Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Operasyonun medyası...

Yeni zamanlarda medya, savaş stratejilerinin en önemli parçası. Çünkü günümüzde savaş alanları denizler, karalar ve havadan önce insanların zihinleri.
Medya, ABD’nin ulus ötesi operasyonlarında üzerinde en çok durduğu, en çok düşündüğü konu. CNN ve BBC Batı medyasının “fırtına birlikleri” olarak tanımlanıyor. Savaş stratejileri bu “fırtına birlikleri”ni de içerecek biçimde düzenlenir.
Sırpların Bosna’daki baskı ve zulüm günlerinde, Amerikan askeri plancılarını en çok düşündüren konu “Ya asker cenazelerinin görüntüleri ekranı kaplamaya başlarsa?” sorusuydu.
Bu soru ABD’nin Bosna’ya uzun süre seyirci kalmasının önemli nedenlerinden biriydi. Vietnam akıllarındaydı.
ABD’nin Bosna’ya müdahale etmesindeki önemli gerekçelerden biri de medyaydı. CNN’in ünlü muhabiri Amanpour’un dünya kamuoyu önünde ABD Başkanı'na sorduğu şu soru Clinton’u çileden çıkarmaya yetmişti: “Bosna sorununda ABD yönetiminin takla atıp durmasının çok tehlikeli olduğunu düşünmüyor musunuz?”
Bunun üzerine danışmanlarıyla toplantı yapan Clinton “Bir CNN savaşındayız. Avrupa karşısında (Avrupa Bosna’ya müdahaleyi savunuyordu) zor durumda kalıyoruz. ABD’nin güçlü konumuna darbe vuruyor bu haberler” demişti. Böylece müdahale süreci hızlanmıştı.
Irak’a girmeden önce de medya stratejilerini savaş stratejilerinin merkezine oturtmuşlardı. Embedded (iliştirilmiş, içine yerleştirilmiş) gazetecilik ortaya çıkmıştı. Tanklara, uçaklara gazeteciler alınıyor, askerin gözüyle, gazetecinin gözü arasındaki mesafe kısalıyordu.
Biz ise sanki bunların hiç birini görüp öğrenmedik. Anlamadık gibi.
Bugünlerde medyanın operasyonları, el değiştirmeleri, transferleri bir telaş, bir kaos sürüyor. Medyanın kendi operasyon telaşından olsa gerek, Irak’ın kuzeyindeki operasyonun medyası kötü bir sınav veriyor.
Dün Sevgili Bengi Semerci aradı. Operasyonla ilgili medyanın tutumunu nasıl bulduğumu sordu.
İkimiz de operasyonla ilgili haberlerin, özellikle şehit haberlerinin veriliş biçiminden rahatsızdık. Birimiz iletişim hocası, birimiz psikiyatr. Vardığımız sonuç benzer.
Özellikle şehit haberlerinin veriliş biçiminin toplum psikolojisini nasıl etkilediğini Bengi’ye sorduğumda aldığım yanıt düşündürücüydü:
“Şehit haberlerinin veriliş biçimi çok yanlış. Acı içinde kıvranan şehit yakınlarının dramını uzun uzun veren haberler toplumu öfkelendiren, çaresizliğe sürükleyen nitelikte.”
Taşralılıktan bir milim öteye gidemeyen medya, Reha Muhtar misali “Kan var mı kan?”, “Göz yaşı var mı göz yaşı?” diyerek koşturuyor. Bir an durup düşünmeden. Toplumsal sorumluluğu aklına getirmeden.
“Biz ne yapıyoruz?” “Bunu nasıl yapıyoruz?” Sorularına yanıt vermeden haber toplantılarında ne konuşuluyor acaba? Bellemişler “TSK bizi bilgilendirmiyor” demeyi. Mümkün olsa TSK’nın gelip masalarında onlara haber yapmasını isteyecekler.
TSK, Irak’ın kuzeyinde. Zor koşullarda bölücü unsurlara, teröristlere karşı mücadele veriyor. Medyamız ise “Bilgilendirme yetersiz, bizi embedded yapmıyorlar, operasyon brifingi vermiyorlar” diye veryansın ediyor.
İnsanın da sabrı taşıyor. Taşınca da insan diyor ki, siz önce kendinize bakın.
TSK, internet sitesinden sürekli olarak ayrıntılı bilgi akışı sağlamıyor mu? Sorulabilecek tüm soruların yanıtlarını içeren açıklamalar yapmıyorlar mı? Bir basın toplantısında daha fazla ne söylemelerini bekliyorsunuz?
Yeterli görüntü desteği vermiyorlarmış. Eğer sizin görüntüden anladığınız kan, revan ve şiddetse kendinizi sorgulamakta geç bile kalmışsınız.
Dedikodu, medya ve magazin sitelerine ayırdığınız vakti TSK’nın operasyon açıklamalarının satır aralarına ayırsanız, otomatiğe bağladığınız haber yapma duygunuz harekete geçebilir oysa.
Sıra sıra şehit cenazelerini gösterip “acının ve gözyaşının ticaretini” yapıyorsunuz.
Susan Sontag’ın dediği gibi ekranda görünen kendi acılarınız olmadığı sürece başkalarının acıları üzerinden şov yapabilirsiniz…
Kiminiz iyi bir şey yaptığını sanarak, kiminiz doğru yaptığını düşünerek, kiminiz reyting için her şeyi ortaya koyarak, kiminiz farkında olmadan teröristlerin ekmeğine yağ sürdüğünüzün farkında bile değilsiniz.
Operasyonun medyası fena ki ne fena..

