Nuran YILDIZ

ŞİMDİ BU NAZLI ILICAK NECİ?

----- 01.08.2016 - 08:45 -----

Onca kayda değer durum varken Nazlı Ilıcak yazdığım için okur kusura bakmasın.

Turuncumsu gözlükleriyle bu hanımın kendisine kaçacak yer olarak Bodrum’u seçmesi, medyamızın ortalama zekâsının özeti sayılabilir.

Gözaltına alınınca, ona şirinlik muskası takmaya çalışan Ertuğrul Özkök ve Ahmet Hakan’a göre, “Nazlı Ilıcak’a darbeci demek olmaz”mış.

Sahi, FETÖ’cülerle darbecileri nasıl ayıracağız?

Öyle ya, “terörist” başka, “darbeci” başka. Biz bu ayrımı nasıl yapacağız?

Diyelim ki, Nazlı Ilıcak darbeci değil. Hatta, botokslu yüzüyle tonton bir nine olmaya direnen Nazlı Hanımdan “darbeci” çıkarmak abes gibi de gelebilir.

Aynı Nazlı Ilıcak, Ergenekon ve Balyoz davaları süresince bulduğu her fırsatta, ekranlardan düzmece kanıtları gerçekmiş gibi sunarak, “kumpas”ın yayılmasına büyük bir şevkle aracılık etmiyor muydu?

Uyduruk gazete haberlerini şüphesiz kanıtlarmış gibi (bana yaptığından biliyorum) anlatarak algı oluşturmak için çabalamasını nereye koyalım?

Bu cümleyi kurmaktan nefret ediyorum ama, Nazlı Ilıcak’ın kumpas sürecinde yaptığı iş, kesinlikle gazetecilik değildi.

Tamam, “darbeci” de olmasın.

Tamam, “FETÖ’nün gerçek yüzünü 15 Temmuz’da gördüğünü” söyleyerek hepimizi salak yerine koymasını da görmezden gelelim.

Peki, FETÖ’ye yar ve yardakçılık yapmasını kim hoş görecek? “Darbeci” olmayışı, bir terör örgütüne yardakçılık yapmak suçunu masum mu gösterecek?

Nazlı Ilıcak için “cici ihtiyar” imajı çizenlerden yanıt bekliyorum.

İLKER BAŞBUĞ’A SORDUM

“FETÖ’yü TSK’dan temizlemek için çalışacağınızı bildiklerinden, sizi yıpratmak için her şeyi yaptılar. Sonunda da tutukladılar. TSK’nın Personel Dairesi, komuta kademelerini bu kadar rahat dizayn edebilir mi?”

Başbuğ, “Komuta kademesinde olduğum süre boyunca iki şeye dikkat etmeye özen gösterdim” dedi, “Personel dairesinde aynı kişinin uzun süre kalmasının önüne geçmek ve personelden sorumlu komutanın getirdiği tayin ve terfi önerilerini değiştirmek.”

Her türden yöneticilere duyurulur.

ANLAŞILMIŞTIR…

Nedim Şener, kendisinin tutuklanması için manşet yarıştıran Yeni Şafak’ta, beni imrendiren bir saptamada bulunmuş:

“(Darbe girişimine) tiyatro diyenler, her şeyi oturarak seyrettiği için her şey onlara tiyatro gibi geliyor.”

13 Temmuz’da, bu köşede “Nedim Şener neden delirdi?” sorusuyla, FETÖ’ye karşı sinirlerine hakim olamayışının arkasındaki nedenlere dikkat çekmek istemiştim.

Darbe girişiminden birkaç gün sonra gönderdiği e-postada şöyle diyordu Şener: “Neden delirdiğime dair sorunuzun cevabı anlaşılmıştır sanırım…”

Sonra da eklemiş: “Darbe hayalleri kurduklarını tahmin ediyordum, ama bu kadar alçaklaşacaklarını, canileşeceklerini düşünemezdim…”

BU İŞ ZOR YONCA…

Darbecilerle FETÖ’cüleri ayırma meselesinin Nazlı Ilıcak’tan daha önemli bir boyutu var.

Tutuklanan askerler arasında FETÖ’cülerle darbeciler ayrılmayacak mı?

