Nuran YILDIZ

AKLIN OLMADIĞI YERDE, AĞIZ BAŞROLDEDİR…

----- 08.04.2015 - 13:30 -----

Bugün yazı yazmayı düşünmüyordum. Ama çok bilmiş okur dürtüyor: “Bir de iletişim, medya hocası olacaksın, siyasi iletişimde düzeysizliğin dibine vurduk, bir sözcük yazmadın!”

Şimdi ben ne diyeyim?

Hayatta çok daha önemli konular varken böylesi bir yapay gündemin içine çekilmek istemem desem.

Bu anlayış, anlaşılır mı emin değilim.

Nihayetinde, “kim kime nasıl geçirecek” ortamın derdi bu.

Şimdi ben, Türkiye’ye zorla iade edilmek istenen Yunanistan’daki Suriyeli adamın “Bizi bir cehennemden diğer cehenneme yollamayın” yalvarmasını, “önüne yatmak” fiilinden daha önemli buluyorum desem, beni kim anlayacak?

Lütfen biriniz buna cevap verin.

Siz bu güzel ve de gerçekten yalnız ülkemi, hem de bir Suriyelinin “cehennem” olarak tanımlamasının, nihayetinde düzeysizliğin dibini bulmuş siyasi şovlardan daha önemsiz buluyorsanız, ben ne yazarsam anlamsız.

Evet, bir iletişim ve medya hocası olarak bu konuda susmamız bile bir şey anlatıyor olmalı desem. Kim bu tavrımızı anlayacak?

Benzer örnek, her konferansta sorarlar “Sosyal medyada yoksunuz, bir de iletişim hocası olacaksınız, neden yoksunuz?”

Yanıtım çok basit olur hep: “İletişim hocasıyım da ondan!”

Madem dürtüyor okur. Yazayım öyleyse.

Geçenlerde. Bir yazıda, “gazetecilik çene ishali demek değil” yazmıştım da üzerine alınan biri telefona sarılıp, “sizin gibi birine ishal mishal lafları hiç yakışıyor mu?” diye çemkirivermişti.

Kendisine, “Bu sözü o kadar çok kullanıyorum ki, içinde bulunduğumuz sorunların çoğu bu bulaşıcı ishal vakasından haberiniz var mı?” demiştim.

Ne kadar anladı, emin değilim.

Bakınız Türkiye’nin yaşadığı uluslararası sorunlara.

Bu ülke, birçok ülkenin göze alamadığı mülteci meselesi gibi meselelere gönüllü oluyor. İyi iş yapıyor.

Ne var ki, her ağzına geleni söyleme hastalığından, yaptığımız her iyi iş dönüp ayağımıza dolanıyor.

Hatırlarsınız, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a en çok eleştirimiz elinde kağıt olmadan konuşmasınaydı.

Sonra. Gittiği her yere promter’ları götürür oldu.

Kılıçdaroğlu da çıkıp eleştirdi, “camdan okuma, candan oku” dedi.

Daha geçen hafta.

Başbakan Davutoğlu, aday öğretmenlere öyle güzel bir konuşma yaptı ki, kendi asistanlarıma dinlemeleri önerisinde bulundum.

Ancak. Başbakanı dinlerken irticalen konuşuyor olmasından çok rahatsız oldum.

Siyaset adamı olmak başka, hoca olmak başka. İrticalen konuşma hocaya yakışır, sorumlu devlet adamına yakışmaz.

“Konuşma yazarlığı” dersi veriyorum, “irticalen”in risklerini anlatıyorum.

Genelde. Bir sorun çıkmadan irticalen konuşmalar bitmez.

Öyle de oldu. “Müsamere Başbakanı” gafı patlayıverdi.

Tam, “ne güzel yazarım bu konuda” diyordum ki.

Kılıçdaroğlu çıktı, çocukların istismar edilmesinde kıyametleri koparması gerekirken kıyametleri koparmayan, üstelik “aileden sorumlu” Bakanı, “birilerinin önüne yatmak”la suçladı.

Bakanın tavrı kabul edilemezdi. Ancak. Kemal Beyin ifadesi hiçbir şekilde kabul edilemez.

Niyetinin çirkin olmadığı kesin. Ama bu, ifadeyi haklılaştıramaz.

İfadedeki sokak ağzını, düzeysizliği, düşüncesizliği açıklayamaz.

Kaldı ki anında özür dilemesi gerekirken, daha da uzağa düşmesini anlamam hiç mümkün değil.

Sonuçta.

İkili ilişkilerimizden, ulusal ve uluslararası siyasetimize, entelektüelimize, sözde aydınlarımıza, medyamıza kadar ileri derecede sirayet etmiş olan “çene ishali” için yazacak bir şeyim yok, durum ortada.

Aziz Nesin’i anmayayım da ne yapayım. Onun “Ağzıma geleni değil, aklıma geleni söylerim” lafını anlamadan nereye kadar gidebiliriz?

Her zaman şunu söylerim, siz de bir kenara yazsanız iyi olur: Aklın olmadığı yerde, ağız başroldedir…

AKLIMDA KALAN

Biz böyle insanlar değildik, susmak erdemdi bizim insanlarımız için düşüncesi: Daha birkaç gün önce bir peçeteye çiziktirdiğim, masamda duran iki söz var. İkisi de Şems-i Tebrizi’nin. Biri “Eğer susarsan, konuşman daha aydınlık olur. Çünkü sükunette hem sessizliğin ışığı, hem de konuşmanın faydası gizlidir” sözü. Diğeri de, “Anladım ki, derin ve esrarengiz olan her şey susuyor. Anladım ki, susan her şey derin ve heybetli.” Bir de aklımda tuttuğum Çin atasözü var: “İki kulağımız ve bir ağzımız varsa bunun bir nedeni olmalı.” Ve. Çene ishalini en güzel anlatan, benim de en sevdiğim söz: “İnsanoğlu tuluma benzer, ağzını açarsa söner…”