Nuran YILDIZ

“BİZ YER MİYİZ?”

----- 07.03.2015 - 08:45 -----

“Haber”, gazetecinin kucağına düşen ateşten toptur. Hemen kucağından atması gerekir. Atmazsa başkası patlatıverir.

Bir süre önce.

İktidar partisinden, önemli kademelerde bulunan biriyle, paralel yapıyla mücadelenin iş dünyasına sıçrayıp sıçramayacağını konuşuyorduk.

(Okura not: Bazı okurlar “neden iktidar partisinden biriyle konuşunca adını yazmıyorsun da, başkalarının adını yazıyorsun?” diye hesap soruyor.

Çünkü haber kaynağının adı verilmez. Eleştiriye konu kişinin adı verilir. Bu farkı bile anlamayan beni neden okur ki...)

Konumuza dönelim.

İş dünyasındaki temizlik, İpek-Koza ile sınırlı kalacak mıydı? Merakımın birinci kısmı buydu.

İkinci kısmı, “Affedin, yanılmışız, biz aslında sizi seviyorduk” diyenler affedilecek miydi?

Konuştuğum kişi “Şu gündem bir durulsun görürsün” demişti. Gördük.

Bu görüşmeyi yazmalıydım.

Gündem durulur gibi oldu, Boydak’lara ve Zaman’a el kondu.

“Dedikodudur dedikodu” demeyip yazsaymışım iyiymiş.

Öyleyse. Şimdi o görüşmenin devamını yazayım.

Yukarıların güvenini kazanmış ve o güveni koruyan karşımdaki kişiye sormuştum: “Af dileyenler affedilecek mi?”

“Mesela?” dedi.

“Boydak grubu, Fettah Tamince, tüm varlığını cemaat sempatisi zamanında kazanmış olan Acun Ilıcalı vs.” demiştim.

Güldü.

“Boydak’lar ikiye ayrıldı” dedi, “Bir kardeşin cemaate yakın olduğu biliniyor, diğer kardeş ise cemaatten uzak olduğunu söylüyor.”

Meraklanmıştım, “Biri cemaatçi, diğeri değilse, nasıl ayıracaksınız havuz aynı?”

“Biz yer miyiz” dedi, “ikisi de aynı tarafta. Rol dağılımı yapmışlar!”

O gün. İktidarın cemaat konusunda iz sürdüğünü anlamıştım.

Bir kara liste var, yapılacakların da bir sırası var.

Fettah Tamince’yi bilmem ama Tanju Çolak’ın “Düne kadar Fetullah’ın adamıydı bugün adam mı oldu?” dediği Acun Ilıcalı’nın durumunu ben de merak etmekteyim.

ZAMAN, BUGÜN, KANALTÜRK…

Önceki yazımda “Gazeteciler yaptıkları haber nedeniyle değil, haberi paravan olarak kullandıkları kirli işler/ilişkiler nedeniyle tutuklanmalı” demiştim.

Bu görüşüm medya kurumları için de geçerli.

Medya kurumları da kirli işlere/ilişkilere bulaşmışsa gereği yapılmalı.

Nedeni ne olursa olsun, gazetelere el konmasının, medya kurumlarının kapanmasının içimi en çok acıtan yanı şu:

Kapanan her medya kurumu, birçok işsiz gazeteci demektir.

Evlerine ekmek götüremeyecek birçok gazeteci demektir.

Çocuğunun okula gönderen birçok işsiz gazeteci demektir.

Filler her tepiştiğinde çimenlerin ezilmesi demektir.

“VİCDAN ETİKETİ”

TED, Kolej’de burslu okumak isteyen ama ekonomik durumu el vermeyen 55 bin öğrenciyi sınav yaptı.

55 bin! Üstelik bu sınavı ÖSYM vs. gibi kurumların desteğini almadan yaptı.

TED, çocuğunu sınava getiren ve bursa hayli ihtiyacı olduğu belli olan bir anne, “Kim çocuğunu Kolej’de okutmak istemez ki” diyeceği kadar güçlü bir imaja sahip.

Bursların karşılıksız olduğunun altını çizen TED Başkanı Selçuk Pehlivanoğlu, “Bayrağına, toprağına, ülkesine sahip çıksın yeter” diyor.

