Nuran YILDIZ

PİS KÖPEK!

----- 13.04.2015 - 09:30 -----

Baudelaire’in Paris Sıkıntısı kitabında “Köpek ve Şişe” başlıklı bir yazısı vardır. Metaforda edebiyatın zirvesi.

Yazar, bir sokak köpeğinin burnuna bir parfüm şişesi uzatır. Şişeyi koklayan köpek hoşnutsuzlukla kaçar.

“Pis köpek” der Baudelaire, “sen de kitleye benziyorsun. Sana da güzel kokular sunmaya gelmez, özenle seçilmiş pislikler sunmak gerek!”

Medyanın İlber Hocanın serzenişindeki “b.k kurtarırsınız” kısmını alıp, gerisini görmezden gelmesi bu “düz şiir”i hatırlattı.

Biz hocayı Mülkiye’den biliriz. Eyvallahı da, ağzının ayarı da yoktur. Argo da konuşur, ağır da. Üslubu, onunla konuşmak isteyenlere sürpriz değildir.

“B.k”unu alıp gerisi kenara konan konuşmada hedefi hükümet değil, muhabirliğin yeni haliydi halbuki. Medyanın işine gelmedi.

Hocanın gazeteciliğin kucağına bırakıverdiği “b.k”u, gazetecilerin hedef saptırıp Hükümetin kucağına bırakma telaşını izledik.

Muhabire söyledikleri, gazetecilik öğrencilerine ders gibiydi. Ne de olsa büyük hoca, 24 saat hocadır.

Uydurmasyon haber için muhabiri uyarıyor: “Sen ismini böyle uyduruk haberlere karışma” diyor, “ilerde bu haberle anılırsın.”

“Bunu gazeteler çok yapıyor, kendilerine göre yeni Türkiye kuruyorlar, b.k kurarsınız” cümlesindeki derdi ise medyanın pespayeliği!

“Nereye baksan cahil” demesine, “aynen öyle” demediyseniz sizde bir sorun vardır, İlber hocada değil.

“Gazeteler mi yazacak tarihi? Siz sadece haber yazın daha iyi edersiniz. Gazetelerde haber yazılır, tarih yazılmaz. Siz gördünüz mü hiç Avrupa gazetelerinde tarih yazıldığını?” sorusu üzerine yazılmış onlarca lisansüstü tez var İletişim Fakültelerinde.

Yani. Aslında Etyen Mahçupyan’ın Şirin Payzın’a kibarca söylediğini, İlber Hoca Yeni Şafak muhabirine gelişine söylüyor.

SAVCI SAYAN’I ANLAMAZSANIZ OLMAZ

“Önce Baykal için ağlıyordu, şimdi Erdoğan için ölüyor” diyerek üstünü çizerseniz olmaz.

“Kayda değer biri olsaydınız…” türü hakaret ederek, aşağılayarak da olmaz.

Milletvekili adayı Savcı Sayan’ı anlamazsanız, siyasette bir gıdım yol gidemezsiniz.

Şöyle ki;
Bir, adam kimin yanında duruyorsa onu savunurken yüksek sesle konuşuyor.

İki, bir cümlesi bir cümlesiyle ilişkili olmuyor.

Üç, “geçmiş geçmiştir bugüne bakalım” diyor.

Dört, vitrine çıkmak için her yolu mübah sayıyor.

Beş, ağzından yeni bir fikir yeni bir öneri çıkmıyor.

Altı, kavga çıkarmaktan hoşlanıyor.

Savcı Sayan’a arkanı dönmek yerine anlamaya çalış. Yoksa işin zor.

YEDİ DÜKKAN SÜPRÜNTÜSÜ

Sonu ameliyata kadar giden inanılmaz bir kaza geçirince. Ziyarete gelenlerin, telefon edenlerin ilgisi ağrıyı unutturmaya yetti.

Evim çikolata dükkânına döndü. Pastalar, börekler, pohaçalar. Pastane olduk çıktık.

Millet sanki elbirliği yapmış gibi, yataktan tombik bir kadın olarak kalkmam için çalıştı.

Çiçekçi açabilecek kadar çiçeklerim oldu. Bir hastayı bilmem ama bir kadını en çok çiçekler şımartır.

Hepsi birbirinden güzeldi. Son zamanlarda görüşmediğim eski bir arkadaşımdan vazoyla gelen bahar çiçeklerine göz koyan çok oldu ama kimseye vermedim.

Aktar dükkânı da açabilirim. Kaza inanılmaz türden olunca. Nazara iyi geliyormuş diye ne kadar ot varsa evime taşıyan dostlarım var.

En son. Dörtlü kız grubunun ölümsüzlüğü bulmuş edalarıyla çantadan çıkardıkları poşetin üstünde “yedi dükkân süprüntüsü” yazıyordu!

Nazara iyi mi gelir anlamam ama ruh halime iyi geldiği kesin. “Çöpe para mı verdiniz” dediğimde, onlar ciddiydi ben gülüyordum.

Nazar falan bilmem, bildiğim dostlardan yana ne kadar zengin olduğum…

AKLIMDA KALAN

“Bir kadın ne zaman güzeldir?” sorusu: Anneannem altı oğluna da tembihlermiş: “Evleneceğiniz kızın kafasını bir leğenin içine basıp yıkayın” dermiş, “evlenince her sabah göreceğiniz yüz o leğenden çıkandır. Boyanıp gelmiş olan değildir.” Makyaj yaparken fazla boyanmamaya (!) dikkat etmemde anneanne sözü etkili olsa gerek. Sevgili arkadaşım Ayşe Arman’ın sabah kalktığı haliyle fotoğrafını paylaşması çok hoşuma gitti bu yüzden. Bir kadın, kendisiyle barışıksa güzeldir. Özgüveni varsa, doğalsa, olduğu gibiyse çekicidir. Bitti.