Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Mutlu olmak için az biraz aptal olmak mı gerekiyor?

Geçenlerde Hülya Avşar “Ben Türkiye’nin Einstein’ıyım” dediğinde şaka yaptığı, dala geçtiği düşünülüp pek ciddiye alınmadı. Fotoğrafında Einstein’vari çıkardığı dilin uzunluğu bile aslında ne demek istediğinden önemli bir konu olarak gündeme geldi.

Bense Hülya’nın ağzından çıkan en ciddi cümlelerden birinin bu cümle olduğunu düşünüyorum. Gül-Bush görüşmesini başarı olarak sunup, methiyeler düzen seçkin medyamızın seçkin üyelerine bakıyorum ve kararım kesin: Türkiye’de ortam buysa, Einstein Hülya’dır. Dalgasını geçmekte de serbesttir.

Bu akşam Türkmax’de Hülya Avşar Stüdyosu’nun konuğuyum. “Sen ve Hülya Avşar? Ne konuşabilirsiniz ki?” tarzındaki sorulara verdiğim yanıt hiç değişmedi: “Tanıdığım en zeki insanlardan biri. Zaten onların da sayıları çok değil.” Şu ana kadar bu açıklamama itiraz eden çıkmadı. Profesör ya da siyasetçi, asker ya da doktor, kadın ya da erkek genel kanı onun gerçekten zeki olduğu yönünde. Zeka mutlu olmaya yeter mi, o ayrı konu. Gelelim programa.

“Biz programda ne konuşacağız?” dedim, “Tanklar ve Sözcükler kitabımı mı?” “Hayır” dedi, “Oradan yola çıkarız ama hayatı ve iletişimi konuşmak istiyorum seninle.” Bu cevaba bayıldım ve hemen kabul ettim. Ama öyle mi oldu? Hayır.

Çekim Türkmax’ın Ayazağa’daki çadırdan yapılmış stüdyosundaydı. Ve o gün İstanbul’a tipinin yağdığı ilk gün. Dışarısı soğuk, yağan kardan göz gözü görmüyor. Masanın iki yanında iki kadın, donmak üzereydik. Ama Hülya Avşar çok daha ağır koşullarda film çekmeye alışmış biri olarak durumu pek umursuyor görünüyor. Ama tüm çekim ekibi lahana gibi üst üste giyinmişti dersem anlarsınız ortamı.

Kayıt başladı. İlk birkaç dakika soğuğa direndim, ne var ki sonra büzülmeye başladım. Donmanın başlangıcı gibi parmak uçlarımı hissetmez oldum. Omuzlarımı büzüp, Avşar’ın soğuktan keskin olan hükümet-asker sorularına yanıt vermeye çalıştım. Aramızdaki dostluğa güvenerek masanın altından bir tekme atıp “Hani hayat ve iletişim konuşacaktık?” demek istedim ama yapamadım. Ayaklarım da donmuş, hareketleri kısıtlanmıştı ondan belki.

Neyse ki Hanımefendi anladı da yayını kesip ekibe seslendi “Isıtın burayı yoksa kadın dondu donacak!” Onun için hava hoştu, ev sahibi olmanın avantajıyla alttan aydınlatılan masanın üzerine kapanmıştı ki florasanların ısısı onu ısıtsın.

Asker, hükümet, Başbakanın göbeği, Sarkozy’nin Bruni’si, fit genel başkanlar ve olmayanları konuştuk. Hatta eşlerini aldatan siyasetçiler neden boşanmazlar durumlarında ahkâm kestik. Bana göre ilk bölüm soğuk ve gerilimli, alttan ısıtılmış ikinci bölüm eğlenceli ve keyifliydi.

Programın sonunda Hülya Hanım kitabımı gösterdi kameraya. O sırada kendimi tutamayıp atladım: “Biliyor musunuz bu kitabı rafta gördüğümde aklımdan iki şey geçti. Birincisi sonraki kitabımın konusu kesinlikle sevgilinizi elinizde tutmanın yolları üzerine olacak. Çünkü daha az yorucu olur. İkinci de, neden ben sarı boyalı saçlı, kırmızı rujlu bir kadın olmadım diye hayıflandım.”

Hülya Avşar bu, durur mu sordu hemen: “Mutlu olmak için az biraz aptal olmak mı gerekiyor?” Cevabım: “Az biraz mı? Az biraz mı?” İlk 15 dakikayı saymazsak ben çok eğlendim.

AKLIMDA KALAN

-Bush-Gül görüşmesi üzerine söylenenler ve yazılanlar: Gülsem mi ağlasam mı bilemedim. Hele şu fantastik bölüm. Düşündüklerimi buraya sıkıştırmak yerine sonraki yazıya bırakmam lazım.

(Haberturk.com 10.01.2008)