu yana. Ya uçakta ya başka ülkede misafir ya da Saray’da misafir ağırlamakla meşgul.

Futbol takımı, evlendirme programcısı, popçular, topçular, şovcular, muhtarlar, dernekler, yabancı öğrenciler… Daha kimler kimler…

Sonuç bir, yalnız, etkisiz ve boş zamanı bol izlenimi veriyor.

Sonuç iki, ben neden kahveye çağrılmıyorum, neyim eksik hissi uyandırıyor.

Cumhurbaşkanının ekibinden fikrimi soran bir grupla düşüncelerimi paylaştım. Bakalım gidişata etki edebilecekler mi?

“Cumhurbaşkanının ekibine akıl vereceğine, biraz da Kılıçdaroğlu’nun ekibine akıl ver” diyen okurlara not: Onlar her şeyi hepimizden iyi bilirler. Kimseye bir şey sormazlar.

GÜLSE BİRSEL SİYASET YAZARSA…

Güldüğümüz “Yalan Dünya”nın senaristi Gülse Hanım, ciddi ciddi siyaset yazarsa, ben de şu cümleleri kurarım;

-Keşke sadece durum komedisi yazmaya devam etse.

-Kocasının eskiden yaptığı işe heveslenmese.

-Nasılsa herkes her şeyden anlıyor, Gülse Birsel de siyaset yazsın canım, bana ne!

-Zaten en ciddi köşe yazarıyla en gayri ciddi köşe yazarı arasında hiç fark yok, yazsın kızcağız.

AKLIMDA KALAN

Bir haber okuyunca aldığım karar: İnsanlık için büyük, sistem için küçük bir karar almış bulunuyorum. Sözcü gazetesinin pazar ekinde bir haber okudum. Kanada’da. Bir çift. Bakmışlar olmuyor, 2015’i “hiçbir şey almama yılı” ilan etmişler. Hoşuma gitti fikir. Ben de bütün yıl olmasa da, ayda bir haftayla başlayayım dedim. Başarırsam ayda iki haftaya çıkararak devam ederim. Her ayın ilk haftası. Ekmek, su, gazete hariç bir şey almak yok. Asistanım da bana katıldı. “Aman canım bir hafta olur mu? Bu hafta almadığını haftaya alırsın” diyenler, satın alma davranışının anlık olduğunu bilmezler. Haftaya alırım dersin, gerçek bir ihtiyaç değilse haftaya aklına bile gelmez. İradenize güveniyorsanız, siz de deneyin. Denemezseniz de bu fikri olgunlaştırabilmemiz için önerilerde bulunun.