Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

"Ben inançlı bir insanım..."

Son zamanlarda bu cümleyi sık duyar, sık okur olduk: “Ben inançlı bir insanım”.
Bu cümleyi kullananların iki gruptan birine ait oldukları dikkat çekiyor: Ya AKP döneminde köşeyi dönenler grubundan oluyorlar ya da AKP’ye yaranmak için gülücük gösterenler grubundan.
“Ben inançlı bir insanım” diyorsa biri “dindarım”, “İslamcıyım” tanımlarından kaçıyor aslında.
Dindarlığın ve İslamcılığın katılığıyla anılmak istemiyorlar. Ama dindar ve İslamcıyım demeden dindar ve İslamcı imajına bürünüyorlar.
Pragmatistler kısaca. Hem dindarlarla iyi geçinmek hem de “laikçi”lerle bozuşmak istemiyorlar.
“Ben inançlı bir insanım” cümlesi o kadar da masum değil düşündüğünüzde. İnançlı olduğunu söyleyerek inançsız bir “ötekiler” grubu varsayıyorlar; Biz inançlılar ve onlar inançsızlar.
İnançsız olmak mümkün mü peki? Değil. Öyleyse “inançsız ötekiler” grubu nasıl olabiliyor? Gerçekte imkansız ama zihinde yaratılıyor.
Her kim ki, “Ben inançlı bir insanım” cümlesini kuruyorsa aklımdan “Eee, ne var? Ben de” demek geçiyor. “Ben de inançlı bir insanım ama dünyaya aynı yerden bakmıyoruz nedense.”
Kendime inanıyorum en başta. İnançlarımın en somut olanı. Yaratıcı olabiliyorum, yıkıcı olabiliyorum. Yok edebiliyorum, var edebiliyorum.
Sonra aşka inanıyorum. İnançlarımın en yorucu olanı. Yüreğimizi bir okyanus gibi sarabilmesine, bir çöl gibi kurutabilmesine.
Ölüme inanıyorum. İnançlarımın en imkansız olanı. Yaşamımızın sonuna bir mıh gibi nokta koyabilmesine. Tıbbın yalnızca ölüm nedenlerimizi değiştirip ölme gerçeğini değiştirememesinin yalancılığını tutuyorum aklımda.
İyiliğe inanıyorum. İnançlarımın en çelimsiz olanı. İyiliğin üretebilme becerisine.
Kötülüğe de inanıyorum. İnançlarımın en sevimsiz olanı. Kötülüğün çürütücü gücüne..
Çocuklara inanıyorum. İnançlarımın en masum olanı. Saf ve açık yürekliliklerine. Masum ve örselenebilir olduklarına..
Yaşamın dengesine inanıyorum. İnançlarımın en zor olanı. Mutluluklar kadar mutsuzlukların olacağına. Ağladığımız kadar gülebileceğimize.
İnsana inanıyorum. İnançlarımın en karmaşık olanı. Hem doğurgan ve şefkatli bir kadın hem de koruyucu ve savaşçı bir erkek olabilmesine.
Ben inançlı bir insanım, herkes gibi ve herkes kadar…

ABDÜLLATİF ŞENER HOCA'NIN DİKKATİNE

Sayın Hocam belli ki birileri, karizmatik liderlerin demokrasiler için modasının geçtiğine inandırmış sizi. İnanmayınız.
Karizmatik liderliğin ömrünün bittiğine, moda ve geçerli olanın takım oyunu olduğunu söyleyenlere hiç aldırmayınız.
Eğer bir partinin liderliğine soyunmuşsanız, iki grubun sizi gaza getirmesine asla izin vermeyiniz: Gazeteciler ve etrafınızı saran kalabalıklar.
Gazeteciler haber kaynağıyla aralarında olması gereken mesafeyi kaybettikleri günden bu yana nesnel, objektif olma becerilerini de kaybettiler.
Kalabalıklar ise olsa olsa gözünüze inen bir perde işlevi görürler. Son söyleşilerinizin birinde dediniz ki; “ Çok sayıda ziyaretçi ve telefon var. Çok fazla davet var. Bunları ben organize etmiyorum. Kalabalıklar karşılıyor.”
Eğer bir siyasetçi bu ruh haline girmişse sonu iyi gelmez bilesiniz. Öyle durumlar için hatırlatmak istediğim klasik bir fıkra var: Hoca ve fillerle ilgili olan.
Sevgili okur bu fıkrayı bilenler bilmeyenlere anlatsın.

AKLIMDA KALAN

Cola Turka’nın takımları destekleyen reklamları: Daha önce Fenerbahçe için gerçekleştirdiği destek reklamlarını Cola Turka bu kez Galatasaray için yapmış. Bu reklam filmi de “Tarafız tarafındayız ve sen neredeysen biz de oradayız” sloganıyla bitiyor. Bu konumlamayı en genel çerçevede anlamak mümkün. Ancak bir markanın konumlaması önce o markaya bir karakter kazandırmakla olur. Karakter kazandırmak da her başarılı takımın ardından “Sen nerdeysen biz oradayız” diye koşmakla olmaz. Marka karakterlerini insan karakteri gibi düşünmek gerekir. Her gördüğüne yaranmacı bir karaktere ısınmak pek öyle mümkün değildir. Cola Turka bu tutumuyla büyük emekle oluşturduğu markayı yaralıyor.

(Haberturk.com 14.05.2008)