Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Şık ol ama seksi olma!

Demesi kolay tabii. “Pasta yap ama kremasız olsun” der gibi bir şey bu. Ya da yalancı mantı gibi, hani şu içine kıyma konmayan.
Mehmet Şevket Eygi tesettürlü kadınlar için “Şık ol ama seksi olma!” buyurdu. Onun sorunu değil tabii. Kadınların ne yapacağını hep erkekler söylüyor onlarda. Sözleri tesettürlüler içindi ama asıl benim yarama parmak bastı. Ve hepinizin huzurunda kendisinden danışmanlık talep etmeye karar verdim.
Çünkü ben bu şıklıkla seksilik arasındaki sınırı korumayı oldum olası beceremedim. Seksi olmam vaki olmadığı gibi, seksi olacak korkusundan şık olmanın da yanından geçemedim.
Yırtmaçlı etekli, göğüs dekolteli, albenili (ya da beni allı) müthiş seksi kadınları görünce onlar gibi olmayı istedim elbette. Eve koşup göğüs dekolteli giyinmeyi denedim.
Heyhat! Seçtiğim şey erkeksi gömlekler oldu hep. Gömlekle seksi görünen ne kadınlar var ama benden seksapel çıkmadı işte. Kendimi yaka düğmelerimi iliklerken yakaladım hep.
Kısa etek giymeye kalktım, her oturuşta çekiştirmekten yoruldum, vazgeçtim.
Yırtmaçlı etek almaya gittim. Satış görevlisiyle yırtmacı dikmesi için ne kavgalar ettim.
Ben diyorum ki “Bu yırtmacı dikin”, onlar diyor ki “olmaz bunun modeli böyle, yazık olur.” Sonunda ne yazık ki kazanan ben oluyorum.
Yırtmaçlı etek almak için girdiğim mağazadan yırtmacı dikilmiş etekle çıkıyorum. Her defasında böyle üstelik.
Sonuçta Sayın Eygi, benden ne şık oluyor ne de seksi. Arsa müsait değil gibi bir şey.
Seksi olmak bir yana şık olmayı kim istemez? Annem mesela. Şık olmam için söylenmedik günü geçmiyor kadıncağızın.
Ona göre ben giyinmeyi bir türlü beceremiyorum. Ki doğrudur. Ne neyle giyilecek, neresi açık bırakılırken neresi kapatılacak bende sıfır.
Anneme göre kadın dediğin kalçayı saran etekler giyer. Ya da yürüdükçe savrulan etekler.. Yok kendisi hiç öyle değildir. Kendi yapamadığını kızında görmek isteyen tüm anneler gibi işte.
Arkadaşlarım şahittir Sayın Eygi, şık olmayı denedim. Şık olup seksi olmayayım korkusundan sonuç; İngiliz mürebbiyelerinin bir türü olup çıkıverdim.
Kısacası, sizden giyim danışmanlığı talep etmeye karar verdim.
Sizde yaş yetmiş ama iş bitmemiş belli ki.
Bitmek ne kelime. Pür dikkat gözleriniz kadınların üzerinde.
O ne saptamalar..
Tesettürlü kadınlar rengarenk giyiniyorlarmış. Türban diye bağladıkları şeyler pek süslüymüş.
Yırtmaçlı eteklerle dolaşıyorlarmış.
Frapan giysiler içindelermiş.
Kalçayı saran eteklerden de söz ettiniz ya. Sözcüğü sözcüğüne söylediniz hem de.
Kalçayı saran etekten söz etmek için kalçaya odaklanmak gerek. Ama siz öyle yapmamışsınızdır eminim. Olsa olsa göz kayar ya da hissi kalben vuku durumu.
Ama kabul edin Sayın Eygi, yeni tür tesettürlü hanımların giysilerini konuşurken yürüyüşlerini unuttunuz. Bir kısmı öyle bir yürüyor ki…Giysi falan hak getire. O en son iş.
Ne giyerse giysin o sekiz (rakamla 8) çizerek yürüyüşleri yok mu? Seda Sayan- Hülya Avşar arası bir şekil. Onlar yürüyor, sokaklar yürüyor. Onları izlerken benim yürüyüş zavallı bedenimi bir yerden bir yere iteleme gibi kalıveriyor.
Bana bu konuda da bir öneriniz olursa sevinerek deneyebilirim.
Sayın Eygi kadınlarla ilgili gözlemleriniz müthiş, ayrıntıcı. Hayran kaldım. (Bu aralar sizden Fehmi Koru’ya, hayran hayran dolaşıyorum.) Ben şık ol, seksi olma trenini kaçırmış olsam da asıl olan “şimdi” değil mi? Danışmanım olursanız düzelirim belki.
Siz bu saptamaları yaparken, TBMM’deki türban tartışmalarında “Kadınların saçını kapatacağınıza erkeklerin gözünü bağlayın” diyen vekilimiz haksız mı şimdi?
Not: İnancı güçlü arkadaşlar lütfen hem okuyup hem de yüz kızartıcı küfürler etmeyin. Bir, ben ne olduğumu biliyorum. İki, merak etmeyin "Neden her defasında kazanandan yana yalakalık yapmıyorum?" diye kendime yeterince kızıyorum.

