Nuran YILDIZ

ACİLEN YÜKSEK BİR TEPEYE ÇIKMAK LAZIM

----- 23.11.2020 - 19:15 -----

Paniklemeyin, sel bastığı falan yok. Görüş açısı lazım.
Marx ve Engels “Elle tutulur gözle görülür ne varsa, yok olmakta” dediğinde tarih 1848.
Berman “Katı olan her şey buharlaşıyor” dediğinde tarih 1982.
Ve bugün. Dünya, Covid 19 virüsünün pençeleri arasında.
İnsan hayatta kalma derdine düştüğünden, burnunun ucuna odaklanmış durumda.
Virüsü burnunun ucundan nasıl uzakta tutacağıyla meşgul.
Ve fakat, toplumu yönetenlerin aklı, yüksek bir tepeden bu zavallı küreye bakmak zorunda. Dünyanın her yerinde.
İnsanların çaresizleştiği dönemlerde liderlerin çaresizleşme hakkı yoktur.
Yüksek bir tepeden bakabilenler, tüm ezberlerin bozulması gerektiğini, tüm eskimiş bilgilerin buharlaştığını görebilir.
Virüsten korunmak için evlere tıkılan insanların geliştirdiği yeni alışkanlıkları var. Online alışveriş, online mesai vs.
Zenginin ulaşıp yoksulun ulaşamadığı online eğitimi de ekleyin.
Evler modern hapishanelere mi dönüyor?
Bilim ve siyaset kısır tartışmalardan çıkıp, bu sorularla ilgilenmeli.
Fabrika üretimleri robotlara, ticari ilişkiler dijitale, yeme-içme sektörü paket servise dönüştükçe, işsiz yığınlar oluşacak.
Robotik üretimler arttıkça işverenin, elektrik faturası dışında iş maliyeti olmayacak.
Yemeyen, giyinmeyen, zam istemeyen robot işçiler. Bir de kendi kendini şarj etti mi, dünya sermayeye güzel.
Peki “atık insan” olarak işsizler ne yapacak?
Bu soru, iktidar-muhalefet siyasetçinin kucağında ama gündeminde değil.
Daha acıklısı, sendikalar, işçi birlikleri de bu soru yokmuş gibi davranıyor.
Benim canımı sıkan ise, zaten kırılganlaşmış olan insan ilişkilerinin ve iletişiminin online’da gittikçe buharlaşıyor olması.
Fatih’in İstanbul’u fethettiği sırada rahipler kilisede, “meleklerin kanatları var mı, yok mu”yu tartışıyorlarmış ya o misal.
Bir virüsten yola çıkarak dünya yepyeni bir safhaya fırlarken, adeta yeniden formatlanırken, bırakın yüksek bir tepeye çıkmayı, burnunun ucundan öteye bakan yok.

CUMHURBAŞKANI “GELECEĞİMİZ AVRUPA” DEYİNCE…
Cumhurbaşkanı Erdoğan, “Geleceğimiz Avrupa” deyince ben de şunları dedim;
Bir, dayatma siyasetinden anlama siyasetine mi geçiyoruz acaba?
İki, uluslararası iletişimde kavga politikasından denge politikasına mı geçiyoruz acaba?
Üç, yeni zamanların kaygan zeminini anlamaya mı başladık acaba?
Dört, kısır iç siyaset tartışmalarından bıkıldığı anlaşıldı mı acaba?
Beş, Avrupa Birliği ve benzeri uluslararası örgütlenmelerin eskidiğini biliyor muyuz acaba?
Altı, iktidar medyası yeni duruma nasıl uyum sağlayacak acaba?

