Nuran YILDIZ

MERAL AKŞENER’İN MEDYAYLA İMTİHANI

----- 18.04.2015 - 11:30 -----

Bir süredir yazamadım. Neyse ki, ülkemde gündem o kadar hızlı değişiyor ve o kadar yoğun ki, zaten her gün yazsanız bile yetişmenizin olanağı yok.

Siyasi gündeme Meral Akşener yerleşti. Gördüğü ilginin nedeni, 14 yıldan sonra ilk kez umut veren bir muhalif hareket olmasıyla açıklanabilir.

Akşener’le tanışıklığımız 2006’ya dayanıyor.

Fatih Altaylı’nın verdiği minicik gazete köşemin neredeyse tüm sayfaya yayıldığı günlerdi.

O günlerde aramıştı Meral Akşener. Eski bakan, eski milletvekili olduğu dönem. Gazetede kahvemi içmeye gelmişti.

Şimdi o Meral Akşener, MHP genel başkanı olmak için mücadele veriyor.

Cemaat medyasının beni itibarsızlaştırma haberleri yaptığı günlerde. Gerçek dostlarla görünürde dostların ayrıştığı günlerde. Çoğu insanın korkup kaybolduğu günlerde o yanımdaydı.

“Hakkında üç şey söyle” deseler, “vefalı, kararlı ve cesurdur” derim.

Paralel yapı bana saldırdığında yanımda duran o Meral Akşener’e şimdi “paralelin adayı” diyorlar.

Nasıl yani? Ona kaset kumpasını da paralelciler kurmamış mıydı?

Bu yaman çelişkiye cevabı olan biri varsa, köşem ona açık.

Türkiye şöyle bir yer; sen olduğun yerde duruyorsun, her gün başka bir etiketle başka biri olduğun iddia ediliyor.

Bir başka çelişkiye gelince. İktidar yanlısı medya, MHP’de Bahçeli’nin koltuğunda kalması için çaba sarf ediyor.

Halbuki güçsüz muhalefetten en başta Cumhurbaşkanı rahatsız. Yaşadığı sıkıntıların hesabını etkisiz muhalefet liderlerine kesiyor.

Bence Meral Akşener için asıl sorun iktidar yanlısı medya değil, kendisine destek çıkan medyanın sevinç çığlıkları.

Ahmet Hakan’dan, Nazlı Ilıcak’a seçmen nezdinde değeri olmayanların desteği büyük risk.

Medya içeriğinde, çok okunmak, çok tanınmakla çok itibar aynı şey değildir. Hep öyle sanılır.

Kimin yazdığı ve ne yazdığı liderler için yaşamsaldır.

Medya cilaladıkça, siyasetçiyle halkın arasına mesafe girer. Kimi zaman da medya eleştirisi ters tepebilir.

Medya bir lider yaratamaz, o güç halkın elindedir.

Medya sadece, halkın teveccüh gösterdiğine kendi bulunduğu konuma göre içerik açar.

Şimdi Meral Akşener’e yaptıkları gibi, siyasetçiyi dedikodu tuzağına çekmek için yarışırlar.

Mesela, Akif Beki’nin programında öyle oldu. Akşener’le paralel yapıyı konuşmaktan, MHP’ye sıra bir türlü gelmedi.

Medyaya teslim de olmamalısınız, karşınıza da almamalısınız. Yeni siyasetin yönetilmesi en zor alanı medya ilişkileridir.

Hedefi olan siyasetçinin sarılması gereken şey medya değil, teşkilattır.

Meral Akşener bunu iyi bilir de. Ona ne kadar müsaade edilir göreceğiz.

TEKNOLOJİ ERKEK EGEMENDİR…

Gazetecilerin başlıktaki cümleyi tartışmaya açmasını isterdim.

Araç, o aracı üretenlerin dünya görüşünü temsil eder.

Teknoloji dünyası erkek egemen bir alan. Kadınlar bir tür garnitür işlevi görüyor.

Bakın mesela, en son Çin’de üretilen kadın robot “merhaba” diyenlere “Evet lordum sizin için ne yapabilirim” yanıtını veriyor!