Hadi erleri “emir eri” minvalinde ayırdılar.

Subayların durumu zor.

Askerlik, emir-komuta zinciridir. Hatta askerlik, emir-komuta zincirinden başka bir şey değildir. Emre itaat kesindir, sorgulanmaz.

Öyleyse, FETÖ’cü komutanlarının emirlerini yerine getirdikleri için suçlu durumuna düşmüş subaylar ne olacak?

Suçlu bir kişinin dışarda kalma olasılığıyla, suçsuz bir kişinin içeride olma olasılığı o kadar mümkün ki.

Bu iş gerçekten zor.

KAFAMDA TUHAF SORULAR…

Mesela, Kurtla Vadisi dizisinin ortaya çıkış süreciyle FETÖ arasında bir ilişki olup olmadığı araştırılıyor mudur?

Tüm servetini FETÖ’nün yükselişi sürecinde yapanlar, mesela Acun Ilıcalı araştırılıyor mudur?

FETÖ medyasının çok sevdiği Uğur Aslan, Erdoğan tarafından kabul edildiğine göre, araştırılmış ve temiz mi çıkmıştır?

Gözaltına alınan hukukçuların çoğunlukla aynı fakülteden olup olmadıklarına bakılmış mıdır?

15 Temmuz gecesi, linç girişiminde bulunan sivillere de ceza uygulaması düşünülmekte midir?

NE ÇEKTİYSEK ŞEKİLCİLİKTEN ÇEKTİK

Akıncı üssü kapatılacakmış.

Tank çıkan yerler de kapatılacakmış.

İyi de, kapattın ne olacak?

Durum, okulları kapatarak maarif sorunlarını çözmeye benziyor.

YANITIMI ALMIŞ OLDUM (2)

Ümit Sezgin TRT Türk’ün başındayken, “Gel iletişim programı yap” demişti.

Şimdinin Samsun Valisi, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’in “olur”u olmadan teklifi kabul edemeyeceğimi söylemiştim.

Genel Müdür “olur” verince.

Ekip kuruldu. Jenerik hazırlandı. Dekor tamamlandı. Programın web sayfası yapıldı.

TRT bu işlere epeyce para harcadı.

Program canlı olacaktı. Bir gün öncesinde, son prova sırasında aniden yayın iptal edildi.

Anonslar geçildiği için yayın saatinde ekran başına geçenler Afrika belgeseli izlediler!

“Program son anda neden kalktı” sorusuna bir türlü yanıt alamamıştık. Ümit Sezgin’in, İbrahim Şahin’in ağzından yanıt yerine geçecek bir tek cümle çıkmadı.

Dönemin genel müdür yardımcısını işaret edenler oldu.

Yayının iptalinden çok, yanıtsızlık ağır geldi tüm ekibe.

15 Temmuz’la o yanıtı da almış olduk.

Demek ki, Genel Müdür “olur” verse de, TRT’den sorumlu imama takılmışız.

SENİN OLMADAN OLMUYOR MU?

Gazete ilanlarıyla demokrasiye destek çıkmak, diğer bir ifadeyle “FETÖ’den değilim” ifşasında bulunmak, abzürt bir noktaya geldi de geçiyor.

En son, Mersin Büyükşehir Belediye başkanının ilan başlığını görünce “pes artık” dedim.

Başkan Burhanettin Kocamaz ilanına “Aziz milletim” başlığını attırıvermiş.

Bu ne büyüklenme, bu ne kibir Allah aşkına? İnsanın “sen de kimsin” diyesi geliyor.

AKLIMDA KALAN

Medyadan iki güzel/ bir kötü haber: Mete Belovacıklı’nın, Milliyet’in yayın koordinatörü olması güzel karar. Çok eski dost Mete, kesinlikle çalıştığı kuruma kalite getirir. Ahmet Hakan’ın, Kanal D ana haberlerini sunacak olması da güzel. Kanal 7 haberlerini sunduğu günlerdeki düzeyi tutturabilir, haberi köşe yazısına çevirmezse izlemesi keyifli olur. Erhan Çelik’in, FETÖ’ye yakın olduğuna dair medyada dolaşan dedikodulara rağmen, TRT ana haberi sunması ise kötüden öte fena oldu.