Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Fareye mi dönüştük, yoksa Coca-Cola müstehcen mi?

Fareye dönüştük mü karar sizin ama hadi kabul edin ki bir yüzyıldır değişmeden market raflarında arz-ı endam eden Coca-Cola şişesinin dış hatları fazlasıyla cinselliği çağrıştırıyor. Üst bombesi bir kadının göğüs silüeti, ince beli ve sonra aşağıya doğru yumuşak kıvrımları… Diyeceksiniz ki bir mahsuru mu var? Neden olsun ki? Bence çok hoş. Hatta alt bölüme biraz daha kalça bombesi verilebilir. Zaten ilk tasarımında belirleyici olan “karanlıkta ve kırıldığında bile Cola-cola şişesi olduğu anlaşılsın” düşüncesi de bir kadını anımsatabilir rahatlıkla…

Yine de bugünlerde Coca-Cola’nın acilen Türkiye’deki pazarlama anlayışını gözden geçirmesi gerekir. Mesela “muhafazakâr eşcinsel” Cemil İpekçi’ye kola şişeleri için bir tesettür tasarımı yaptırabilir.

Alay ettiğimi düşünüyorsunuz. Öyle. Çünkü böyle giderse etrafımızdaki her şeye müstehcen mi, haram mı, dini vecibelere uyar mı diye bakıyor bulacağız kendimizi. Bu kesin.
Baksanıza Nike’a. Dünyanın sayılı küresel markalarından biri. Üstelik yalnızca markası da küresel değil, üretimi de öyle.
Hatta üretimi yüzünden başı az belaya girmedi değil. Afrika’da çocuk işçileri çalıştırdığı için yaşadıkları kriz ve karşılaştıkları protesto az kalsın Nike’ı batırıyordu.
Şimdi Nike’ın milyarlarca dolar değerindeki küresel markası tehlikede. Hem de nerede? Türkiye’de.
Nike’ın yen kampanyasının sloganı “Yaradanın verdiklerini çalkalamaya evet!” (Hatta ünlemi de unutmuşlar, ben koydum.)
Sloganın orjinali “Annenin sana verdiklerini çalkalamaya evet.” Amaç kadınları spor yapmaya teşvik etmekmiş. Nike’ın Türkiye halkla ilişkiler sorumlusunun açıklaması ise şaşkınlık verici. Belli ki söylediğine kendisi de inanmıyor. İnanıyorsa daha da vahim ya. Güya Burhan Çaçan’ın “yaradana kurban” türküsünden esinlenmişler. Oysa Burhan Çaçan’la Nike markasının ne marka vaadi ne hedef kitlesinin örtüşme ihtimali var. Biri Nike yönetimine Burhan Çaçan için “David Backham ve Tiger Woods arası bir şey” demiş olmalı. Başka türlü bu esinlenmeyi yutturmaları imkansız!

Konumuza dönelim. Bizimkiler “anne” yerine “yaradan” demeyi uygun bulmuşlar. Biri seküler, yani yere ait, diğeri ilahi yani göğe ait. Biri biyolojik diğeri ideolojik. İlgiyi nasıl kurmuşlar?

Durum Türkiye için ürpertici. Çünkü toplum olarak öyle bir yere geldik ki, sosyal psikolojide “öğrenilmiş çaresizlik” olarak adlandırılan durumun tüm semptomları (belirtileri) toplumsal bünyede mevcut. Öğrenilmiş çaresizliği açıklayan deneylerden biri şöyleydi sanırım:
Fareleri tel bir kafese koyuyorlar ve kafesin tellerine elektrik veriyorlar. Dışarı çıkmaya çalışan fare tellere dokununca elektriğe kapılıyor. Buna rağmen fare çıkma denemelerini sürdürüyor. Her defasında sonuç elektriğe çarpılmayla bitiyor. Bir süre sonra fare dışarı çıkma teşebbüslerinden vazgeçip tellerden en uzak yerde kımıldamadan duruyor. Kafesin tellerindeki elektriği kesiyorlar. Farede çıkma teşebbüsü görülmüyor. Kafesi tamamen kaldırıyorlar. Fare kımıldamıyor bile. İşte buna öğrenilmiş çaresizlik diyorlar. Tabii benzer durum cam tavan sendromuyla da açıklanabilir.

Bir ülkenin gittikçe daha etkin bireylerden oluşan toplumları hedef koyup da gittikçe fareler gibi pasifleşen toplumlara dönüşmesi yaman bir çelişki olsa gerek.

Biz bu durumla cebelleşirken olan Nike’ın küresel markasına oluyor. Reklamlarında kullandığı evrensel (ya da küresel) dil, Türkiye’deki öğrenilmiş çaresizlik tarafından zarar görüyor. Ya da Nike tesettür spor ürünlerini çoktan hazırlatmış da bizim haberimiz yok. Eğer öyle ise, yaygın söylemleri de gözden geçirmek ve artık “sermayenin dini yoktur” demek yerine “sermaye ülkeden ülkeye değişen çoklu bir din anlayışına sahip” demek doğru olur.

AKLIMDA KALAN

İşyerinde cinsel taciz alarm hattı kurulması:

Hani gül gül öldüm durumu var ya. İşyerlerinde tacizin önlenmesi için cinsel taciz alarm hattı kurulması önerisinin TBMM’ye geldiğini öğrenince ben de gül gül öldüm. Ayranımız yok içmeye durumu. Daha çimdiklenmeden yola yürüyemeyen, tecavüz riski olmadan meydanlarda yeni yıl kutlayamayan, sürtünülmeden otobüsten inemeyen kadınların ülkesinde, sen tut iş yerine cinsel taciz alarm hattını zorunlu yap. Bu vekillerin hiç değilse sosyolojik analiz için Güzin Abla köşelerini okumadıkları belli. Okusalar içinde oldukları toplumdan bu kadar abuk kopmalar yaşamazlar. “Sevgili Güzin Abla patronum beni sıkıştırıyor. İtiraz etmesem midemi bulandırıyor, itiraz etsem işsiz kalacağım” çaresizliklerinden haberleri olur. Neyse eğer bu yasa çıkarsa iki durumdan biri kesinlikle yaşanacak: Ya tüm işyerlerinden yangın alarmına benzer sirenler ötmeye başlayacak ya da işsiz kalma korkusundan alarm hattını imha edecek olanlar kadınlar olacak. Ne büyük bir utanç gizliyoruz içimizde. Sen kolayı tesettüre soksan ne olur, “yaradan”ın verdiklerini sallasan ne olur?

(Haberturk.com 24.01.2008)