MEDYAMIZIN SANAL DÜNYASI
Medyada haber olumsuzluk demektir
Deprem olur, salgın olur gazeteci üzülse de kurum olarak medya sevinir.
Neyi haber yapsak derdinden kurtulmuş olur.
Ancak, medyamız olumsuz haberin de sanal olanını, gerçek dünyaya tercih edince, durum vahim.
İzmir’de deprem oldu, medya içeriği fay hatlarını ezberletmekle doldu.
Ayda bebek de kurtulunca, İzmir’de deprem hiç olmamış gibi medyaya bakarsanız.
Korona salgınında da sanal aşıya sarıldı şimdi.
Olmayan aşının, ülkemize gelmeyen, gelse de isteyenin ulaşamayacağı aşının haberlerini yapmaya, sanal umut pompalamaya devam ediyor.
“Ya sonra?” Sorusunu soran yok.
Hayal kırıklıklarını kim toplayacak?

EĞLENCELİ ÜLKE BURASI
İstanbul’un korona salgınının tavan yaptığı ilçesinde.
Adam indirmiş marketin kepenklerini. Kapıya da kocaman telefon numarası yazmış.
Gelince arıyorsun, kepenk kalkıyor içeri giriyorsun.
Kepenkli markete sürekli içeri giren var, çıkan yok.
Polisler şüpheleniyor onlar da giriyor markete.
İçerisi boş. Alt kattan bir uğultu geliyor.
Bir de bakıyorlar ki, alt kat meyhane yapılmış!
Masalar müşteri dolu, mesafe falan hak getire. Masa üstleri gizli meyhanede ne kadar donanabilirse o kadar. Müşteri razı.
Müşterilerde hava efkârlı. Polisler onlara şaşkın, onlar polislere pişkin bakıyorlar.

SOSYAL MEDYA GÜNLERİNDE PESPAYELİK
Geçen gün. Instagram mesaj kısmında şöyle bir mesaj:
“Seni tanımak isterdim.”
Okuyunca önce beni bir gülme tuttu sonra, “ne zavallı” dedim.
Birincisi, “seni tanımak”tan söz edecek kadar senli benli bir hasta kafa.
İkincisi, bu ne akıl dışı bir özgüven.
Üçüncüsü, takip ettiği kişiyi analiz edemeyecek kadar kör bir zihin.
Dördüncüsü, sosyal medyadan birine bunu yazacak kadar yalnız bir gariban.
Beşincisi, haddini de kendini de bilmiyor.
Altıncısı, sosyal medyada bulunmaz Hint kumaşı adamlar ve kadınlar yoktur. Öyle olsalardı, sosyal medyada ilişki arayacak durumlara düşmezlerdi.
Yedincisi, bu ne pespaye ilişki anlayışı.
Sekizincisi, sosyal medya ilişki bulma yeri değildir, öyle sananın sonradan canı fena yanar.
Dokuzuncusu, sosyal medya konusunda gençler daha dikkatli, orta yaş ipini koparmış sanki.

BİZLE DALGA MI GEÇİYORLAR?
Bir:
Korona salgını bahanesiyle, özel okullardan devlet okullarına geçiş durdurulmuş.
Bu karar “devlet” kavramının doğasına aykırı. Karardan ya vazgeçilmeli ya da mahkemeye gitmeli.
Zaten yüz yüze eğitim yok, özelden devlete, devletten özele geçişin nasıl bir sakıncası olabilir?
Dünya ekonomik bunalımın pençesindeyken anne babalar gitmedikleri özel okulun ücretini nasıl ödeyecekler?
İki:
Gündüz Vassaf “sol öldü” demiş.
Deniz Zeyrek de “ne şahane saptama” diyerek ona alkış tutmuş.
Demek ki “sol”un ölümünü dünya alem bilirken bizimkiler uyuyormuş.
Sadece sol öldüğüyle kalmadı, ülkemin entelejensiyası da öldü.
Bauman “sol”un öldüğünü “Siyaset Arayışı”nda yazalı hayli zaman oldu.
Hatta “sol”un cenazesi 1980’lerde “Toplum diye bir şey yoktur” dendiğinde kaldırıldı, cenazede tüm solcular vardı.
Üç:
Futbol Federasyonu, koronavirüs nedeniyle sahaya çıkamayacak takımların hükmen mağlup sayılmalarını planlıyormuş!
Biri “bu şakaydı” falan desin.
Böyle bir saçmalık, böyle bir adaletsizlik, böyle bir kendini kaybetmişlik olmaz ki.

