Nuran YILDIZ

“BENİ KENDİ ADINLA ÇAĞIR”

----- 13.02.2019 - 17:15 -----

(Baştan sona sevgililer günü yazısı, ben olsam okumazdım…)
İletişim dersleri verdiğimden ya da yazı yazmayı sevdiğimden sözcüklerle oynamayı seviyorum.
Sevgililer Günü atmosferinde ortam uygun olduğundan arkadaşlarıma sordum:
“Seni seviyorum” sözcüklerini kullanmadan aşkınızı nasıl ifade edersiniz?
Herkes bir şey dedi. Sizin de aklınızda vardır.
Ama biri “ ‘Beni kendi adınla çağır’ demekten daha büyük aşk ifadesi olur mu?” dedi ya…
Kalakaldım.
Bildiğim bir ifadeydi, geçen yıl vizyona giren bir filmin adıydı: “Call Me By Your Name.”
Film adı deyip geçmiş, bir aşk ifadesi olarak tartmamıştım.
(Tartmak iyidir, eskiden sözcükler tartılırdı.)
Arkadaşıma “Evet yaaa” dedim, insan aşık olduğu birine “Beni kendi adınla çağır” diyorsa tamamdır.
Üstüne bir tek cümle eklemek fazla gelir.
Bencillikler çağında, kendinden vazgeçip o olmak…
Aşk başka hiçbir şekilde daha iyi anlatılamazdı.
Hayatınızda “beni kendi adınla çağır” diyeceğiniz biri varsa, birlikte zaman geçirmek en güzel hediyedir.
Yoksa.
Sevginizden o kadar emin değilseniz ya da seviyor görünmek işinize geliyorsa ona pahalı ya da ucuz hediyeler almanız yeterlidir.
Üzerine de “seni seviyorum” yazın geçin.

AŞK OLSUN!
Köşe komşum Demet Cengiz’in Aşk Olsun kitabını okuyorum.
O kadar kendini saklamadan yazmış ki, imrendim.
Korkmamış, açığımı öğrenirlerse aleyhime kullanırlar mi kaygısı taşımamış.
Meydan okumuş.
O güzel aşkların o güzel atlara binip gittiğine inanan biriyim.
“Aşk Yüzyılı Bitti” kitabını yazan benim gibi birinden başka ne beklenirdi ki…
Aşk, kendinizden çok eksik birini, kendinizden çok fazla hissetmektir. Kavuşamadığınız sürece böyledir. Kavuştuğunuzda o cam kâse avuçlarınızda tuzla buz olur.
Yaşadığı aşkın kılıçlarından geçtikten sonra Demet durumu şöyle itiraf ediyor: “Derin sandım, sığ çıktı.”
Şahane bir ifadesi var: “Bu aşk gözyaşı kokuyor.”
Her aşk gözyaşı kokar, aksi zor.
Bir kadının aşkla sınanması acı ve acıklıdır. Söylenen tarafı kadar söylenmeyen tarafları vardır.
Hem kalbi hem beyni olan kadının aşkla ilişkisi, elektrik verilmiş telle çevrili yaşamaya benzer.
Çıkmak istersin, her denemede çarpılırsın.
Demet Cengiz’in karşısında çıkan, çıkacak olan her erkek onun ayakları altında ölmeye hazır olsun.

