Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Ahmet Hakan'ın Chanel elbise borcu...

Üç gün önce Mehmet Ali Bayar’la konuşuyorduk. Yeniden hareketlenen DP-Anavatan birleşmesi (birleşememesi) hakkında. Bayar’ın o konuda söylediklerini sonra yazacağım.
Sohbetin bir yerinde dedi ki “Sizin bundan iki yıl kadar önce bir Mehmet Ağar analiziniz vardı, hiç unutmadım.”
Ağar’ın siyasette neden başarısız olacağını yazdığım yazıyı hatırlattı. Yazdıklarım aylar sonra gerçek olmuştu çünkü.
Ağar konusu, siyasette olacaklara dair girdiğim ve kazandığım iddiaların bir kısmını hatırlattı.
2006 ortalarında yani, “Kardeşim Abdullah Gül” sunumu yapılıp, cumhurbaşkanı adayının açıklandığı 24 Nisan 2007’den bir yıl önce, “Erdoğan cumhurbaşkanı adayı olmayacak” demiştim.
Herkes olacak, olmayacak falları açarken söylemekle kalmamış bir de büyük iddialara girmiştim.
Kimlerle mi?
Mesela en şöhretli köşe yazarlarımızdan Ahmet Hakan’la. Ahmet, “Erdoğan aday olacak” demişti, ben “Olmayacak.”
Ahmet kazanırsa ona istediği gömleği alacaktım. Ben kazanırsam o da bana Chanel marka siyah bir elbise.
Bahis oranı adil değildi ama herkesin kazancına göreydi.
Ben kazandım ama Ahmet Hakan bana elbiseyi almadı. Canı sağ olsun.
Kazandığım liste uzundu.
Erdoğan’a çok yakın bir AKP kurucusu, ben kazanırsam Paris’te bir hafta tatilimi karşılayacaktı. O kazanırsa ben ne yapacaktım unuttum.
Erdoğan’ın danışmanlarının birinden bir ayakkabı kazandım.
Bahse girenler sözlerini tutsalardı gardırop da, tatil de tamamdı anlayacağınız.
Gül’ün adaylığı açıklandığında, kazandığım bahis listesini gazetedeki köşeme koymaya karar vermiştim.
Kaybedenlere bunun haberini saldığımda, adlarını yazmamam koşuluyla borçlarını ikiyle çarparak ödeyeceklerine söz verdiler.
Hiç biri sözlerini tutmadı.
Ağar ve Mumcu Dedeman Oteli’nde el sıkışıp kutlama yaptıkları gün “Bu birleşme bozulacak” dediğimde, arkadaşlarım pek çokları gibi, “Kamuoyuna açıkladılar, bu saatten sonra mümkün değil” demişlerdi.
Onlarla girdiğim iddiadan kazandıklarım şimdi kütüphanemde duruyor; Pentagon üzerine birkaç kitap.
Daha onlarca örnek var haklı çıktığım. Siyasi kehanetler değil, sağlam öngörüde bulunabilme becerisi demek daha doğru.
İletişim eğitimiyle siyaset bilimi doktorasının karışımından süzülen süreç analizi ve satır arası okuma işi.
Siyaset belirli bir mesafeden bakınca okumaya niyeti olan herkes için açık ve okunaklı bir kitap aslında.
Şimdi geldik "AKP kapanacak mı, kapanmayacak mı?" meselesine…
Fikrimi söylemeyeceğim. Ama elbette kendi çevremde bu konuda da iddialara girmedim dersem, yalan olur.

HERKESİN BAŞARISIZLIĞI KENDİNE…

Baykal, Tuncay Özkan’ın suçlayıcı sözlerine “Kimse kendi başarısızlığını CHP’ye mal etmesin” şeklinde yanıt vermiş.
Duyunca ekledim: “CHP de kendi başarısızlığını AKP’ye mal etmesin!”
22 Temmuz sonrası öyle yapmışlardı ya.
Denk düştü. Bu hafta öğrencilerimle “Bir şeyi başarmak, neden başaramadığını açıklamaktan daha kolaydır” konusunun etrafında dolaştık.
“Başarı bizim kazandığımız, başarısızlık ise başkalarının neden olduğu bir şey” diyerek yaşama bakanların başarısız olması kaçınılmaz.
Başarısızlıkta kendimizi suçlamak kendimize sunduğumuz bir lüks aslında. Kendimizi değiştirmek başkalarını değiştirmekten daha kolay olduğu için.