KOMPLEKS
Bilen bilir, kompleksim yoktur, kompleksli insanlara tahammülüm de yoktur.
Ve fakat yaş, pek barışamadığım bir durum.
Yapacak çok işim var ve gittikçe daha az zamanım kalıyor krizi diyelim.
75 yaşındaki Goldie Hawn’ın, Barbaros Tapan’a söyledikleri bana ilaç gibi geldi;
“Kaç yaşında olduğumu düşünerek uyanmıyorum. Sağlıklı mıyım? Evet. Tutkularım var mı? Evet. Bir amacın var mı? Amaç önemli.
Meşgul olmak, daha doğru yaşlanmanıza neden olacaktır.”
Üstelik benim “Meşgul kadın mutlu kadındır, kafaya bir şey takacak zamanı bulamaz” sözümle benzeşiyoruz kendisiyle.

BUGÜNLERDE YENİDEN
Bazı şeyleri bugünlerde yeniden yapmak istiyorum.
Mesela Yul Brynner’lı “Kral ve Ben” filminin 1956 versiyonunu ve Filiz Akın’ın “Yankesicinin Aşkı” filmini yeniden izlemek istiyorum.
Belki de yeryüzündeki yazarsız tek kitap olan “Bir Çalgıcının Seyahati”ni ve Fakir Baykurt’un “Tırpan’ını yeniden okumak istiyorum.
Az kafası kırık avukatımız “Ally McBeal” ve Zuhal Olcay’lı “Gecenin Öteki Yüzü” dizilerini yeniden izlemek istiyorum.
Roma’ya, Barselona’ya, Girne’ye ve Giresun’a yeniden gitmek istiyorum.

SPORUMUZ NASIL KURTULUR?
İbrahim Karateker. Milli atletimiz. Balkan şampiyonumuz.
Muş’un bir köyünde yaşıyor.
Şampiyonalara ailesinin yardımıyla plastik sandalyelere dizdiği sırıklarla hazırlanıyor.
Fatih Çekirge’de okudum. Yüreğime oturdu.
Beslenme uzmanı yok. Doktor yok. Masör yok. Pist yok.
Atletizm Federasyonu bunları sağlasaydı daha büyük şampiyonluklar kazanır mıydı?
Kazanamazdı.
Ülkemizde spor federasyonları demek, gariban sporcuların tutunamayacağı kadar acımasız, çıkarcı ilişkiler ağı demek.
O yüzden yetenekli gençlerimiz çok, işe yarar başarımız yok.
Gençlik ve Spor Bakanı Kasapoğlu’ndan umudum vardı.
Federasyonlara çomak sokar, çürümüş yapıları yerle bir eder, gerçekten sporcu ve başarı odaklı yapılar kurar adını tarihe yazdırır sanıyordum, yapamadı…

AKLIMDA KALAN
Koronavirüs önlemlerindeki saat uygulaması: Sokağa çıkma yasakları ve yaşlara göre düzenlemeler herkesin kafasını karıştırdı. Çıkılacak saatte çıkmayan, çıkılmayacak saatte çıkıp ceza yiyenler. Bu iş bu kadar zor olmamalıydı. Benim hiç ama hiç anlamadığım ise, virüsün yayılımının saatlerle ve mekânlarla ilişkilendirilmesi. Virüsün hangi saatlerde daha bulaşıcı olduğuna dair hiçbir veri olmadığı halde neden saat 10.00 ile 20.00 arasında AVM’ler açık da restoranlar değil? O saatlerde virüs AVM’lere girmiyor da gidip kendisine restoranda pilav üstü döner falan mı söylüyor?