Nuran YILDIZ

GELİŞMİŞ SAYILABİLİR MİYİZ?

----- 06.04.2015 - 14:30 -----

Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Böyle bir harekete (savcının öldürülmesi) sahip çıkan ne siyasetçi ne medya hiçbir zaman vatansever olamaz” dediğinde.

Hürriyet’in de üst perdeden “Vatan sevgimizi kimsenin sorgulamasına da izin verecek de değiliz” cevap verdiği sıralarda.

Böylesi keskin bir çatışmanın, gerilimin varabileceği sonuçları tahmin etmeye çalışırken.

Hıfzı Topuz’un “Türk Basın Tarihi”ni okuyordum yeniden. Tesadüf ki ne tesadüf.

Sene 1930. İktidarda tek parti hükümeti var.

Muhalif gazetelerin koyduğu tavırlar yoğunlaşmış. Zekeriya Sertel yönetimindeki Son Posta manşeti atmış: “Boğuluyoruz. Biraz Hava İstiyoruz!”

Telefonla gazete başyazarlarına emir verilen günler.

Muhalif basının (Yarın, Son Posta, Halkın Sesi, Yeni Asır…) susturulması konusu Meclis’e gelir.

Günlerce. Vekiller en ağır ifadelerle basını suçlar. “Vatan sevmezlik, hainlik” ifadeleri havada uçuşur. Mazhar Müfit, Şeyh Sait isyanını, Kubilay’ın katlini basının zehir saçmasına bağlar.

Ziya Gevher Etili, “basın haşeresini” temizlemek için yasal düzenleme ister.

İsmet Paşa o yoğun bağrışmalar arasında kürsüye çıkar ve sakin bir sesle “Basın olmaksızın halk yönetiminin bulunduğunu varsaymak ihtimali yoktur!” der.

Vekiller sakinleşir ancak bu sürecin sonunda 1931 Matbuat Kanunu geliverir. Artık Hükümet dilediği zaman dilediği basın organını kapatabilecektir! Vahim.

Falih Rıfkı’nın “Gazeteciler aşk yüzünden bu meslektedirler ancak gazetecilerin talihleri bir telefon darbesine bağlıdır” sözlerini söylediğinde 78 yıl önceydi.

Bu bilgileri paylaşma nedenlerime gelince;

Bir, bu ülkede bugün de 78 yıl öncesiyle aynı argümanlarla tartışma yapılıyorsa, gelişim denen şey sadece araçsaldır.

İki, bedenimiz bugünde, zihnimiz 78 yıl gerideyse gelişimden değil olsa olsa gerilemeden söz edilebilir.

Üç, eskiden bir grubun kendisi gibi düşünmeyen başka bir grubu hedef göstermesi çok tehlikeliydi, olanaklar düşünüldüğünde bugün çok daha tehlikelidir.

Dört, bugün diyalog, belki de tarihin her döneminkinden daha gerekli ve maalesef tarihin hiçbir döneminde olmadığı kadar az.

BİNLERCE YILLIK TARTIŞMA

Sonuçsuz tartışma: Özgürlükle güvenlik (aslında emniyet demek isteniyor) arasındaki denge.

Sınırları belirsiz. Üzerinde anlaşması zor.

Site güvenliğine kime gittiğinizi ve kim olduğunuzu açıklamadan bir dostunuzun evine bile giremiyorsunuz.

Sevgilinizle öpüşürken kameralar tarafından kayıt altına alınıyorsunuz. Öpüşme tekniğinizin siz farkında değilsinizdir ama sistem bilir.

Mobese’lere el sallamadan geçemiyorsunuz.

Kuyruğunuzda kamera aksamıyla yaşamak zorundasınız. Modern çağın filozofları ismini koymuşlardı zaten: Modern hapishane.

Dolayısıyla üst aranması konusunda kıyametlerin kopması çok anlamsız. Beden çoktan ele geçirildi bile.

Sadece avukatlar değil, yargıçlar da, savcılar da X-Ray cihazından geçiversinler lütfen.

Üst araması güvenliği sağlar mı? Orası kuşkulu. Gökdelenlerin uçaklarla yerle bir edilmesiyle başlayan, imkansızın imkanlı olduğu bir çağdayız.

Ve kaldı ki güvenilmez olan meslekler değil. Kişiler. Teröristler avukat mıydı ki?

SEVDİM BU ADAMI

Ayşe Arman söyleşisinde Murat Ülker vardı. Bu kadın ne yapıp yapıyor, ruhunu ortaya koyuveriyor konuştuğu her kişinin.

Murat Ülker gibi ketum birini bile sayfa sayfa açmayı başarmış.

Ülker’in patronunun mütevazılığını (ya da mütevazılığı oynayışını) sevdim.

“Bir insanın en önemli şeyi ismidir, sonunda bey, hanım gibi takıya ne gerek var” cümlesindeki özgüveni sevdim.

Kendi yaşı kaç olursa olsun, çocuklarıyla aynı deneyimi yaşamak için (a)sosyal medyaya girişini sevdim.

“Ben Ülker satıyorum, Murat Ülker satmıyorum” cümlesindeki pazarlama anlayışını, imaj konumlamasını sevdim.

İyi bir iletişim yönetimi işiydi bu söyleşi. Emeği geçenleri kutlarım.

AKLIMDA KALAN

Fenerbahçe otobüsüne saldırı: Olay vahim. Spor gibi masum bir alanın geldiği nokta sporu tehdit ediyor. Maçlar iptal edilince. Spor da şiddet karşısında bir adım geriye çekilmiş oluyor. Ve. Fakat. Hazmedemediğim şey, sporda şiddeti yöneticilerin saldırgan üslubu körüklüyorken, yaşanan olayı ilk kınayanların da onlar olması. Hiçbir özeleştiri, sorumluluk hissi barındırmayan bu açıklamalar bana, sonunda cambazın ipten düşüp öldüğü sirk gösterilerini anımsatıyor. Ve elbette zamanlama manidar demeden de geçemem. Yani. Sadece futbol ve şiddetle açıklanabilir mi durum?