Nuran YILDIZ

BİR KİŞİ OKUSUN, ONUN DA BENDE DEĞERİ OLSUN

----- 13.08.2015 - 09:15 -----

Fatih Altaylı’ya hakkındaki ekşi sözlük girdilerinin nerdeyse hepsinin olumsuz olmasını nasıl başardığını sormuştum.

Yanıtını her fırsatta hatırlarım.

“Hani bir gün öleceğiz ya” demişti, “cami avlusunda imam ‘nasıl bilirdiniz’ diye soracak. O kadar kişi içinden sadece üç kişi ‘iyi bilirdik’ desin ama o üç kişinin benim için bir değeri olsun, o yeter.”

Geçen cumartesi. Bir e-posta aldım. Özeti şöyleydi:

“Bu sabah Erbil ağabeyle telefonda konuşurken konu açıldı, sizden söz etti. Son aylarda kaleme aldığınız birkaç yazıyı okudum, kaleminize sağlık demek istedim.”

Saim Tokaçoğlu imzalıydı. Bu isim tanıdık değildi.

Google’ladım. Meğer, candundar.com’un sigortasız çalıştırılıp işten atılan editörüymüş.

Yani. Saim Tokaçoğlu da web’in gizli kahramanlarındandı.

O kadar çok ismini bilmediğimiz gizli kahraman var ki web sitelerinin görünmeyen yüzünde.. Hepsine selam.

Peki “Erbil ağabey” kimdi? Kendisine sordum.

Erbil Tuşalp’miş! Dudaklarıma gülümseme yayıldı.

Erbil Tuşalp. Gazetecilik okuduğum yıllarda. “Onun gibi olsam…” dediğim. İmrendiğim. Örnek bellediğim.

Gazeteciliğe bakışıma çok etkisi olan Erbil Tuşalp, beni mi okuyordu?

Okumakla kalmıyor, birilerine de söz mü ediyordu?

Fatih Altaylı’nın sözlerini hatırladım.

Beni kaç kişi okuyor çok umurumda değil.

Benim için kıymetli bir kişi okuyorsa. O kişi için yazmaya devam edebilirim.

Buradan sevgilerimi sunarım Erbil Tuşalp’e.

Saim Tokuşoğlu ile de kahvemizi içeceğiz elbette.

YOK ASLINDA BİRBİRLERİNDEN FARKLARI

Bugün. Saat 14’te koalisyon kararı çıkar ya da çıkmaz.

Sonuçta Davutoğlu ve Kılıçdaroğlu da, partileri de o kadar da birbirinden farklı değiller.

“İki parti, iki farklı damar” lafını boş verin, o damarlar kaç kez bypas oldu.

“Farklı İdeolojiler” derseniz artık hikaye. Sağcı parti sol, solcu parti sağ politikalar izliyor demiyor muydunuz, ne oldu?

Liderlerine gelince. Soyadlarının sonu dışında başka ne benzerlikleri var, sıralayalım;

Bir, ikisinde de karizma sıfır.

İki, ikisi de üst dereceden devlet memurluğundan geliyor.

Üç, ikisi de istese da naralar atamayacak mizaca sahip.

Dört, ikisinin de partileri kımıl kımıl.

Beş, ikisi de görev adamı.

Altı, ikisinin de mütevazı eşleri var.

Yedi, ikisinin de belagatı zayıf.

Farklılık konusunu abartmayın. Koalisyon kurulmazsa, istemedikleri içindir. Gerisi bahane.

MERCEDES’LE KAÇSALARMIŞ, İYİ OLURMUŞ

Tutuklanacağını biliyorsan. Ve de korkuyorsan kaçarsın.

Hele bir de sana “dur nereye” diyen yoksa, tabanları yağlarsın.

Kaçan savcılar. Ya verdikleri kararlara sonuna kadar inanacaklar, arkasında duracaklardı.

Ya da verdikleri kararların yanlış olduğunu zaten bildikleri için kaçacaklardı, öyle yaptılar.

Normal.

Kafama takılan. Madem göstere göstere sınır kapısından tüyeceklerdi. Hiç değilse zırhlı Mercedes’le gitmelilerdi.

Derdim, imajları zarar görmesin.

Hangi imajları mı?

“Ülkeyi darbecilerden kurtaranlar” imajları.

“Demokrasinin korkusuz savaşçıları” imajları.

“Cesur kahraman” imajları.

Kameralar önünde cakayla, sağa sola fırça çeke çeke bindikleri Mercedes’le sınır kapılarından geçişleri ekranlarda dönseydi fena mı olurdu?

Keşke bir de. Arkalarında bıraktıkları, onlara onca övgü dizen köşe yazarlarına önerileri olsaydı.

Yüzlerini gizlesinler mi, yüzsüzce ortada gezsinler mi? Bir de onu deyip gitselerdi fena olmazdı.

BAHÇELİ’NİN CUMHURBAŞKANLIĞI SENDROMU

Bahçeli’nin sarf ettiği şu cümlelere bakıyorum:

-“Millet ve devlet bekasının aşırı ve anormal ölçülerde tehdit ve tehlikelere maruz kaldığı bugünkü ortamda hiçbir parti siyasi ikbal ve seçim hesabına odaklanamayacaktır.”

-“Bugüne kadar heyetler arasındaki görüşmelerin verimli ve yararlı geçtiği ısrarla vurgulanmış, beklentiler hep canlı tutulmuştur.”

-“AKP ile CHP genel başkanlarının daha fazla zaman kaybına izin vermeden koalisyon zemininde bir araya gelmek için fedakârlık göstermeleri ülkemiz için hayati önemdedir.”

Kimi bu cümleleri, süreci etkileme olarak okuyabilir.

Kimi Bahçeli’ye “gizli ortak” diyebilir, olabilir.

Bence. Bahçeli’nin bu açıklamaları, cumhurbaşkanının ağzından çıkması gereken türdendi.

Bu açıdan. Bahçeli siyasi sorumluluğun gereğini yerine getirmiş denebilir, ya da kendisinde cumhurbaşkanlığı sendromu var.

Hangisini seçerseniz.

AKLIMDA KALAN

Unutulmasına üzüldüğüm sözcükler: Tamam, nedenlerini biliyorum. Tamam, ortalama 100 sözcükle hayatı çevirebiliyoruz. Da. Yine de. Neden arada bir de “boy” yerine “endam” sözcüğünü kullanmayız?
Neden “kucağına sokuldu” yerine “koynuna girdi” demeyiz? Neden “ortaya çıkmak” yerine arada bir “türemek” sözcüğünü kullanmayız?