Nuran YILDIZ

BİR “NEO-POPO”MUZ BİLE YOK

----- 16.12.2019 - 12:30 -----

1İngiltere’de seçimleri Boris Johnson kazandı.
ABD’de, Trump var.
Bu ikisine “neo-pop” liderler diyorlar, neo-popülizmi kısaltarak.
Ukrayna Cumhurbaşkanı Zelenskiy’i de unutmayalım.
Popülizm, kolay gibi görünen karmaşık bir kavram.
Neo-popülizm biraz daha karmaşık.
“Neo-pop”lar, gerçeğin ne olduğuyla ilgilenmezler ama işlerine gelen şeyleri gerçekmiş gibi sunarlar.
Sayısal çoğunluğa, nitelikten daha çok önem verirler.
Cahil olmanın iyi, bilginin kötü olduğunu savunurlar. Trump’ın “Ben eğitimsizleri severim” demesini hatırlayın.
Tutarlılık gibi dertleri yoktur. Bir yandan küreselleşmenin kaymağını yiyip, diğer yandan kendi ekonomilerini koruyucu duvarları yükseltirler.
Bir başka özellikleri de “Medyayı meşgul edeyim de ne olursa olsun” demeleridir.
Toplumsal değerleri küçümsemek, kabalık, abartılı samimiyet bunların üslûbudur.
Başına “neo” gelen hiçbir şeyden hazzetmem.
“Neo-pop” kavramını “politika”ya uyarlıyorsanız, politikanın “po”sunu da eklemeniz lazım.
Ekleyince iki “p”den biri düşer, “neo-popo” olur.
Bizde kimin “neo-popo”luğa yatkın olabileceğini düşündüm.
Aklıma kimse gelmedi.
Bir “neo-popo”muz bile yok yani.
Sıraladığım niteliklere yakın bir Recep İvedik var. O da film karakteri.
Her kim ki Recep İvedik karakterinin niteliklerini birebir taklit eder, o kişi siyasette yükselir.

“GELECEK”TEN NE OLUR, NE OLMAZ?
Millet soruyor, “Gelecek Partisi sizce gelecek vadediyor mu?”
“Büyük lokma ye, büyük laf etme” kuralına çok inanırım. Ne “olur” derim, ne de “olmaz.”
Sadece.
Davutoğlu’nun sunuş konuşmasına ve listesine bakarak bir şeyler söyleyebilirim;
Bir, “neo-popo” duruşları olmadığı kesin.
İki, kurucular arasında fikriyle olumlu fark yaratmış birini görmedim.
Üç, parlamenter sisteme dönme istekleri var ama Meclis’te hangi partinin yok ki, AK Parti tabanı dahil.
Dört, “din ve vicdan özgürlüğü” diyorlar, aksini söyleyen parti görmedim.
Beş, “gelecek” derken, geleceğin zaten içinde olduğumuzun farkında değiller.
Buna bir de “stratejik derinlik”ten “stratejik bataklığa” savruluşumuzu ekleyin, cevabı kendiniz verin.

MUHATTAPLARINA NOT
Siyasal iletişim konusunda muhatap Yalçın Akdoğan mı, Fahrettin Altun mu, Mahir Ünal mı ya da başka birileri mi, orasını bilemem.
Bildiğim;
Bir, yeni kurulan partileri ete kemiğe büründüren şeyin Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve AK Parti’nin söylemi olduğudur.
İki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Trump, Putin, Johnson üçlemesi için “gizlileri saklıları yok, netler” derken, umarım samimi değildir.
Üç, oy artırmaya çalışırken, eteğinizden aşağıya çeken şeylerden birinin Katarlılar olduğunu fark etseniz iyi olur. Millet Katarlılardan hayli kıllandı, haberiniz olsun.

SAÇMALIK ÖTESİ TARTIŞMALAR
Şu saçma sapan tartışmalara ayrılan enerjiyi üretime ayırsaydık, bizi kimse tutamazdı;
Milletvekili araçlarında çakar olmalı mıymış, olmamalı mıymış. Sanki içinde vekil olan araca, ceza kesebilecek bir trafik polisi var da.
Üniversitede “Dünya Aids Günü” etkinliğinde, katılımcılara prezarvatif dağıtılması örf ve adetlere uygun muymuş değil miymiş. Sanki orası kreş, yetişkin insanlar ister alırlar ister almazlar size ne?
Prof. Dr. Celal Şengör “Türkler, Müslümanlar ve cehalet” sözcüklerini aynı cümlede kullanabilir miymiş, kullanamaz mıymış. Bir izin verin de, bir profesör hangi cümleyi kuracağına kendisi karar versin.

