Nuran YILDIZ

MEDYADAN SÖZ EDERKEN BURNUNUZU KAPATIN

----- 23.11.2015 - 09:45 -----

Türkiye’de. Son yılların en kirlenmiş meslekleri sıralamasında başı (patronundan medya yöneticisine) gazetecilik çeker.

Bir de okur demez mi, “hayata dair yazılarınızı özledik” diye. Nasıl yazacaksın ki?

Her gün yeni bir şey çıkıyor ortaya. Sanki her taraftan kanalizasyon patlamış gibi.

TSK’ya kurulan kumpasta adı geçen albayla, kumpasta önemli işlevi olan Tuncay Opçin arasındaki telefon trafiği ortaya çıktı şimdi de.

FETÖ amaçlarına uygun haberleri yapanlara gazeteci denmezdi, artık hepimiz biliyoruz ki onlar “özel görevli”ydiler.

Tuncay Opçin de gazeteci değildi.

İktidarın şimdi farkına vardığı bu durumu, 2008’de anlattığımızda. Sağır ve körlere çarpıp durmuştuk.

O Tuncay Opçin 2008’de. Aktüel’de. En ciddi akademik çalışmalardan olan “Tanklar ve Sözcükler” kitabımda yer almayan ifadeleri varmış gibi göstererek, cümleleri bağlamından kopararak bir analiz yayınlamıştı.

Her tür baskıyı/şiddeti reddeden ben, analize göre “darbe savunucusu” olmuştum!

İşin daha da tuhafı, askerlerin nasıl ve neden iletişim kuramadığına dair bu ülkedeki ilk kitabı yazmış olmama rağmen hiçbir askeri okula/akademiye konferans daveti bile almamıştım.

Buna karşılık, bugün TSK’ya kumpas kuran FETÖ’ye destek verdiği rivayet olunan Can Dündar’ın çağrılmadığı askeri okul da kalmadı.

Sık söylerim ya, burası Türkiye oluyor böyle.

Neyse konumuza dönelim.

Opçin’in analizini okudukça ben bile benden şüphe eder olmuştum. Eş dost, oturup “bu cümleler hangi sayfada var” diye kitabı lime lime etmiştik.

Bana atfedilen cümleler kitabımda yoktu. Ve fakat, itibar katlinin meşru olduğu günlerdi.

Dergiye açıklama gönderdim. Yayınlamadılar. Tesadüfe bakın ki Aktüel’in yayın yönetmeni Defne Asal Er ile Taraf’ın yönetmeni evliydiler!

Diyelim ki, FETÖ için yollara taş döşeyen Tuncay Opçin terör örgütüne üyelikten ceza aldı, itibar katlinden sorumsuz mu sayılacak?

Bir umut, o gün bu tür yayınları kullanarak üzerimize saldıranlara ve şimdi kamufle olan isimlere de savcıların “ne iş” diye sormasını bekliyorum.

Mesela, asılsız haber küpürlerini ekrandan sallayan Nazlı Ilıcak FETÖ’ye verdiği destekten sorumsuz mu sayılacak?

Hiçbir şey olmamış gibi arsızca magazin programı yapmaya devam mı edecek?

Mesela, hakkımdaki asılsız haberleri yaptığı sırada, “gencecik çocuksun” diyerek telefonda gazetecilik dersi verdiğim Mehmet Baransu tutuklanırken, sorumlular Ahmet Altan, Yasemin Çongar bir şey olmamış gibi hayatlarına devam mı edecekler?

Mesela, FETÖ sempatizanı Ali Atıf Bir nasıl oluyor da halâ Ülker grubunun korumasında kalabiliyor?

Peki, Pensilvanya’daki çiftlikte kuyruğa giren gazetecilerin durumu ne olacak?

Hepsi isim isim bilinen, Gülen ile birkaç dakika görüşüp ayrıcalıklı gazeteci muamelesi görenler ne olacak?

Onlar da “yanıldık” diyerek sıyıracaklar mı? Ya da “bizimki gazetecilikti” mi diyecekler?

Pek çoğununki gazetecilik değildi, işini iyi yapamayanların güce sığınarak trilyon kazanma çabalarıydı. Savcılar onları görseler de görmeseler de, onlar gazetecilik mesleğini kirletmekten suçlular.

