Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Bu iletişimsizlik kabul edilemez!

Durum pek normal görünmüyor. Normal dışılık iyiden iyiye gözle görülür, somut bir hal aldı.
Devleti temsil eden kurumlar kamuoyuna açıklama yapmak ihtiyacı hissediyorlar. Gün geçmiyor ki bildirilmeyelim.
Muhatap kamuoyu görünüyor ama hedef Hükümet.
Bir tür kızım sana söylüyorum gelinim sen anla durumu.
27 Nisan’da askerlerin bildirisi.
Muhatap kim? Kamuoyu.
Hedef kim? Hükümet.
Hükümet hemen yanıt verdi: “Bu bildiri kabul edilemez!”
21 Mayıs 2008’de Yargıtay Başkanlar Kurulu’nun bildirisi.
Muhatap kim? Kamuoyu.
Hedef kim? Hükümet.
Hükümetten hemen yanıt geldi: “Bu bildiri de kabul edilemez!”
Cemil Çiçek Hükümetin yanıtını kaleme almada da, gazeteciler önünde okumada da iyiden iyiye ustalaştı. Arkadan yaklaşıp omzuna şaka yollu dokunsanız otomatiğe bağlanmış gibi cebinden kağıdı çıkarıp okuyacak sanki.
Anlaşılan o ki Hükümet, her an nereden geleceği belli olmayan bildirileri teyakkuzda bekliyor.
Demokrasiler için bu ruh hali iyiye alamet değil.
Bir de haftanın her günü Başbakan konuşuyor.
Muhatap kim? Kamuoyu.
Hedef kim? Kurumlar.
Kamuoyunu çıkarın aradan, ortada çıt yok. Kurumlar arası iletişimsizlik derin bir psikolojik sorun.
Gerilim ortamında kamuoyundan pay kapma yarışı nafile bir yarıştır oysa. Kargaşada kamuoyu önce dona kalır, sonra… Sonrası kimseye yarar getirmez.
Kamuoyunu gerilimin mücadele alanı haline getirmek tehlikeli.

TURKCELL’DE TELEFON NUMARANI VERMEZSEN KONTÖRÜ UNUT

Bir okurumdan gelen e-postada yer alan sorunu aktarmak istiyorum. Sorun yaygın.
Okurum kontörlü telefon kullanıyormuş. Ve her kontör alışverişi bir ızdıraba dönmüş.
“Hangi Turkcell’e gitsem aynı şey. Paramı uzatıyorum, kontör kartı istiyorum. Yok diyorlar. Numaramı söylersem yükleyebilirlermiş. Ben de herkesin içinde bana özel bir telefon numarasını söylemek istemediğimi, yalnızca kontör kartı istediğimi söylüyorum.”
Okurum soruyor:
“Dün tüm gün hiçbir Turkcell Shop’ta kontör kartı bulamadım. Para veriyorum kart alamıyorum. Böyle saçmalık olur mu?”
E-postayı bir arkadaşıma okudum.
“Aaa, aynı sorun benim de başımda.” Demesin mi?
O da kaç gündür kontörsüzmüş, numarasını vermek istemediğinden.
Ben aylar önce aynı sorun nedeniyle kontörlü hattımı iptal etmiştim.
Bunun nasıl bir pazarlama anlayışı olduğunu bilen biri varsa bize de anlatsın. Turkcell böyle bir soruna nasıl izin verir?
Neden insanlar kendi telefonuna kendisi kontör yükleyemez?
Herkes uluorta cep telefonu numarasını vermek zorunda mıdır?
Mesela mağazalarda ya da otel kayıtlarında neden “cep numaranız” diye tuttururlar? Onlar istiyor ben “vermem” diyorum. Almak zorundalarmış, kayıt için zorunluymuş.
Onlar inat, ben onlardan inat: “Cep telefonu kullanmıyorum. O bölüme çizgi çekiyorum, oldu mu?”
O sırada telefonum çantamda çalmaya başlarsa suçüstü yakalamış gibi dik dik yüzüme bakıyorlar.
“Boş verin, o benim değil annemin telefonu” deyiveriyorum.
Sözün özü memleketimin cep geyiğine kaptırmış olması, cep telefonunun kişiye özel bir araç olduğu gerçeğini değiştirmez.
Öyle her isteyene verme zorunluluğu da olamaz.
Turkcell’in bu pazarlama sorununu acilen çözmesinde yarar var.
Markalar büyüyünce en uç noktada müşteriyle ilişkide gevşemeler başlaması önemli bir risk alanı.
Bu risk alanını fark etmek ve önlemler almak bu rekabet ortamında Turkcell müşterilerini rahatlatacak.

ÖZKÖK’Ü HAFİFE ALMAK

Dünkü yazımın “Aklımda Kalan” köşesinde Ertuğrul Özkök’ün, Ali Babacan’ı ikna yeteneği ve başarısıyla CHP’ye örnek gösterdiğini yazmıştım. Bunu Özkök’e yakıştıramadığımı.
Özkök’ü iyi tanıyan bir gazeteci telefon etti. “Eksik yazmışsın” dedi.
“Özkök’ün Babacan’a övgü dizmesinin nedenini yazmamışsın. Babacan Başbakan olursa diye Ertuğrul Bey yol yapıyor.”
Bu gerekçe benim de aklıma gelmedi değil.
Ancak hem Babacan’ın Başbakanlık söylentisinin bir tür kendi kendine gelin güvey olma durumu olduğuna inandığımdan hem de Özkök’ün herkesçe kolay fark edilecek bir pohpohlamaya girmeyeceğini düşündüğümden bu gerekçeyi aklımdan attım.
Böylesi bir yorum yılların Ertuğrul Özkök’ünü hafife almak olur. Başka bir hesap varsa orasını bilemem.

AKLIMDA KALAN

Emine Erdoğan ile Hayrünisa Gül’ün fotoğrafı: “First Lady” elini Başbakanın eşinin omzuna atıvermiş. Eli omuza atma en çok asker arkadaşı fotoğraflarında rastlanan pozlardandır. Bir de “kankam benim” pozlarından. Bu fotoğraftaki omuza atılmış el, beni iki açıdan çok rahatsız etti. Yok, Hayrünisa Hanımın beden dilindeki “ben senden üstünüm” yorumu nedeniyle rahatsız olmadım. Bu kendi bilecekleri bir şey. Ama bir ülkenin Başbakan ve cumhurbaşkanı eşinden insan biraz daha devlet adabı içinde bir poz bekliyor doğrusu. Rahatsız edici bulduğum diğer şey ise her iki kadının da yüzlerinde maske gibi duran zoraki gülümseme. Olmaz ki, böyle de durulmaz ki…

(Haberturk.com 22.05.2008)