Nuran YILDIZ

“BENİM İÇİN İKTİDAR, AŞIK OLDUĞUM KADINI KORUMAKTIR”

----- 27.04.2015 - 09:00 -----

Bunca yıl “siyaset bilimi” okudum, okuttum. “İktidar”ın bu kadar güzel tanımlandığına rastlamadım: “Benim için iktidar hiç bir zaman önemli olmadı. Genel yayın yönetmeniyken de önemli değildi. Benim için iktidarın tek anlamı var: Aşık olduğum kadını korumak.”

Ertuğrul Özkök söyledi telefonda.

Ömrünün bu döneminde. Gazeteciliğini soyunup kendisini giyinmiş adam.

Hayatın değişken bir demlenme zamanı var. Herkeste farklı yıllara ayarlı. Özkök’te son bir kaç yıldır var.

Palahniuk, Spanbauer’den alıntılayarak “Hayatın kendimizden hiçbir şey katamayacağımız geleneksel ve sıkıcı şeyleri yazmaya harcanmayacak kadar değerli olduğunun altını çizdiğini” söyler.

Özkök aynen öyle. Yazdığı herşeye kendisinden, kendisine de yazdığı şeylerden katıyor.

Üst üste kitaplar yazıyor. Her birinde bir şekilde meydan okuyor. Kimseye değil. Kendisine. Bu da beni gıcık ediyor.

Telefonda. Aynen söylüyorum gıcıklık hissimi Ert’e. “Ert”, imzası. Hoş.

Geçmişte kendisine çokça kızdığımı da söylüyorum. Bu kadar sık kitap yazışına gıcık oluşumun altında yatan imrenmeyi de.

“Yazmaktan keyif almak lazım” diyerek söze giriyor. Öğrencilerime “Sözcükleri sevmek lazım” dediğim şey.

“Sakınmadan yazmak lazım” diyor. Sakınarak yaşamaya alıştırılmışlar için hayli zor iş. Ama haklı. Sakınmadan yazmak, sakınmadan sevmekle aynı şey. Tehlikeli ve sarhoş edici.

“Yazmaktan korkmamak lazım” dediğinde, aklım sürükleniyor. Korkmadan yazmak başka, yazmaktan korkmamak bambaşka.

Yazmaktan korkmayınca. Koca bir serüvene atılıyor insan. Uçurumdan düşmek de var içinde, kaybolup gitmek de. Kendine varmak da var. Kendine şaşmak da.

Herkesin göze alamayacağı bir serüven yani.

“Çok satmak umurumda değil” diyor. Neden olsun ki, yıllarca hergün yazan, hergün okunan biri. Okunmaya doymuş olmalı.

Okunmaya doymuş, kendini anlatmaya aç kalmış biri Ert.

“Gündemi izlemek istemiyorum, Türkiye ile ilgilenmek istemiyorum” diyor, “Kendime ait olmak istiyorum sadece.”

“Sana ait olmalıyım” ya da “Bana ait olmalısın” günlerinde. Kendine ait olmaktan söz edecek kadar ipleri koparmış bir adamla konuşuyorum.

Sanki. Telaşlı. Sanki. Arkasından kovalayan var, ölümcül bir yarışta gibi soluk soluğa. Sanki. Ömrünün kalan kısmını, geçen kısmına göre daha hakkını vere vere yaşamak ister gibi.

BİRİ ONLARA DEMELİ Kİ

Biri çıkıp Cumhurbaşkanına “Onlarda iki tane, bizde 20 tane devlet başkanı vardı” türü nicel ifadelerin artık anaokullarında bile karşılığının olmadığını söylemeli.

Biri Kılıçdaroğlu’na “Konu ulusal bir meseleyse ve davet etmemişlerse. Yine de gidecektin. ‘Gittim almadılar’ diyecektin. Kendi ülkende misafir ruh hali ne hikaye?” demeli.

VİCDANSIZLIK

Turkcell’in “Askercell” reklamı. Öyle bir duygu sömürüsü satıyor ki, kullandığım GSM şirketimden utandırıyor.

Her evden şehit çıktığı kabul gören ülkemde. Her yayınlanışında çocuklarını bir daha hiç göremeyecek şehit ailelerinin yüreklerini dağladığına eminim.

Para kazanmanın da vicdanla çizilmiş bir sınırı olmalı. Değil mi?

AKLIMDA KALAN

“Gökyüzü yaşlı ve yorgun uçaklarla dolu” cümlesi: THY’nin havada motoru yanan uçağını yüreğimiz ağzımızda izledik. Daha üç hafta önce. Almanya uçağının Fransa’da düştüğü günlerde yazdığım yazmıştım bu cümleyi: “Şirketler uçuş sayısını artırmaya odaklandığından uçak bakımları için gereken zaman ayrılmıyor. Gökyüzü yaşlı ve yorgun uçaklarla dolu.” Bu son kaza, başta THY ve Pegasus olmak üzere tüm havayolu şirketlerinin fazla sefer sayısı sevdalarını bir yana bırakıp kontrol ve bakıma daha fazla zaman ayırmaları için uyarı olmuştur umarım. Her zaman usta pilotlar durumu kurtaramayabilir.