Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Başbakan dalgasını geçiyor

Başbakan Erdoğan’ın keyfi yerindeyse dalgasını geçmek gibi bir huyu var. Bunu fark ettiyseniz keyifli, keyifsiz anlarını hemen anlayabilirsiniz.
İletişimde hüner satır aralarından gerçeği yakalamaktır. Hünerliyseniz gerçeğin satır arasında çırılçıplak durduğunu görürsünüz.
İki gün önce Başbakanın AKP yerel yönetimler kadın kolları toplantısında keyfi yerinde olmalıydı ki iyiden iyiye dalgasını geçiyordu.
Üçer çocuk yapmanın faydalarından söz etti önce. Çocuğu veren Allah rızkını da verirmiş, öyle dedi. Bizimki kaderci bir başbakan olduğundan konuşmasının bu kısmı dalga değil, son derece ciddiydi.
Ama iş söylediğini kanıtlamaya gelince durum değişti. Efendim Allah’ın doğan çocuğun rıskını vermesine kanıt Erdoğan’ın dört çocuğuymuş. Bir sigorta emeklisi olduğu halde çocuklarını yetiştirebilmiş.
O dalga geçiyordu ama koca salon dalganın farkında olmadan ciddi ciddi alkıştan inliyordu.
Büyük olasılık Başbakan için çocuk kavramı kendi dört çocuğundan ibaretti. Ülkenin geri kalan çocuklarına ne olduğu önemsizdi.
Üstelik kendi çocuklarının rıskını da eş-dostunun verdiğini unutmuştu herhalde. El alem okutmamış mıydı Başbakanın çocuklarını yaban ellerde?
Kendi söylediğini kendisi de ciddiye almayacak kadar keyifliydi Başbakan.
Onun keyifli halini izlerken düşünmeye başladım. Acaba keyfini düzelten neydi?
Özel yaşamında sevinçli bir durum mu vardı?
Ekonomide her şey yolunda gidiyor olabilir miydi?
Milli gelirimiz kağıt üzerinde değil de gerçekten artmış olabilir miydi?
Derin uykudaki AB meselesi, yüzünde bir umut ve gülücükle uykusundan mı uyandı?
Terör bitti, her şey yoluna girdi de kimsenin haberi mi yok?
Hiç birisi.
Başbakanın keyfi neden bu kadar yerinde peki?
Tarihimizde benzeri olmayan şekilde milliyetçi MHP, ulusalcı CHP ile TSK’nın yaşadıkları polemik ve gerilim mi?
Bulduğum tek mantıklı gerekçe bu.

BU PROGRAMI KAÇIRMAYIN

Yok öyle benden magazin programı önerisi beklemezsiniz. Yarışma vs. de öneremem, çünkü izlemem.
Televizyonla ilişkim haberler ve sinema izlemekten öteye gitmez.
Geçen cumartesi saat 21.30 civarı. Canım sıkılmış, zapping seyahetine çıkmıştım ki TRT-2’de iki genç adamı delicesine koşarken yakaladım.
Nereye, neden koşuyorlar anlamak için orada kaldım.
Anlayınca da hemen babamı arayıp TRT-2’yi açmasını söyledim. Zaten orayı izlediğini söyledi. Annem babamdan kaptı telefonu. “Ooo ben geçen hafta da izledim” demez mi?
Aynı anda annem (ki en büyük zevki dizi film ve yarışma izlemektir), babam (ki en büyük zevki Fransız kanalı Tv5’i izlemektir) ve ben.
Biz üçümüz de ayrı yerlerde, “Keşif Tutkusu”nu izliyorduk. Türkiye’nin tarihi ve turistik yerleriyle izleyiciye kamera ziyafeti çeken sıra dışı bir belgesel.
Yurt dışında benzerleri vardır belki, belki de tamamen özgün. Anneme yarışma hissini, babama seyahat zevkini verebiliyordu.
İki kişiye sunucu tarafından bir tarihi eserin nitelikleri veriliyor. 45 dakikada o eseri bulundukları bölgede bulmaları isteniyor.
Onlar koşar adam ipuçlarını izleyerek hedefi bulmaya çalışırken onlarla birlikte o bölgeyi biz de geziyoruz koşarak.
Bu hafta Side’yi keşfettik yeniden. Tiyatrosuyla, hamamıyla ve kenger otuyla…
Yapım ekibini tanımak için jeneriği bekledim. Bir tek yapımcı Bora Akanel’in adını yakalayabildim.
Böyle bir program turizm ve seyahat şirketlerinin sponsorluğunu hak ediyor bence.
Türkiye’yi seviyorsanız, gezmeyi seviyorsanız bu program size göre.

AKLIMDA KALAN

Susmayı öğrenemiyor oluşumuz: İnsanlara konuşmayı öğretebilirsiniz. Türlü yollar, teknikleri var. Güzel konuşma kursları da var, hem de her yerde. Ama susmayı öğretemezsiniz. Deneyin. Kendiniz dahil başaramadığınızı göreceksiniz. Oysa “Söz gümüşse sükut altındır”, “İnsanoğlu şişirilmiş tuluma benzer, ağzını açınca söner”, “Konuşmadan önce dilini ağzında yedi kez çevir”, “Ağır ol, molla desinler” hepsi susmanın değeri üzerine. Hepsi de deneyimlerle biçimlenmiş. Belki sizin de bildiğiniz başka sözler var susma üzerine. Yine de olmuyor işte. Susması gerekenler bir türlü susmuyor. Hadi bir de siz deneyin kaç saat konuşmadan durabileceksiniz bakalım.

(Haberturk.com 10.03.2008)