Nuran YILDIZ

ERDOĞAN-BAYKAL GÖRÜŞMESİ NE ANLAMA GELİYOR?

----- 11.06.2015 - 12:15 -----

Bir, Cumhurbaşkanı ilk kez diyalog kurmak için adım atmış oluyor. Politikanın sağlığı için bu önemli.

İki, Cumhurbaşkanı kendi partisiyle CHP arasında bir koalisyondan yana olduğu izlenimini veriyor.

Üç, böyle bir durumda Baykal’ın TBMM başkanı olacağı anlaşılıyor.

Dört, Baykal’la görüşerek Kılıçdaroğlu’nu parti içinde zor duruma sokup koalisyona hazır hale getiriyor.

Beş, Baykal gibi ulusalcı bilinen birini seçerek “parallel yapı”yla mücadelede elini güçlendirmek istiyor.

Altı, görüşme yeri olarak “Saray”I değil de, Dışişleri Konutu’nu seçerek, “Saray” hatasını kabullendiğini dolaylı yoldan göstermek istiyor.

YAPAY KIRMIZI ÇİZGİLER

Bu ülkede “kırmızı çizgi”ler hep aşılmak için vardır. Öyle seviyoruz.

Koyduğumuz her sınır, o sınırı ihlâl etme zevkimizi kaşımaya yarıyor.

Hız sınırını 100 yapıyorsun, 110’la gitmek keyif veriyor. 120 yapınca, 130’la gitmeyi şart sayıyoruz.

Bekarken yapmadığımız çapkınlıkları, nikahtan sonar yapmak için parendeler atmaktan zevkalıyoruz.

Birisi size “hayır” diyorsa, büyük olasılık “evet” demek istediğini düşünen tek medeni millet sanırım biziz.

Adam kadına tecavüz ediyor. Kadının itiraz çığlıklarını hakime “Masumum hakim bey, zevk alıyor sandım”diyen de bizden çıkıyor.

Alzheimer hastası bir toplumuz ya, daha yeni değiştirilemez “kırmızı kitap” değiştirildi, hatırlayanımız yok.

Sabah gazetesinin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın kırmızı çizgilerini haber yapmasına gelince…

Koalisyon görüşmelerinde üç kırmızı çizgi olacakmış;

Bir, parallel yapıyla mücadeleden taviz verilemez.

İki, çözüm iradesi devam ettirilmeli.

Üç, halkın oylarıyla seçilmiş ilk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın meşruiyeti asla tartışılamaz.

İlk kırmızı çizginin üzerini çizelim. Yeni Hükümet ortağı, parallel yapıyla mücadelede Erdoğan kadar hassas olmayacaktır.

İkinci çizgi, çözüm iradesi geri dönülmez bir yola girdiğinden kırmızı çizgi sayılamaz.

Üç, zaten kimse cumhurbaşkanının meşruiyetini tartışmaya açmaz. “Eski konumuna çekilsin” derler. Kanımca Erdoğan da bu süreçteki yıpranmasını dikkate alarak, kendisi buna dünden razı olur.

LİDERLERİN ÇEVRESİ NE DİYOR?

Dört parti liderinin ve Cumhurbaşkanının yakın ekibinden tanıdıklara seçim sonuçlarını nasıl değerlendirdiklerini sordum. Ve.

Cumhurbaşkanının eskiden beri yakınında olan danışmanların görüşleri şöyle;

Bir, oy düşüşü bekleniyordu ama sonuç beklediklerinden iki puan daha fazlaydı.

İki, şaşkın değiller. Süreçte yapılan hataların farkındaydılar. (Bundan dört ay önce bana da söylemişlerdi). Ne var ki cumhurbaşkanı ya etrafındaki yeni ekibi dinlemeyi seçmişti ya da kafasına göre takılmıştı.

Üç, Erdoğan’ın kariyerinde dört hata varsa ikisinin“saray” ifadesi ve “başkanlık sistemi” önerisiolduğunu biliyorlardı.

Dört, Cumhurbaşkanının iletişim şeklindeki hatalarınve medya yönetiminin danışman ekibin ayrı kliklere bölünmesinden kaynaklandığının farkındalar.

Davutoğlu’nun yakın çevresine gelince;
Bir, hataların kendilerinde olmadığını ama faturanın kendilerine kesileceğinin farkındalar.

İki, “başkanlık sistemi” yanlışını cumhurbaşkanına anlatamamaktan dertliler.

Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresine gelince;
Bir, içten içe hezimet yaşadıklarını bilseler de kazanmış rolü oynamaktan yorgunlar.

İki, koalisyona girmenin hayati olduğundan eminler.

Üç, kurultay çağrısından rahatsız değiller, delegeleri cepte sayıyorlar.

Demirtaş’ın çevresine gelince;
Bir, Meclis’te olmanın yeterince büyük bir güç olduğunu bilseler de “Başbakan yardımcısı” olmak istiyorlar.

KOALİSYON POLİTİKASI

Görünen şu: Davutoğlu dışında koalisyona niyetli genel başkan yok.

Gerçek şu: Meclis’e adımını atan her parti koalisyona hevesli.

Acemi pazarlamacı gibiler. Müşteriye “sana satacak malım yok” derken bile gözü müşterinin cüzdanına kayan türden. İnanan da pek yok.

Davutoğlu bu koalisyona mecbur. Muhalefette kalmayı kabullenemeyecek bir politika, iş ve medya ağı var.

Kılıçdaroğlu, seçimin en başarısızı pozisyonundan ancak koalisyon ortağı olarak kurtulabileceğinden yüzde binbeşyüz emin.

Bahçeli, Davutoğlu’yla işbirliği yapmazsa, hem tabanının sabrını zorlayacağını hem de diğer kombinasyonlardaHDP’ye destek veriyor algısı yaratacağını biliyor.

Demirtaş’a gelince. İstemez gibi görünse de, en istekli genel başkan o. Sıkça dile getirdikleri gibi “emanet oy”la bu güce eriştiklerinin farkında. Yani durumun geçici olma ihtimalinin de farkında. Bir daha hükümet etme fırsatının zor olduğu da malumları.

Yani. Her biri kesenin ağzını açmaya hazır.

AVRUPA FUTBOLUYLA BİZİMKİNİN FARKLARI

Yazmaya bir türlü sıra gelmedi. Barcelona - Juventus maçını/ resitalini izlerken aklımdan geçenler;

Adamlar futbolu keyif için oynuyor. Bizimkiler savaşmak için.

Adamların konsantrasyonuekrandan seyirciye geçiyor. Bizimkiler her pası sanki lütfediyor.

Adamlar 90 dakikanın toplu topsuz her saniyesini şov için kullanıyor. Bizimkiler topa kilitli.

Adamlar makinanın dişlisi gibi hiç aksamıyor. Bizimkilerin her biri ayrı telden çalıyor.

AKLIMDA KALAN

Nihayet duyduğum mantıklı bir cümle: Saçma sapan analizlerin yapıldığı, bir arada olmazları aynı cümle içinde kuranların. Kensi saçmalığına bir de aşık olanların metrekareye sıkça düştüğü bir ortamda. Nihayet biri politik olarak mantıklı bir cümle kurdu. HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken MHP’li ve HDP’li koalisyon için “Çok mantıklı görünmüyor” dedi. Aklın firarda olduğu günlerde bir gıdım akla bile razıyız.