Nuran YILDIZ

TÜRKİYE CUMHURİYETİ A.Ş.

----- 16.03.2015 - 08:15 -----

(Büyük olasılık, bugün bu başlığı taşıyan pek çok yazı olacak.)

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Bir anonim şirket nasıl yönetiliyorsa Türkiye öyle yönetilmelidir” dedi.

Bu fikri pek sevdim.

Bu fikir. Muhafazakârlığın reddi anlamına gelir. Çünkü şirketlerin bir tek kültürü vardır o da kâr odaklıdır.

Bu fikir. Milliyetçiliği bir eski zaman ifadesi yapıverir.

Şirkette söz sahibi olmak için pay sahibi olmak, pay sahibi olmak için de parayı basmak gerekir. O halde ülkede seçme hakkı yeniden düzenlenmelidir.

Anonim şirket, Türk Ticaret Kanunu, Madde 331’e göre her türlü ekonomik amaç için kurulurlar. Böylelikle devletin sosyal, siyasal yükümlülükleri sıfırlanır.

TTK Madde 46’ya göre şirketlerin adlarında “Türk”, “Türkiye”, “Cumhuriyet”, “Milli” sözcüklerinin kullanılabilmesi için Bakanlar Kurulu kararı gerekir. İsmini Bakanlar Kurulu kararıyla alan ilk devlet oluruz.

Böylece Bakanlar Kurulu, Anayasa’nın üzerinde olur ki, bu da bize özgü bir işleyiş olmuş olur.

TTK Madde 359’a göre, yönetim kurulu tek kişiden oluşabilir. Bilin bakalım o da kim olabilir?

Anonim şirket pay senedi çıkarabilir ve bu da hamiline yazılabilir. Yani çeki kim getirirse ülkeyi o götürebilir.

Sözün kısası. Anonim şirketlerle “Türk tipi başkanlık sistemi”nin benzer çok noktası var. Milli marş da, Rüçhan Çamay’ın “Parra parra parra”sı olursa. Seyredin siz.

İLKOKUL DÜZEYİNDE YÖNETİM ANLAYIŞI

Hemen herkesin bir “medya günahları” listesi vardır. Ya konusuyuzdur ya da izleyicisi.

Medyanın “kamu adına gözetim” işlevi epeyce geri planda kaldı.
“Haber verme” işlevi ise yerini çoktan “manipülasyon” işlevine bıraktı.

Yok, onun medyası, bunun medyası ayrışmasından söz etmeyeceğim. Tarafı oldukları partiye methiyeler dizmeleri, sevmedikleri partiye çamur atmalarına da girmeyeceğim.

Medya günahlarından biri kamuoyunun, siyasi görüşlerin sağlıklı “kristalize” olmasını engellemektir.

Seçimlere girecek 31 parti var. Sadece dördünün dışındakileri yok saymak demokrasinin işleyişi açısından kabul edilebilir şey midir?

Medya yönetimleri bu tercihi oyları bölmemek ve tarafı oldukları partinin gücünü artırmak için yapıyor.

Durumu meşrulaştırıcı gerekçeleri hazır: Yer ve zaman sınırlarının olması. Oysa haber değeri diye bir ölçüt var.

Özellikle muhalif medyanın körleşmiş/körelmiş haberciliğinin, amaçları doğrultusunda işlediğine hiç tanık olmadık. Daha doğrusu. Güçlünün daha güçlenmesi, muhalifin yerinde saymasından başka işe yaramadı.

Diğer partilere de yer vermek, destekledikleri partilerin kendilerine gelmelerini sağlayabilir halbuki. Muhalif siyaset alanının kendilerinden menkul olmadığını bilmek şımarıklıklarını bir nebze de olsa önleyebilir.

Habercilik anlayışını gözden geçirmeleri önerildiğinde de, başarısızlığın kızgın okları size yönelebilir.

Durum şu açıdan düşündürücü: ortalama medya dili ilkokul düzeyinde olmak zorunda. Peki medyanın yönetim biçimi de ilkokul düzeyinde olmak zorunda mıdır?

HÜRRİYET OKUR TEMSİLCİSİNE AÇIK MEKTUP

Eskiden. Muhabirlikte uzmanlık alanları olurdu. Ekonomi muhabiri bazen bir ekonomistten iyi ekonomi bilirdi.

Hukuk muhabiri, hukukçu kadar duruma hakimdi.

Sağlık muhabiri ya sağlık bürokratı ya da bir doktor kadar sağlıktan anlardı.

Şimdi. Herkesin her şeyden anlayacağı varsayılırken, hiç kimse hiçbir şeyden anlamaz oldu.

Sevgili dostum Faruk Bildirici. Hürriyet’te bir haber vardı önceki gün. Habere göre. Adamın biri ekmekle jilet yemiş. Jilet de kalbine saplanmış!

Az biraz anatomi bilenlere durum acayip gelmez mi? Gelir. Üniversitemin kalp damar cerrahı Prof. Dr. Hakan Uncu’yu arayıp sordum.

“Tuhaf” dedi o da, “jilet yemek borusunu parçalayıp çıksa göğüs boşluğuna gider. Kalbe saplanması için kalp kasını parçalaması, bunun için de ekstra basınç gerekir. Belki başka bir ayrıntı vardır.”

Şimdi. Sevgili Faruk, haberi yazan muhabire sorar mısın lütfen, yemek borusundaki jilet kalbe nasıl saplanıp parçalamış?

AKLIMDA KALAN

Alkış hak eden iki adam: Birincisi Kasımpaşaspor’un teknik direktörü Şota. Adamlığın bu kadar ender bulunduğu günlerde adamlığa dair dersin alâsını verdiği için. Üç puan için her yol mubah demedi. Hak etmedikleri bir gol atmalarının üzerine yatmak yerine, futbolcularını durdurdu. Rakibin gol atmasına izin verdi. Üç puan kaybetti. “Hiçbir puan insan olmaktan önemli değildir” dedi ve istifa etti. Diğeri Maliye Bakanı Mehmet Şimşek. Öyle bir laf etti ki alkışı hak etti. “İşsizlerin sahibi yok bu ülkede” dedi. Doğruydu. İşsizlerin sahibinin devletin kendisi olduğunu unutmuş olsa da, itirafı alkışı hak ediyor.