Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

"Bu bir mucizedir!"

“Ne zaman, nereye, hangi birliklerle ve ne kadar süre için olacağı Aralık 2007’de belirlenmişti.”
“Operasyon öncesinde birliklerimiz, 3 bin metre yükseklikte, eksi 29 derecede sürekli eğitim yaptılar.”
“Operasyon boyunca, 8 gün ve gece süresince 16-17 saat uyuma ve dinlenmeyle görev yaptılar.” (Günde 2 saat dinlenme demek bu.)
“Bu operasyonu birliklerimiz, hiçbir idari zaiyat vermeden tamamlamışlardır.”
“Operasyon büyük ölçüde gece süresince ve tamamen yaya olarak ve özel taktikler uygulanarak icra edilmiştir.”
“Bölgedeki teröristlerin %70’i etkisiz hale getirilmiştir.”
“Aslında bu operasyon biraz da mucizedir.”
Bu cümleleri Kara Kuvvetleri Komutanı Org. İlker Başbuğ, KKTC’yi ziyareti sonrasındaki basın toplantısında söyledi.
“Bu bir mucizedir” demek yerine “Aslında bu biraz da mucizedir” demiş, Org. Başbuğ’da var olduğunu bildiğimiz tevazuyla.
Operasyonun hakkını iade eden sözler medyada, “Barroso’ya mesaj mı veriyor” tartışmalarının gölgesinde kaldı.
Şubat sonunda Irak’ın kuzeyinde gerçekleşen operasyondaki başka ayrıntılara ise hiç sıra gelmedi.
Mesela sırtlarındaki 40 kilo yük arasında bulunan gıda malzemelerinin bir kısmını bırakıp, yerine yedek çamaşır koyan komandolar vardı.
O soğukta ıslansalar sorun, terleseler sorundu. Yedek giysiye yer açmak için yemeklerinden vazgeçenler hiç konuşulmadı.
Taşıdıkları malzemeler ikmalsiz 8 gün kalmalarına yeterliydi. Sıcak koltuklarında oturup “Neden daha uzun sürede orada kalmadılar?” ahkamını kesenlere cevap buydu. Değil orada uzun süre kalmak, bir gün daha kalacak malzemeleri yoktu yanlarında.
Başladığı günden, biteceği gün belliydi. Bunları konuşmaya hiç sıra gelmedi.
Dahası operasyon birliklerinin geri çekilmesi üçüncü günde nasıl duyulduysa başlaması da öyle geç duyulmuştu.
Asker açıklayıncaya kadar medya operasyonun başladığından habersizdi. Çekilmenin üçüncü gününde Zebari açıklamasa yine duymayacaklardı.
Medyanın haber atlamadaki suçluluğu “ABD çekil dedi çekildik” sözleri arasında akıllara bile gelmedi.
Gazetecinin haberle ilişkisi çoktandır sizlere ömür zaten.
KKTC’deki açıklamaya medyanın ilgisizliğine bakılırsa yukarıdaki bilgiler daha önce açıklansa da sonuç değişmeyecekti sanki. Orada ABD’nin, uluslararası kamuoyunun, terör örgütünün fark ettiği bir mucize gerçekleşti ama bizimkiler fark etmemekte kararlı.
Ne demişler: 'Kimse, görmek istemeyenler kadar kör değildir'.

İLHAN SELÇUK BY-PASS OLUYOR, YA MEDYA?

Bugün İlhan Selçuk’un kalp damarı değiştiriliyor. Selçuk, gazeteciliğin günümüzdeki simge ismi.
Yanlış anlamayın. Simgeliğinin çok sevilmesiyle, onaylanan biri olmasıyla ilgisi yok.
Selçuk’un simgeliği, küçük zigzaglarını saymazsak düşüncelerinden “u” dönüşü yapmadan ileri yaşına rağmen fiilen gazetecilik yapmasından geliyor.
Üstelik medyada herkesin sevdiği bir gazeteci adı vermek zaten imkansız. Herkesin sevdiği hiç kimse olmadığından hiç kimsenin de herkes kavramı yoktur medyada.
Herkes hiç kimseyi sevmez bir haldedir. Dahası hiç kimseyi sevmemek matah bir iş sayılır.
Köşeler birbirine kan kusan, kan kustuğu yazara ardından methiyeler düzen yazarlarla doludur. Ne kadar dengesizlik o kadar maharet kabul edilir.
Çoğu zaman kanalizasyona benzer kokular gelir köşelerin önemli bir kısmından.
Brütüs’lerin çokluğundan kimse Brütüs’leri ciddiye almaz. Üstelik bir de her Brütüs kendisini alemin Sezar’ı sanır. Derin komedi budur.
En yoğun iş değiştirme, işe alma, işten atılma medyadadır. Bir zamanların “Öyle bir haber yakalamalıyım ki iyi gazeteci olduğumu herkes görmeli” kaygısının yerini “Kime yakın olsam da beni taşısa” kaygısı almıştır.
İş değiştirme çok olunca işe, arkadaşa, masaya bağlılık kalmaz. Sadakat en ucuz kavramdır.
Her şeyden vazgeçilebilir karşılığında ne alınacağına göre.
Bir kısım medya mensubu için oturduğu sandalye gibi dostluklar da iğretidir. Bugün vardır, yarın yoktur. Çabuk ikame edilir.
Her dostluk tedirgindir. En dostane muhabbetler “Bu beni satar mı?” sorusunun gölgesinde yapılır.
Hem en gerçek dost olup, hem de dostlukları pamuk ipliğine bağlı tuhaf bir ilişkiyi başarabilirler. Çabuk dost olurlar, çabuk da düşman.
“Herkes dostumdur” sözünü sık kullanmaları, kimsenin dostları olmadığı anlaşılmasın diyedir.
Medyamızın ateşi epey yüksek, hareketleri dengesizdir. Bedeninde hızla yayılan tedavisi imkansız bir virüs bulunmaktadır.
Acilen bir ameliyat da medyaya gerektir..

AKLIMDA KALAN

“Gelinler” filminden çarpıcı bir söz: Pantelis Voulgaris’in “Gelinler”i dün akşam TV8’de yayınlandı. Bol festival ödüllü filmi vizyondayken kaçırmıştım. Kaçırmak da değil aslında. Festival filmlerini sevemedim bir türlü. Bunalımlı insanların bunalımlı filmleri gibi gelir bana. Bir de bol ödüllüsünü kaldıramazdım. Ama yanılmışım. “Gelinler” müthiş bir filmmiş. Evlenmek üzere bir gemiye doldurulmuş 700 gelin adayının öyküsü. Gelinlerden birinin söylediği şu sözü unutmak zor: “Sevdiğini unutmamak ceza değildir. Ceza onu unutmak olurdu.” Sevdiğimizi unutmak ve unutmamak ikileminden hangisinden yana olmak gerekir ki? Aklımda kalanlar arasında Trabzon camilerinde ezan yerine Zeki Müren şarkısının yayınlanması da vardı. Ne hoş bir espriydi.

(Haberturk.com 14.04.2008)