YALNIZ İNSANLARA NOTLAR
Netflix’te İskoç bir komedyen varmış Daniel Sloss.
İskoçlardan komedyen mi çıkar? Çıkmış.
Şovlarında “İlişkilerinizden emi misiniz?” diyor, “Yanınızdaki kişiye bir bakın, yapboz tablonuzda zorla oraya koymak istediğiniz biriyle mi birliktesiniz yoksa, sizi tamamlayan bir parçanızla mı?”
Bu sorgulama sonunda, ayrılan epeyce çift olmuş. Sloss da ''İnsanları ayırma gibi bir niyetim yoktu” diyor, “yalnızca yalnız insanlara bir mesajdı. Amacım, çoğu zaman yalnız olmanın bir ilişki içinde olmaktan daha iyi olduğunu belirtmekti.”
Bu ara, sevgilisi olmayanlara yağmurda titreyen kedi yavrusu muamelesi yapılıyor ya…
Halbuki onlar diğerlerinden daha fazla.
Tuhaf tezat şu ki, yalnızlar daha kalabalık.
Sevgiliye hediye önerilerinin yanına, yalnızlara iç rahatlatıcı önerilerde de bulunmak lazım.
Sıralayalım;
Bir, aşk böceği bir çift gördüğünüzde, o ilişkinin gelecek sevgililer gününe kadar sürmeyeceğini bilin.
İki, küçük hediye kesmediğine göre yüksek maliyetli hediye almak zorunda kalmıyorsunuz ne güzel.
Üç, somurtma özgürlüğü sizin olduğu gibi, güzel bir kadına ya da adama bakma özgürlüğü de sizin.
Dört, “kendinize kedi köpek alın” diyenleri es geçin. İnsan sıcağı ile hayvan sıcağı aynı şey değil.
Beş, mutlu ilişki yoktur, mutluymuş gibi görünen ilişki vardır ve rol yapmak yorucudur.
Altı, aşık olduğumuz kişiyi mutlaka arızalılar arasından seçeriz. Sen kendini kurtarmışsın.
Yedi, hayat aşık olarak yaşanmaz, aşk hakkında konuşarak yaşanır.
Sekiz, huzur ve aşk düşman kardeşlerdir. Yanyana olamazlar, biri diğerini öldürür.
Sen şimdi, halâ sevgilim yok diye mi üzülüyorsun?

KENDİ OKURUMA SEVGİLİLER GÜNÜ DİLEĞİ
Cem Yılmaz, Vogue’un Şubat sayısında, “Bana yıllar ne öğretti biliyor musun, köklere dönülmesi gerektiğini. Köklere dönüldüğü zaman insan mutlu olabilir çünkü” demiş ya, işte tam da bu.
Köklerin neredeyse orada huzur buluyorsun.
İlişkisini tanımlarken de “Daha başlamamış gibiyiz” dememiş mi!
Hepinize, hayvanın dişiyle sürüklediği post misali bir ilişki yerine, “yeni başlamış” hissi veren bir ilişki diliyorum.

AKLIMDA KALAN
Can Yücel’in “Bağlanmayacaksın” şiiri: Daha önce de yazmıştım. Sevgililer günü geyikleri bir yana, sevmek üstüne yazılan şiirler denince, Can Yücel’in önünde eğiliyor başımız:
BAĞLANMAYACAKSIN…
Bağlanmayacaksın bir şeye, öyle körü körüne.
"O olmazsa yaşayamam" demeyeceksin.
Demeyeceksin işte.
Yaşarsın çünkü.
Öyle beylik laflar etmeye gerek yok ki.
Çok sevmeyeceksin mesela. O daha az severse kırılırsın.
Ve zaten genellikle o daha az sever seni,
Senin onu sevdiğinden.
Çok sevmezsen, çok acımazsın.
Çok sahiplenmeyince, çok ait de olmazsın hem.
Hatta elini ayağını bile çok sahiplenmeyeceksin.
Senin değillermiş gibi davranacaksın.
Hem hiçbir şeyin olmazsa, kaybetmekten de korkmazsın.
Onlarsız da yaşayabilirmişsin gibi davranacaksın.
Çok eşyan olmayacak mesela evinde.
Paldır küldür yürüyebileceksin.
İlle de bir şeyleri sahipleneceksen,
Çatıların gökyüzüyle birleştiği yerleri sahipleneceksin.
Gökyüzünü sahipleneceksin,
Güneşi, ayı, yıldızları...
Mesela kuzey yıldızı, senin yıldızın olacak.
"O benim" diyeceksin.
Mutlaka sana ait olmasını istiyorsan bir şeylerin...
Mesela gökkuşağı senin olacak.
İlle de bir şeye ait olacaksan, renklere ait
olacaksın.
Mesela turuncuya ya da pembeye.
Ya da cennete ait olacaksın.
Çok sahiplenmeden, çok ait olmadan yaşayacaksın.
Hem her an avuçlarından kayıp gidecekmiş gibi,
Hem de hep senin kalacakmış gibi hayat.
İlişik yaşayacaksın. Ucundan tutarak...