ÜLKE İMAJI REKLAMDAN ÖNCE ELÇİNİN İMAJINDAN GEÇER

Her yıl hep yeni baştan Türkiye’nin tanıtımı için reklam kampanyaları yapılır.
Milyonlarca dolar harcanır. Ama biz dön dön aynı yerde sayıp dururuz.
Oysa reklamlarla ülkelerin imajları doğrudan oluşmaz. Var olan olumlu imajların perçinlenmesi sağlanır.
Neyse burada uzun uzun ülke imajları nasıl oluşur konusuna girmeyeceğim.
Almanya’da çıkan yangınla ilgili olarak Büyükelçi İrtemçelik “Kundaklamanın olasılık dışı bırakılması bana garip geliyor” dediği için, Almanya İçişleri Bakanı kendisine “adabı muaşeretin öğretilmesi gerektiğini” söylemiş. Bir anlamda “terbiyesiz” demiş.
Alman Bakanın “terbiyesiz” dediği Büyükelçi bildiğim kadarıyla en zarif diplomatlarımızdan. Yalnızca diplomasi dili değil siyasetteki üslubu da o kadar zarifti kendisinin.

Sonuç;
1. Bu ülkenin uluslararası imajı ve prestiji için Dışişleri Bakanı aynı hızla yanıt vermeliydi. Ne var ki bir süre önce Başbakan tarafından türbanlıların sempatisini kazanmak için medya önünde azarlanan bir Büyükelçi için kim yapar bunu? Söz konusu İrtemçelik’in değil Türkiye’nin prestiji olsa bile.
2. Daha “terbiyesiz” denmesi ne ki? Son dönemde Türkiye’nin Batıdaki imajı bir Ortadoğu ülkesi düzeyinde. Batının aşağılama ve küçük görmelerinin daha başındayız yani.

Yok öyle reklama para yatır yatır olmaz, omurga dik duracak ki, reklam ona yakışsın.

AKLIMDA KALAN

Lagendijk eniştenin artık ciddiye alınmıyor olması: Türban tartışmaları toz duman sürerken büyük ihtimal kendisini Türkiye’nin sömürge valisi sanan Lagendijk, nam-ı diğer sevgili eniştemiz “Üniversitelerde türban serbet olmalı. İngiltere ve Hollanda’da öyle” demişti. Beyefendi İngiltere ve Hollanda’yı Müslüman ülke sanıyor olabilir. Ona diyeceğim yok da önceleri enişte bey ne dese Türkiye’de fazlasıyla ciddiye alınır yer yerinden oynamaz mıydı? Şimdi kimse tınmadı bile. Sanırım ya “Geçti AB’nin pazarı sür eşeğini Niğde’ye” durumundayız ya da artık kendisini ciddiye alan kalmadı. Dileğim ikincisinin gerçek olması.

(Haberturk.com 08.02.2008)