Nuran YILDIZ

YA ERDEM GÜL, CAN DÜNDAR’LA TUTUKLANMASAYDI DA…

----- 29.02.2015 - 10:15 -----

Can Dündar ve Erdem Gül’ün serbest bırakılması, basın özgürlüğü açısından sevindirici oldu.

Gazeteciler yaptıkları haber nedeniyle değil, haberi paravan olarak kullandıkları kirli işler/ilişkiler nedeniyle tutuklanmalı.

Önemli olan, medyatik olamadıkları için tutuklulukları süren gazetecilerin de serbest kalması.

Her gazeteci, Erdem Gül kadar şanslı olmayabiliyor haliyle.

Erdem, Ankara gazeteciliğinin, en çalışkan emekçilerinden biridir. Hayatını gazetecilikten kazanır.

Medyanın “kör” gözleri, Can’ın başrol olduğu süreçte, Erdem’in sükûnetini görmedi.

Ama. O sükûnet, aklı başında insanların da gözünden kaçmadı.

Erdem, “Can Dündar” kadar popüler bir kişilikle birlikte değil de, tek başına tutuklansaydı ne olurdu, düşünebiliyor musunuz?

Serbest kalma ihtimali neydi? Dürüstçe cevap verin.

Kameralar Can Dündar’a dönmeseydi, tanıştığım günden beri bildiğim o mütevazı duruşuyla Erdem’i, görebilir miydik?

Can’ın annesiyle, eşine yer ayırmasaydı gazeteler, Erdem’in eşi Aslı’yı hatırlar mıydık?

Yine soruyorum. Erdem, Can’la tutuklanmış olmasaydı, serbest kalma ihtimali var mıydı?

Can’la çalışmamış olsaydı, tutuklanma ihtimali olur muydu? O da ayrı bir soru elbette.

Poyraz Karayel’in “ülkemiz” ödevlerindeki gibi yapalım:

Bizim ülkemizde adalet bile şöhretlik oranımıza göre dağıtılır. O nedenle de herkes, ekrana çıkıp soytarılıkta zirve yapmak ister.

“KONSEY” SÖZCÜĞÜNÜ HİÇ SEVMEM

Devamlı okur hatırlar, “saray” sözcüğü ilk gündeme geldiğinde, uyarmıştım.

“Halk bu sözcüğü sevmez” demiştim.

“Erdoğan için yanlış olur” demiştim.

Dediğim çıkınca.

“Saray”dan vazgeçtiler. Yerine başka sözcükler bulmaya çalıştılar.

“Beştepe” dediler, “külliye” dediler vs.

Ama “saray” kafalarda kaldı.

Şimdi de, “konsey” sözcüğü çıktı ortaya.

Cumhurbaşkanlığında “Ekonomi konseyi” kuruluyormuş.
Dört konsey daha kurulacakmış.

Yine yazıyorum buradan, “konsey” sevimsiz sözcük.

“İtici sözcükleri say” deseniz, listemin başlarında “konsey” vardır.

Aklıma 12 Eylül darbesi gelir.

“Cunta” gelir.

Yaptırım gelir.

Ama iyi bir şey gelmez.

BAHÇELİ’DE BİR SÛKUNET, MHP’DE BİR TELAŞ…

Ümit Özdağ, Devlet Bahçeli’ye itiraz ederek, yönetimden istifa edince. Konuştuk.

“Parti içinde demokrasiyi hayata geçirmezseniz, Türkiye’de demokrasi için mücadele edemezsiniz” dedi.

“Tutarlı olmak gerekir” dedi.

Söz genel başkan adayı olup olmayacağına geldi, “Bu düşünce benim için yeni bir düşünce değil ki” dedi.

Meral Akşener’in Denizli’de gördüğü ilgiye de bakılırsa.

Her ne kadar Bahçeli, teşkilâttan başlayarak partiyi kapatmaya doğru gitse de, MHP’de taban hareketlendi.

Kurultay epeyce heyecanlı geçeceğe benziyor.

Ne diyelim, darısı CHP’nin başına.

KENDİ OKURUMA SORU: BU TESADÜF MÜ?

“Edepsizin El Kitabı”nın piyasaya çıkmasıyla, sunucu Seda Akgül’ün “Beni hamile bırakmak isteyen çok erkek var” demesinin aynı günlere denk gelmesi tesadüf olabilir mi?

MERMER OCAKLARI KONU DIŞI MI?

Artvin. Altın, kömür, bakır derken.

Doğaya büyük zarar veren mermer ocakları gözden kaçıyor mu, ne?

Ormanlık yolda seyahat etmişseniz. Ansızın karşınıza irinli bir yara gibi mermer ocakları çıkar.

Ormanları kemirişleri ayan beyan ortadadır. İçim acır.

En son Antalya’da. Ekiz yaylasındaki sedir ormanları mermer ocağı tarafından yok edilmiş.

Hangi ağacı kimden koruyacağız şaşırdık kaldık.

Hep derim ya, gelişmiş ülke olmanın kriteri rakamlardan geçmez, ama tutarlı ve güçlü bir çevre politikasından geçer.

18 ÇOK ERKEN ÇOK!

Yetiştirme yurtlarında ve yuvalarda kalan çocuklar 18 yaşında devlet korumasından çıkarılıyor ya.

Bu konuya kafayı taktım.

19 Ekim 2015’de yazdım. İşsiz ve kimsesiz, doğal olarak korunaksız çocukların sokağa atılmasının, suçun kol gezdiği karanlığa bırakılmasının önüne geçilmesi gerek.

Şimdi o çocuklar “Bizi sokağa atmayın” kampanyası başlatmışlar, #18yascokerken etiketiyle sosyal medyadalar.

Sonuna kadar destekliyorum.

YA BİZDE OLSAYDI

ABD’li çikolota devi Mars’ın çikolatalarında plastik parçalar bulunduğu için ürünleri toplatıldı.

Sessizce. Ortalık karışmadan.

Tereyağından kıl çeker gibi.

Ülkemde. “ABD’den çikolata alımını durdurduk” türü açıklamalar yapılmadı.

Maazallah, aynı şey ABD’de bir Türk üreticinin başına gelseydi?

Sadece orada değil, pek çok ülkede ortalık birbirine girer, ilgili ilgisiz tüm ürünlerimize giriş yasağı konurdu.

AKLIMDA KALAN

“Her hayal, sahibiyle gömülür” düşüncesi: Profesör Tosun Terzioğlu, 74 yaşında ölünce öğrendik ki, onun da “küçük bir kasaba” hayali varmış. “Ege’de küçük bir koyda, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde bir evim bir de balıkçı motorum olsaydı eğer ondan hoşlanırdım” diyormuş. Tosun hoca bunu yapabilecek ekonomik olanağa sahipti. Yapmadı. Başka öncelikleri oldu. Bahse girerim, o önceliklerin hiç birinin önceliği Tosun hoca değildi. Hayal kuracak kadar güçlü, o hayali gerçekleştiremeyecek kadar zayıfız, kesin.