Ve bir meslek düşünün. Tarihin en kirli dönemini yaşayıp da bir tek mesleki örgütünün başkanı istifa etmiş olmasın.

Son yıllarda medyadan söz ederken burnunuzu kapatın.

ÖZKÖK YANILIYOR

Ertuğrul Özkök, iktidara oy vermeyen seçmeni rahatlatmak için öneriyor:

“İki kişiden biri onlara oy verdiyse, biri de bize oy verdi diye düşünün.”

“Bir teselli ver”meye çalışıyor. Yanılıyor. Yok böyle bir şey.

İkinin biri onlara gitmişse, kalan ikinin biri en az dört parça: Ülkücüler, Kürtçüler, Atatürkçüler ve “cemaat”.

Birbirine benzemezlerden nasıl oluyor da “biz” duygusunu üretiyorlar anlamıyorum.

Haziran seçimlerinden sonra da “%60’lık blok” saçmalığı atmışlardı ortaya.

Ertuğrul Özkök gibi bir sosyolog bu hatayı nasıl yapabiliyor?

HİÇ DERS ALMIYORUZ

12 Eylül’ün üzerinden 35 yıl geçti. 35 yılda çok şey değişti.

İletişim olanakları, ortamı, bilgisi baştan sona değişti.

İletişim yöntemleri de ona göre değişti.

İnsana bakış değişti. İnsan artık toplumun bir parçası olarak hiçbir anlam taşımıyor. Her şey insan odaklı.

Sanki 35 yılda, hiçbir şey olamamış gibi. Sanki Türkiye tarihin bir noktasında donup kalmış gibi.

Nusaybin’de. Cizre’de. Silvan’da. Devleti temsil eden güvenlik güçleri (!) duvarlara yazdıkları yazılara bakarken düşünüyorum bunları.

Tarihten ders alsak. Bu tür duvar yazılarının bölgedeki korkuyu daha derinleştirip, nefreti daha yoğunlaştırdığını görebiliriz.

Not: Bu yazıyı yazdığımda, daha duruma müdahale edilmemişti. Sonra edildi, yine de not düşmek istedim.

GALATASARAY’DA DURUM

Dursun Özbek, Galatasaray’a başkan seçildiği günden itibaren tüm öngörülerim çıktı, çıkmaya da devam ediyor.

Şimdi de aniden teknik adam Hamzaoğlu’nun işine son verdiler.

Bu konuda düşüncelerim;
Bir, Özbek’in yönetim ve iletişim sorunu devam ediyor.

İki, Hamzaoğlu’nun Fatih Terim taklidine soyunması komikti.

Üç, Galatasaray’ı “Fenerbahçeleşmek” tehlikesi bekliyor, kulübü futbolcular yönetecek. Güçlü bir teknik adam şart.

Dört, Mustafa Denizli “yaşlı bir kurt” mu, “emekli bir ruh” mu meraktayım.

Beş, geçen hafta sohbet ettiğim Denizli, değil Galatasaray, Çemişkezekspor gelse kabul etmeye hazırdı.

Altı, Galatasaray’ın Denizli’ye gereksinimi olsa da, Denizli’nin Galatasaray’a daha çok ihtiyacı vardı.

AKLIMDA KALAN

“Evrim Akın’la Ev Kuşu” programı: Show Tv’deki programda ihtiyacı olanların evleri yenileniyor. İyi. Güzel. Geçen hafta. 12-13 yaşlarında bir kız çocuğu ve annesinin evi yenilenirken en az 15 kez küçük kız için “artık evinden utanmayacak, arkadaşlarını davet edebilecek” ifadesi geçti. Bir çocuğun eski eşyalı evinden utanmasını durmaksızın yinelediler! Ayıptı. Toplumsal ve insani değerlerimize baştan sona aykırıydı. Çocuklara bu kadar maddeci olmak yerine, iyi insan olmayı anlatmak o kadar mı zor? Ve RTÜK denen kurum, her geçen gün ne kadar da anlamsızlaşıyor yaptıkları işlerle. Böyle programları uyarmak dururken, bambaşka işlerle uğraşıyor. Ve de. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın özel medya için kullandığı “bırakınız yapsınlar” söylemine, toplumu çürütücü bu tür yayınlar da dahil midir, meraktayım.