Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

“Kimse bana senin kadar iyi gelmiyor...”

Arada sırada size Fakültede verdiğim derslerden söz etmeliyim. “Başlıkla ne alakası var?” diyeceksiniz ama var bir alakası.
İş, siyaset, aşk dünyasında iletişime dair ne varsa, derste ya ben gündeme getiriyorum ya da öğrencilerim. Sonra üzerine tartışıyoruz.
Her hafta dersin bir bölümü somut konular üzerinde tartışmaya ayrılıyor.
Yaşamla dersi birbirine bağlayan bu yöntemden öğrenciler memnun. Derse katılım artıyor. Sınav sonrasındaki hafta kendilerine tatil verip dersleri asarken bu derse neredeyse tam sayıyla katılıyorlar.
Önceki haftaların birinde “Seni seviyorum” sözcüklerini kullanmadan nasıl “Seni seviyorum” anlamı oluşturulabilir üzerine konuşmuştuk. Bu tür konulara dikkatleri daha açık oluyor.
Komik yanıtlar bolcaydı, çok gülmüştük. Siz de deneyin, eğlenceli olabilir.
Bu hafta bir seni seviyorum deme biçimi olarak ortaya bir cümle attım:
“Kimse bana senin kadar iyi gelmiyor.”
Bu sözü bir Hollywood filminde, iki sevgilinin ayrılık konuşması sırasında fonda çalan bir şarkıda duymuştum.
Başroldeki kız az önce ayrılmak istediğini söylediği adamla bu şarkıyı duyunca barışıvermişti.
Oysa adam kadını aldatmıştı.
Oysa adam kadına yalan söylemişti.
Oysa kadının adama olan güveni fena sarsılmıştı…
Yine de “Kimse bana senin kadar iyi gelmiyor” düşüncesi tüm sorunları çözmeye yetmişti.
Hep öyledir. Güzel anlamı olan sözcükler, kötü anlamlı olanları eritiverir.
Kız öğrenciler bu aşk cümlesine bayıldı. “Çok güzel” diye mırıldandı bir kısmı.
“Keşke ben de böyle bir cümle yazabilsem” diyenler oldu. “Keşke ben de böyle bir cümle duyabilsem” diyenler de.
Erkekler sessizdi. Yine de yüzlerinde bir gülümseme belirmişti.
İçlerinden biri (ki onun adı Mert) “Nasıl yani hocam” dedi “Ihlamur gibi bir şey mi bu?”
Mert’in sözleri sınıfta soğuk bir duş etkisi yarattı. Bu etki kısa sürdü ve kız öğrenciler Mert’in gelecekte yaşayabileceği duygusal fiyaskoları önlemek için onu acilen terapiye almaya karar verdiler.
Mert ise dümdüz düşündüğü için neredeyse ödüllendirilmiş olmanın keyfini yaşadı.
“Kimse bana senin kadar iyi gelmiyor” sözleriyle barışan bir kadın ve adam. Çok kırmış, kırılmışken affedilen, affeden sevgililer.
Hayat da çok farklı değil aslında.
Bir aşktan, bir beraberlikten umut kesmek doğru değil.
Eğer iki taraf da yeterince ve yürekten emek vermişse, birliktelikleri “Bitti” dendiği için bitmez. Belki bir mesafe gerekir, biraz uzaklaşmak.
Sonra doğru zamanda söylenmiş bir söz, uyuyan güzelin dudaklarına kondurulan hayat öpücüğüne dönüşüverir.
Sevdiğinizden ansızın duyacağınız bir hoş söz, yaz ortasına yağan yağmur gibidir. Kollarınızı açıp altında durmak isteyebilirsiniz.
Gücünü derin bir sevgiden, özlemden, içtenlikten alan sözler varsa dilinizin ucunda söylemelisiniz. Ama doğru zamanda…
Onsuz kendinizi eksik hissediyorsanız çekinmeden: “Kimse bana senin kadar iyi gelmiyor” diyebilirsiniz.
Ya da özlemişseniz çok, “Burnumda tütüyorsun” demeye kim dayanabilir?
Ya da kırılmışsanız: “Canımın çekirdeğinde diken var” (Bedri Rahmi’ye saygıyla) deseniz acınızı anlatamaz mısınız?
Sözcükler büyülüdür. Onlarla bir yüreği de, dünyayı da yönetebilirsiniz. (Onlarla bir yüreği de, dünyayı da yıkabildiğiniz gibi.) Yeter ki büyü kasesine hangi sözcükten ne kadar koyacağınızı bilin.
Yeter ki, o kaseye güzel sevmeyi, derin sevmeyi, örselemeden sevmeyi, yüreğinizi de ekleyin..
Sizin de öyle yastık altında gizlediğiniz büyülü sözleriniz vardır mutlaka. Var mı?

AKLIMDA KALAN

Galatasaray yöneticilerinin çelişkisi: Futbol kulüpleri ne çekerse kulüp yöneticilerinin çenelerinden çeker. Yöneticiler çenelerini tutmayı bir bilseler esas işlerine yoğunlaşabilecekler. Ama bilen bilir, kulüp yönetimine aday olanları güdüleyen “konuşma arzusu”dur. Bakın Aziz Yıldırım’a. Bir zamanlar nereye baksanız Aziz Bey’in üst perdeden sözlerine rastlardınız. Ne zaman ki az konuşmanın erdemini kavradı, Fenerbahçe rahatladı. Galatasaray yöneticileri futbolculara “Çenenizi tutun” uyarısı yapmış. Uyarının asıl ve acil muhatabı kendileri olmalı. Onlar susabilse de gollerin sesi duyulabilse. Tamam, söz de şovun bir parçası ama önce söz söylemeyi hak etmek gerekmez mi?

(Haberturk.com 18.04.2008)