Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Kelepir koltuk var

Son duyduğumda Demokrat Parti Genel Başkanlığına aday sayısı 16 olmuştu. Sonra arttı mı, eksildi mi bilmiyorum. Kimine göre bu durum öldü denen DP’nin, aksine çok canlı olduğunun göstergesi. Böyle düşünenlerden biri de adaylardan Doç. Dr. Çağrı Erhan. Konuk olduğu bir televizyonda aday fazlalığını böyle yorumluyordu. Böyle olduğuna da inanıyordu. Çağrı iyi arkadaşım. İyi arkadaşım olduğu için de adaylığını önlemek için elimden geleni yaptım. Hiç arkadaşını pohpohlayan, “sen muhteşemsin, her şeyi en iyi sen yaparsın” diyen iyi arkadaşlardan olmadım. İyi arkadaşlığın önce onların ruh sağlığını korumaktan geçtiğine inanan demode biriyim.

Adaylığını önlemeye çalışsam da Çağrı Erhan 16 aday arasında DP Genel Başkanlığına en çok yakışanı. Seçilirse DP’yi toparlamak için ne yapılması gerektiğinin de farkında. Hem DP’ye hem Türkiye’ye çok kafa yoran, ulusal, uluslararası düzeyde parlayan bir isim. Onu sevdiğim için aday olsun istemedim. Çünkü DP’de yanlış analizlere yanlış çözümlerle siyaset yapan, toplumla bağlantısını koparmış kesimler var. Gangrene dönüşmüş bir bakış açısı var. O bakışaçısını kesip atmak o kadar da kolay olmayacak. Çağrı’ya kolaylık dilemekten başka çarem yok.

Yine de 16 aday çıkmasını DP’nin canlılığına kanıt olarak görmem imkansız. Bu talep fazlalığı başka şeyi işaret ediyor bana göre. DYP ve DP o kadar kötü yönetildi ki, durum kim olsa daha iyisi yapar durumuna gelip dayandı. Adayların çoğunun aklından “ne yaparsam yapayım daha kötüsünü yapmam zaten” diye geçiyordur. Daha önceki genel başkanlar seçim sonuçlarına gelene kadar asıl bu algıyı partililere yerleştirerek DP’ye kötülük yaptılar.
Dolayısıyla durum bu düzeyde olunca genel başkan olmakla lider olmanın farkları, yöneticide olması gereken iletişimsel nitelikler gibi konulara kafa yormak komik olmaz mı?

Koltuk kelepire düşünce taliplisi de çok oluyor.

KAÇ KİŞİ İÇİN ÖNEMLİYDİNİZ?

Bayram, yılbaşı üst üste gelince benim kabusumu düşünün. Cep telefonuma ve e-posta adresime yağan kutlama mesajlarını silmekten yoruldum. Mesaj süpürmekle geçti zamanım. “Ne yapıyorsun” diyorlar, cevabım “mesaj ve e-posta süpürüp, çöp kovası boşaltıyorum”. Bu yollarla kutlama gönderenler beni hatırlayarak mutlu ettiklerini sanıyorlarsa, feci yanılıyorlar. Aksine canımı sıkıyorlar. Biliyorum ki e-postalar bir listeye dahil olduğum için, cep mesajları ise kutlamazsak ayıp olur türünden.
Her bayram, her yılbaşı hatırlatmaya devam edeceğim. Lütfen bana bunu yapmayın. Sizden cepten ya da e-postadan kutlama almazsam ayıp falan etmiş olmazsınız, size dönüp “neden kutlamadın” diye sitem de etmem. Çünkü bu kutlamaları yapmacık buluyorum. Ve yapmacıklıktan da, teknolojik dayatmalardan da hoşlanmıyorum.
Siz, siz olun mesaj ve e-postalara bakarak ne çok arkadaşınız, dostunuz, tanıdığınız, seveniniz olduğunu düşünmeyin. Onların hepsi kes-yapıştır, listele ilişkileri. Siz, sizi hayatında tutmak isteyecek kadar sizi seven ve sesinizi duymak isteyecek kadar önemseyen (en azından o izlenimi vermek isteyen) kaç kişi olduğunu, kaç kişi için bir şekilde önemli olduğunuzu anlamak için yalnızca sizi arayanları ve kapınızı çalanları sayın. Kaç kişiydiler?

(Haberturk.com 02.01.2008)