BU ÜLKENİN GELECEĞİ YOK

Dün yanlarından geçerken bir adamın diğerine “Bu ülkenin geleceği yok” dediğini duydum.
Düşündüm, haklıydı.
Hiçbir gelecek planı, hiçbir uzun odaklı stratejisi yoktu memleketimin. Bu ülkenin “gelecek” kavramı yoktu.
Geçenlerde General Electric’in CEO’su da İstanbul’da “Ülkenizde her şey iyi, güzel de uzun dönemli strateji yok” dememiş miydi? Elin oğlu görüyor.
Günü yaşayan, “an”ı tüketen bir ülke burası.
Burası “şimdi”lerin ülkesi… (Reklam sloganı olarak patentlidir.)
O nedenle cazip, o nedenle heyecanlı…

RTÜK PETEK DİNÇÖZ’Ü SUNAR!

Tuhaf bir başlık değil mi? Ama öyle. RTÜK yani Radyo Televizyon Üst Kurulu konser düzenliyor. Gerekçesi 19 Mayıs Gençlik ve Spor Şöleni.
Böylesi ancak Türkiye’de olur denecek türden. Radyo ve televizyonları denetleme işlevi olan bir kurum halk konserleri düzenliyor.
Sanatçılar: Petek Dinçöz ve Kutsi.
Neden bir denetleme kurumu konser düzenler anlamak güç. Bir denetleme kurumu, halka şirin görünme kaygısına neden kapılır?
Belki de RTÜK Başkanı'nın sıcak kanlı, iletişim yanlısı olmasının bir etkisi vardır. Yine de RTÜK bu konuda beni aydınlatırsa sevineceğim.

HAYRÜNNİSA HANIM’IN KADEHİ…

Hayrünnisa Hanım’da bir şey beni hep rahatsız etmiştir.
Yok, türbanı değil. Beni neyin rahatsız ettiğini bir türlü bulamıyordum.
Köşk’teki son yemekte herkes Hayrünnisa Hanım'ın kıyafetinin ne kadar şık olduğundan bahsederken bile ben o beni rahatsız eden şeyi arar olmuştum.
Nihayet buldum!
Hürriyet’teki kadeh kaldırma fotoğrafında yakaladım. Hanımefendi'nin kadehi tutan parmaklarının kadehi kavrayışında gizliydi aradığım.
Sanki su bardağı tutar gibiydi ya da birisi “Şunu biraz tutuver” demiş gibi emanetçi bir tutuş.
Zarafet eksikti. Hani o herkeste, ya var ya yok olan, kiminde zorlamayla iğreti duran zarafet. Bana göre bir kadında en gerekli şey.

AKLIMDA KALAN

Reşat Nuri’nin Çalıkuşu’ndan bir bölüm: Lübnanlı yönetmen Nadine Labaki’nin vizyondaki filminin adı “Karamel”. (Sırf kadınlar üzerine olmasaydı gidip görmek isterdim.) Filmin adını gördüğümde aklıma Reşat Nuri’nin unutulmaz kitabı Çalıkuşu’ndan bir bölüm geliverdi. O bölümü kitaptan bulup buraya yazmak yerine aklımda kaldığı gibi aktarayım: Feride yatılı okuldadır. Platonik aşkın en unutulmaz karakterlerinden Kâmran onu ziyarete gelir. Elinde bir kutu karamelayla. Feride karamelalardan birini hınzırca ağzına atıverir. Kârman, Feride’nin ağzına aldığı karamelayı ister. Kitabın o bölümündeki betimleme ilk gençlik yıllarımızın en erotik sahnelerinden biriydi. Halâ da o betimlemedeki erotizmin dozunu bayağılaşmadan o düzeyde tutan başka bir betimlemeye ne bir filmde ne de bir kitapta rastlamadım.

(Haberturk.com 16.05.2008)