DİYANET İŞLERİ BAŞKANI'NA ÖNERİ

Sayın Bardakoğlu,
Sizden rica ediyorum sürekli görüş belirtmeye bir son veriniz. İyi niyetle yapıyor olabilirsiniz. Medyanın, siyasetin dolduruşuna geliyor olabilirsiniz. Dini meseleler son günlerde reyting alıyor olabilir.
Ya da medyatik olmanın hazzına erişmiş olabilirsiniz.
Ne var ki tüm bunlar size burasının halâ laik bir ülke olduğu gerçeğini unutturmamalı. Dolayısıyla dünyaya ait meseleleri dünyaya ait işlerle uğraşanlara bırakmalısınız.
Hangi televizyonu, gazeteyi açsak sizden bir görüş. En son ihtiyacımız medyatik bir Diyanet İşleri Başkanı benden söylemesi.
Öyle her tuzum var diyene salatalıkla koşmamanızı tavsiye ederim.
Sizin için hayırlısı bayramdan bayrama mesaj yayınlamak olmalı. Ağır olmak en çok yakışandır size.
Üç nedenle önerimi önemserseniz mutlu olurum:
1. Her şeye ve her şeye rağmen laik bir ülkede yaşıyoruz. Dolayısıyla yaşam biçimimizin temel çizgilerini yasalar belirler, fetvalar değil.
2. Diyanet İşleri Başkanlığı altında bu ülkede yaşayan tüm dinlerin temsilcileri toplanmadığı sürece isteseniz de bütünlüklü meşruluğunuz imkansızdır. Boşuna uğraşmayınız.
3. Bir iletişimcinin sözlerini dikkate almak size zarar getirmez. En azından "Söz gümüşse, sükut altındır" sözünü hatırınızda tutmanız.

AKLIMDA KALAN

Bülent Ersoy’un Bülent Ersoy olalı böyle ilgi görmemesi: Bir şov programında Bülent Ersoy “halkı askerlikten soğutucu” sözler etti ya. Halk askerlikten soğuyunca kimler bayram ilan edecekse onlar bir bir açıklama yaptılar. DTP muhalefete “Bülent Ersoy’dan ders alın” dedi. İnsan Hakları Derneği destek çıktı. Düne kadar erkekten dönme diye alay edilen bir kadın siyasi bir muhatap olup çıktı. Ben ise bu duruma Türk siyasetinin içinde bulunduğu siyasetçi kıtlığının karikatürize hali diye bakıp bakıp duruyorum. Muhatabı Bülent Ersoy olanın… Gerisini siz düşünün.

(Haberturk.com 28.02.2008)