“İLETİŞİMDE GECEKONDULAŞMA”
Paranın çatı kuruluşu TÜSİAD’ın, Almanya Cumhurbaşkanını konuşmacı yapıp, Almanca çeviri hizmetini düşünmemiş olması nasıl açıklanabilir?
Bu, iletişimde gecekondulaşma dediğim, herkesin iletişim işinden anladığını sandığı, “aman ne var bunda, dikeriz şuraya iki duvar” mantığıdır.
Sınavda öğrencilerime bonus olarak “TÜSİAD’ın bu hatası hangi sözcükle açıklanabilir?” sorusunu soracağım.
Aklımdaki üç sözcükten birini yazan ekstra puan alacak, biliyorlar.

BU KAFAYI MERAK EDİYORUM
Ergül Mobilya diye bir firma var. Markalar dünyasına hızlı giriş yaptılar.
En son Ajda Pekkan’ı oynattılar reklamlarında. Yılda 4 milyon liraya!
İnsan merak ediyor, getiriyle götürü arasındaki ilişkiyi nasıl kurdular?
Ajda’ya bu kadar para ödeyen firmada, işçiler ne kadar maaş alıyorlar?

FATİH TERİM NEDEN “HATA BENDE” DEDİ?
Bir, sahadaki çimler dahil, artık suçlayacak kimse kalmadığı için olabilir.
İki, yönetime “üzerime gelirseniz bırakır giderim” sopası göstermek için olabilir.
Üç, spor kamuoyunu aptal, kendisini akıllı yerine koymanın artık inandırıcılığını kaybetmesinden olabilir.
Dört, maçtan önceki gün “korkmaya gerek yok en fazla yeniliriz” deyip, yenilemediği için olabilir.

OMEGA SENİ SEVDİM
Aralık ortası bahar havasının sorumlusu Omega’ymış.
Omega’yı pek sevdim. Zira;
Kış bastırınca araba kullanamayanlardanım.
Düşüp bir yerimi kırarım diye korka korka yürüyenlerdenim.
Ekstra doğal gaz faturası altında ezilen birçok tanıdığım var benim.
Kış, kapısında şoförü, şömineye atacak odunu, odunu atacak hizmetlisi olana hoş.

HEPİMİZDE AYNI SORULAR
Zülfü Livaneli’nin, “Kadınlara silah verilsin” diyerek bireysel silahlanmaya teşvik ettiğini, aslında cinayetlerin çoğunun nedeninin bireysel silahlanma olduğunu bilmemesine imkân var mı?
Twitter’dan açıkladığı mal varlığına öğrenince, “Ankara’nın yarısının sahibi” diye bildiğimiz Melih Gökçek’e acıyasınız gelmedi mi?
Kendisine sosyal medya uzmanı arayan Kraliçe Elizabeth’e “Ah garibim, sen de mi? Ömrünün kalanını heba etme, kaç kurtar kendini” diyesiniz gelmedi mi?
Milli Eğitim Bakanlığı’nın, okullardaki ve kantinlerdeki ölümcül durumlardan, çocuklar ölünce haberdar olmasında bir gariplik yok mu?
Kültür Bakanlığı’nın “her ilçede bir film festivali olacak” diye bir genelgesi var da haberimiz mi yok?

SIRA DIŞI BİR AVUKAT: MEHMET GÜN
Avukat Mehmet Gün’ün imzalı yolladığı “Bozkırdan Dünyaya Avukat Olmak” kitabını okuyorum.
Sen Konya’nın köyünden çık, uluslararası şöhrete sahip bir avukat ol.
İnanılmaz bir başarı öyküsü.
Kitabı açarken hukuki terimlere boğulacağımı sanarak korkmuştum.
Tam tersine unutulmuş sözcükler tarlasına düştüm. Hepsini topladım tek tek.
“Anam” diye bahsediyor annesinden. “Cicem” var, abla için.
“Köş”, balkon demek. “Enecek” ise merdiven.
“Löküs”, lamba. “Alma” ise elma.
“Göççük”, küçük. “Çeneleşmek” ise sohbet.
Unutulmuş sözcükler açtı içimde.
Sadece hukuk öğrencileri değil, herkesin Mehmet Gün’ü tanıması gerek.

AKLIMDA KALAN
Bir, PAGEV’in reklamı/kamu spotu: Market poşetlerini satarak çevreyi kurtardık sanıyoruz ya. PAGEV de film yapmış. Hayatımızın her yerindeki plastikleri sıralamış. Masalar, sandalyeler, çöp poşetleri, su şişeleri, hortumlar, kullan at ürünler, ulaşım araçlarının pek çok parçası, daha neler neler. PAGEV “plastik olmadan olmaz” diyor, “Plastiği geri dönüşüme kazandırmak lazım.” Haksızlar mı? Bence haklılar.
İki, 23 Nisan’ın 100’ü: Zaman daralıyor ya, 23nisanfestivali@gmail.com mail adresine gelen önerileri ilgililerine yönlendiriyorum. @23nisanin100u #23nisanin100ü hesapları da fikirlerinizi bekliyor. Kaldı 129 gün.