Nuran YILDIZ

CUMHURBAŞKANINA HOŞ OLMAYAN BİR ÖNERİ

----- 23.03.2015 - 09:00 -----

Cumhurbaşkanı. Yine. Hükümete tepkisini koydu. İmralı’ya gönderilecek heyet konusunda “Haberim yok, desteklemiyorum” dedi. Hükümet de cevapladı: “Bal gibi haberin var, böyle yaparsan kendine de Hükümete de zarar verirsin.”

Sonra. Erdoğan “Ben konu mankeni değilim” dedi de, Hükümet aynı hızla “Ayıp oluyo ama, kameraların önünde yapma böyle” cevabı yapıştırdı.

Medyamızı şenlendiren bu resmin nedeni ne ola ki?

Belki, Erdoğan samimidir, durum gerçektir. İpler gerilmektedir. Belki de başkanlık stratejisidir.

Fidan olayından deneyimlerimize göre birincisi doğru olabilir. Ne var ki, Hükümetin en önemli adamı Yalçın Akdoğan aynı zamanda hayatını Erdoğan’a adamış biridir. Dolayısıyla Cumhurbaşkanından habersiz hükümette kuş uçması pek olası değildir. Ki Arınç da onu söylüyor “Bal gibi de haberi var” derken.

Geriye “başkanlık stratejisi” kalıyor. Faiz anlaşmazlığı, Fidan krizi derken. Çözüm süreciyle gelinen noktada Erdoğan seçmene açık açık “Davul onda, tokmak bende olmuyor, ikisini de bana verin” diyor.

Kendi imajının ve güvenilirliğinin üzerine oynuyor. Seçmen sadakati diye bir şey olduğuna yürekten inanıyor. “Madem” diyor, “bende dava sadakati var, seçmende de bana sadakat vardır.”

Bu yaklaşıma bir hata payı koymalı. Seçmen denen şahıs, netameli bir şahıstır. Günbe gün de netamesi artmaktadır. Sevgilisi, çoluğu çocuğu dahil hiçbir bağ ve sadakat takmamaktadır.

Son krizle o destanımsı hikayeyi hatırladım.

12 yaşındaki şehzade Mehmet, babası ikinci Murad’a “Eğer padişah sen isen gel ve ordunun başına geç. Eğer ben isem sana emrediyorum gel ve ordunun başına geç” demiş ya.

Oradan giderek Cumhurbaşkanı Erdoğan’a diyebilirim ki;

İcra makamını bırakıp Cumhurbaşkanlığı makamına çıkmaya “başkan olursunuz” diye ikna edildiniz.

Siz başkanlık konusuyla meşgulken. Hükümet, katılmadığınızı söylediğiniz icraatlar içindeyse eğer.

En doğrusu gelip partinizin başına geçmenizdir. Kuvvetle ihtimal, seçmen başkan olmanızı değil, geri dönmenizi istiyordur.

Sizi yıllardır izlerim. Böyle katılmadığınız icraatları sürekli tekrarlamak yerine işin başında olmayı seçersiniz.

Başkanlık kumarını oynamak yerine. Geliniz ve partinizin başına geçiniz. Aksi halde. Tarih tekerrür eder ki (Yok canım kastım şehzade Mehmet’le babası değil, DYP, ANAP, DSP’nin zayıflaması), durumdan siz sorumlu olursunuz.

Zira. Bu netameli seçmen kişileri ne kadar severse sevsin, Cumhurbaşkanıyla Hükümet başkanının birbirlerine omuz atmasından hoşlanmıyor. Nedenini de politik psikiyatrlar açıklasın.

ARINÇ’IN ÇIKIŞINDAN SONRA

Arınç’ın Cumhurbaşkanına cevap vermesinin siyasi sonuçları şöyle olur;

Bir, Erdoğan’ın dokunulmazlık imajı hasar görmüştür.

İki, “itiraz edince dünyanın sonu gelmiyormuş” algısına yol açmıştır.

Üç, “iktidar da öyle tek parçalı değilmiş” hissi yaratmıştır.

RTÜK DÜRTÜCÜ OLDUM ÇIKTIM

Saat 20’de. Pazar akşamı. Çoluk çocuk tv seyretme saatinde. ATV’de bir film yayınlandı: “Aranıyor”

İşkencenin bin türlüsü. İntikam. Kan. Vahşet. Göstere göstere insan doğrama. İnfaz. Şiddet namına manyakça ne varsa hepsi.

Öpüşmeye ceza kesip bu tür ruh sağlığını ve gelişimini bozucu filmlere bir şey demeyen RTÜK’ün raportör uzmanları psikolojik tedavi görmeli. Acilen.

BEŞİKTAŞ NEDEN ELENDİ?

Beşiktaş’ın UEFA’dan elenişiyle ilgili en aklı başında analizi Cem Dizdar yaptı TRT 3’te. Öyle gerekçeler söyledi ki, o futbolu kastetse de ben Türkiye’yi düşündüm.

Bir, “Çok konuşup az düşünüyoruz” dedi. Futbol camiasından ülkeye genellenebilir.

İki, “Rakibe saygı duymuyoruz. Saygı duysak futbollarındaki değişimi ciddiye alırdık” dedi, ülkeye genellenebilir.

Üç, “Rakibi küçümsemek kendimizi geliştirmeyi önlüyor” dedi, ülkeye genellenebilir.

Dört, dünyayı kendinden menkul sanan yöneticilerden söz etti. O Fikret Orman’ı kastetti bence ülkeye genellenebilir.

AKLIMDA KALAN

YGS’de Türkçe ortalama 40 soruda 3 net azalması: Üniversite öğrencileri arasında bile “sözcük” ile “cümle”nin farkını bilmeyenler varken, 3 net azalmaya hiç şaşırmadım. Nihayetinde derdini 140 karakterle anlatma tutkusunu dibine kadar yaşayan bir kuşak bu. Ne istediğine, nasıl isteyeceğinden çok kafayı takık. Seyretmeye ayırdığı zaman, okumaya ayırdığından, konuşmaya düşkünlüğü, düşünme çabasından daha fazla. Yumruk atma hevesi, fikir ileri sürme becerisini yerle bir etmiş sanki.