Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Ajda Pekkan ile Mehmet Barlas'ın ortak noktası

Televizyonların yeni ana haber sunucularının yaşları 60 ila 67 arasında değişiyormuş. Ali Kırca, Uğur Dündar, Mehmet Barlas ve Mehmet Ali Birand bu yaş aralığında.
Fatih Altaylı’nın yaşı bu rakamları bir hayli aşağıya çekiyor. 45 yaşındaki Altaylı onların yanında botoks-detoksa gerek kalmadan, gencecik bir delikanlı olup çıkıveriyor.
Üçünü anlarım, televizyona ömür harcamışlıkları var. Ama Mehmet Barlas’ın haber sunacağını söylediklerinde ağzımdan ilk çıkan söz “dalga geçiyorsunuz” oldu, “Sırada kim var, Ramses mi?”
NTV’de, Emre Kongar Hocayla modern Hacivat-Karagöz performansları (Barlas’a da, Kongar’a da saygı duyarım, benzetmem atışmalarının izleyiciye verdiği keyiften) iyi diye “gel haber sun” denir mi?
Hadi dendi diyelim, benim şaşkınlığıma benzer bir yanıtı Barlas’ın vermesi gerekmez mi?
Ya şimdi Emre Kongar da haber sunmaya başlarsa ne olacak?
Mehmet Barlas iyi bir kitap okurudur, katılırım.
İyi bir köşe yazarıdır, doğrudur.
Adam gibi adam dedikleri türden, medyada nadir bulunanlardandır, o da doğru.
Yüzeyselliğin fazlasıyla prim yaptığı dönemde, fazla derin bir adamdır. Öyle.
Pek çok görüşüne katılmasam da “liberal aydın sefaleti” içinde altın kafeslerde koruyacağımız bir aydın olduğu da muhakkak.
Peki kendini bilme meziyeti yok mu? O da var.
Ama haber sunmak? Yok, yok şakadır, şaka.
İlk akşam reytinglerin tavan yapma olasılığı yüksek. O görkemli cüsseyle ekrana nasıl sığacağı merak konusu olabilir.
Medyada kim kimdir bilmeyen ve de hiç ilgilenmeyen anneanneme “gözlüğümün camını değiştirtin” dedirtebilir.
Hadi ekrana sığdı diyelim, “Gece kulübünde Asena göbek atarken kavga çıktı” haberini Barlas’ın sunduğunu düşünsenize…
Ömür boyu kurduğu karizma enkaz altında kalmaz mı? Eğer Barlas “ben o tür haberleri sunmam” demezse, karizma sizlere ömür.
Tamam, Ahmet Çalık medyada yeni olabilir. Ama kendisiyle tanışıklığım eskidir, zekasının öyle kıyas, ölçü kabul etmeyecek kadar fazla olduğunu bilirim.
Çalık öyle parayı sokağa falan atacak biri de değildir üstelik. Paranın kıymetini bildiğini de iyi bilirim. Barlas’a haber sundurma işini nasıl kabul etmiş anlamadım.
Durum bir tuhaf, hayırlısı.
Peki durup dururken eğlence kutuları neden huzurevlerine dönüştü derseniz… Bit pazarına nur yağmasıyla ilgisi yok.
Genç habercilerin çuvallaması diyorlar, geçiniz.
Gençler güvenilirliği zedelediği içinmiş, geçiniz.
İşin aslı, Mehmet Barlas ve akranlarının talep görmesiyle Ajda Pekkan’ın talep görmesi arasında bir farkı yok.
Çünkü postmodern zamanları eleştiren düşünürlere göre, hep geçmişe geri dönüşümüz, nostaljinin bu kadar talep görmesi, eski şarkılar, eski şarkıcılar, duayyenlerin altın çağlarını yaşıyor olmaları her şeyin hızla akıp gitmesiyle ilgili. Çevresindeki her şeyin sürekli değiştiği bir dünyada yaşayan bireyler, geçmişte var olduklarını bildikleri, kendilerini şaşırtmayan ve değişmeyen şeylere tutunmak isterler.
Tıpkı akıp giden bir nehre kapılan insanın rastladığı bir kaya parçasına tutunması gibi…
Ajda Pekkan’la Mehmet Barlas’ın ortak noktası, ikisinin de bizde uyandırdığı “hep var oldukları” hissi... Her şey geçip gitse de onlar öylece orada olacaklar hissi...
Halâ, bıkıp usanmadan Kemal Sunal filmleri izlememiz gibi…
Ya da Demirel gibi işte…

AKLIMDA KALAN

Aysel Gürel’in mahalle baskısını sıfırlayan sözleri: Tüm çılgınlıkları yaşayıp yine de güzel hatırlanmak hayatı bir sanatçı gibi yaratmakla oluyormuş. Aysel Gürel kendi parlak renkleriyle kendi hayatını boyamış bir ressam gibi yaşamış. Yaşam felsefesini açıklamak için söylediği “bana deli demelerine müsaade ediyorum, karşılığında özgürlüğümü yaşıyorum” sözleri insana deli olmayı öyle çok istetiyor ki.

(Haberturk.com 21.02.2008)