Net ve dik bir duruş.

Sevgili Selçuk’a, “Eğitime ve ülkesine bu denli anlamlı katkı sağlayan senin gibi birine neden ödül vermezler?” diye sordum.

Cevabı “Bana vicdan etiketi yetiyor” oldu.

Etiket yapıştırma yarışında “vicdan etiketi”ni unutmuştuk, Selçuk Pehlivanoğlu hatırlattı.

OKUR MESAJI

“Can Dündar olmasa, medya Erdem Gül’e yer ayırmazdı” demiştim ya.

Medya dünyasından bir okur mesaj gönderdi.

Mesajda, “O kadar haklısınız ki, tahliyelerin ertesi günü ajanslar Erdem Gül’ün açıklamasını bile geçmediler” diyordu.

“30 küsur gazeteci tutuklu. Hiç biri için umut nöbeti tutulmuyor” da diyordu.

Sahi, Gazeteciler Cemiyeti’ne sormak gerekmez mi, Can Dündar için tuttuğunuz umut nöbetini neden diğer tutuklu gazeteciler için de tutmadınız?

Yeterince şöhret olmadıkları için mi?

AYLİN NAZLIAKA SORUNU

Aylin Nazlıaka, siyasi olarak ciddiye aldığım bir figür değildi.

Önseçimden yüksek oy aldığında da, CHP seçmenini anlamakta zorlandım.

Mustafa Kemal’i dedikoduya malzeme yapınca bir oy farkla CHP’den atıldı ya.

Benim oyum, atılmasından yana oy veren YDK üyesi üç kadının yanında.

Kadınlar siyasette, erkekleşmeden var olabilsinler ama ciddiyetsizlikle de var olamasınlar.

Ve. Aylin Hanımla birlikte Mustafa Kemal tablosunu çöpe atan vekil de CHP’den atılmalıydı. Yine eksik iş yapıldı.

SİVRİSİNEK VIZILTISI KADAR

Nobel’li yazarımız Orhan Pamuk, Zaman’a el konulması hakkında “Her konuya maydanoz olmayacağım” demiş.

Ya, bugüne kadar yaptığı onca açıklamanın bir sivrisinek vızıltısı kadar bile etkisi olmadığını fark etmiştir.

Ya da, son kitabının satış kaygısı baskın gelmiş olabilir.

“EMEKLİ BİR RUH”MUŞ

Galatasaray kötü günler geçiriyor.

Mevcut durumun ilk sorumlusu, başta Ünal Aysal olmak üzere son üç yönetimdir.

İkinci sorumlusu, kendi başına bir iletişim enkazı gibi duran Başkan Dursun Özbek’in kendisidir.

Üçüncü sorumlusu ise, Mustafa Denizli’nin kendisidir.

Galatasaray’a geldiği günlerde. “Yaşlı bir kurt mu, emekli bir ruh mu göreceğiz” demiştim.

Gördük.

Hatta “Denizli’nin Galatasaray’a ihtiyacı var” dediğim için, bana kızdığının haberini almıştım.

Son maçlardaki başarısızlığın nedeni, herhangi bir eleştiriye tahammülü olmayan, kendisini fazlasıyla önemseyen Denizli’nin kendisidir.

Futbolun da, futbol yönetiminin de, futbolcu-teknik adam ilişkisinin de değiştiğini algılamakta zorlanmıştır.

Sadece bu nedenlerle bile “sahaya galip çıkarsan galip olursun” felsefesine, ne taraftarı ne de futbolcuları inandırabilmiştir.

AKLIMDA KALAN

Kadınlar ve mutluluk araştırması: Eğer yeterince hayatımda kalmış biri olsaydınız, en az beş, altı kez “Meşgul kadın mutlu kadındır. Kafayı saçma sapan meselelere takacak zaman bulamaz” dememe tanık olmuştunuz. Gezici Araştırma’nın kadınlarla ilgili araştırmasında, yüzde 72’mizin mutsuz olduğu, eğitim ve hane geliri arttıkça mutluluğun da arttığı ortaya çıkmış. Ne desem ki… Aynı kapıya çıkıyor.