BU SÜRECİN İYİ YANI

Medyadaki tüm taşları yerinden oynatan, gazetecilik değerlerini alaşağı eden bu sürecin iyi yanları da yok değil.

Mesela Cengiz Çandar’ın gazeteciliği bırakması.

Mesleğin tüm günahlarının ortak paydası olan Cengiz Çandar’ın artık yazmama kararı (umarım) aldığı gün gazeteciler için bayram ilan edilebilir.

O kadar sevindim yani. Allah kendisine bir daha yazdırmasın.

RTGD ÖDÜLLERİ

İstanbul televizyon dünyasını Ankara’ya taşıyan, siyasetle buluşturan RTGD ödül gecesini sonraki yazıda yazacağım.

SEVDİM

Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’nin “çağdaşlık ödülü” verdiği Prof. Dr. Doğan Kuban konuşmasında, “Yaşlı bir adam olarak şimdinin içeriksiz olmasından rahatsızım” saptamasına bayıldım.

“Bunu neden ben düşünemedim” dedim.

SEVMEDİM

Grundig’in, ünlü aşçı Bottura işbirliğiyle marketlerin çöpe attıklarını toplayıp açları doyurması işini hiç sevmedim.

Zenginlerin artıklarıyla yoksulların doyurulmasının sosyal sorumluluk zarfıyla sunulması, kapitalizmin çirkin yüzünü gizlemekten başka bir işe yaramadığı gibi, insanlık onurunu da aşağılar.

BU KEZ SİZE KATILMIYORUM HOCAM

Mülkiye’den hocamız İlber Ortaylı’ya göre restorasyon facialarının nedeni, “mimar zümresinin iyi restoratör yetiştirememesi”ymiş.

Katılmam mümkün değil.

Esas sorun, Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, restorasyon içeren ihalelere özel önem vermemesidir.

Bu yaklaşım, aklına güvendiğim Mahir Ünal’ın bakanlığı döneminde değişecektir.

23 NİSAN

Ulusal bayramları birlikte kutlamaktan vazgeçmememiz gerek.

Birlikte sevinmeyi beceremeyenler, birlikte ağlamayı da beceremezler.

Ortak acıları ve ortak sevinçleri olmayan topluluklar güruh olurlar, toplum olamazlar.

Biz, mahalledeki tüm çocukları toplayıp balonlarımız, pamuk şekerlerimizi alıp, önce Anıtkabir’de Atamızı ziyaret edeceğiz sonra da bayram kutlayacağız.

Şimdiden “Yaşasın 23 Nisan!”

YILAN HİKÂYESİNE DÖNEN BAŞKANLIK

Sadettin Saran’ın yılan hikâyesine dönen FB başkan adaylığı konusundan fazlasıyla sıkıldım.

Birileri kendisine “sürekli söylersen olur” demiş olmalı ki, adam sürekli bunu söylüyor, hiç gereğini yapmıyor.

GICIK OLUYORUM

Murathan Mungan’a gıcık oluyorum.

Sadece ona değil, ben üç beş yılda bir kitap yazabilirken, düzenli olarak kitap yazıp raflara dizen tüm yazarlara gıcık oluyorum.

Ben neye neden yetişemiyorum?

AKLIMDA KALAN

Rengim Gökmen’in hakkından feragat etmesi: Dostu olmaktan gurur duyduğum, zarafetine hayran olduğum şef Rengim Gökmen, “göreve iade” davasını kazandığı Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü’nden feragat etti. “Zorunlu bir atamanın, Bakanlıkla karşılıklı güven ve iletişimi tesis edemeyeceğinden yasal hakkımdan feragat ediyorum. Bundan sonra Sayın Bakanın takdirleri doğrultusunda hareket edeceğim” dedi. Ne vakur bir açıklama. Eminim ki Bakan Mahir Ünal, kucağında bulmamış olsaydı, böyle bir soruna izin vermezdi. Bakan değilken diyaloğa önem veren biriydi, Bakanken de eminim öyledir.