Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Fatih Terim'den Tuğba Özay yapmaya kalkarsanız...

Portekiz’i yenemeyeceğimizi hepimiz biliyorduk. Herkesin bildiği, kimsenin seslendirmediği şey oldu. Yenildik: 2-0.
Beklediğimiz yenilginin mimarı olan Terim durumu açıklamış: “Kendi hatalarımızı yenemiyoruz!”
“Kendi hatalarımız” diye genellemeye çalıştığı şey “kendi hatası” aslında.
Hepimiz öyle değil miyiz?
Kendi hatalarımızı kabul etmekten hoşlanmayız. Karşımızda hatasını kabul eden biri olduğunda onu yücelteceğimize kendimizi bir halt sanırız.
Terim’in kendi hatasının (hatalarının) temeli belli: Kendi egosunu yenememek!
Takımı yanlış oluşturmasından, yanlış taktik vermesinden çok daha önemli bir hata bu.
Her futbol takımının bir lidere gereksinimi vardır.
Lidere gereksinim, kimin hangi mevkide oynayacağını, verilecek taktikleri belirleyecek olmasından kaynaklanmaz.
Lider 11 ayrı dünyalı adamdan bir “takım” yaratmak için gereklidir. Ve o takımı zafere inandırmak için.
Ancak o zaman 11 kişi sahaya 1-0 önde çıkarabilir.
Bu, takımla teknik direktör arasında katı ve yoğun bir konsantrasyon demektir.
Fatih Terim son yıllarda şişkin egosunun baskısından kurtulup bu konsantrasyon düzeyine hiç ulaşamadı.
Boşuna bekledik.
Biz beklerken onun çıkmadığı TV kanalı, yarışma programı, yapmadığı basın toplantısı kalmadı.
Her zaman sözün değeri liderin değerini belirler. Umursamadı.
O kadar ki zaman zaman bir teknik direktör mü, bir şovmen mi karıştırdığım bile oldu.
İki yıl önce Sevgili Balçiçek Pamir’le bir sohbetimizde “Terim’in etrafındakiler ondan Petek Dinçöz yaratmaya çalışıyorlar. Birileri ona teknik direktör olduğunu hatırlatmalı” demiştim.
Balçiçek de saptamamı Sabah’taki köşesine taşımıştı.
Bugünlerde Petek Dinçöz pek ortalarda yok. Ama Terim’de durum değişmiyor. Etrafındakiler bu kez de onu Tuğba Özay gibi görünür kılmaya çalışıyorlar.
Ona “görünürlük” vadedenler bir teknik direktörün yalnızca maç sonuçlarıyla görünür olabileceğinden bihaber olsalar gerek.

“ELVEDA RUMELİ’DEN RAHATSIZ OLUYORUM”

Geçen gün dostlarımın Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen’le yemekte konuştuklarımızı yazmamı tembihlediklerini yazmıştım.
Hayır, yemekte konuşulan ve dostluğuma emanet edilen sıcak siyasete ilişkin konuları “mutlaka yaz” baskılarına rağmen yazmayacağım.
“Yazsana” taleplerine kısmen yanıt vermek için ancak şunu söyleyebilirim: Genel Sekreter Mustafa İsen “Elveda Rumeli” dizisinin adından rahatsız.
Geçen ay Cumhurbaşkanı Gül’le birlikte “Elveda Rumeli”nin setini ziyaret etmişlerdi.
Üstelik kendisi Balkanlarla özel olarak ilgileniyor.
Mustafa Bey, “Türkler hiçbir zaman Rumeli’ye ‘Elveda’ demedi ki. Biz hep Rumeli’de olduk. O nedenle ‘Elveda’ denmesi doğru değil” diyor, “Hatta şimdilerde Balkanlar, Rumeli dizilerle, gezilerle ve müzikle yeniden keşfedilirken elveda demek uygun düşmüyor.”
Son kitabının adını da bu hisle koymayı düşünüyor, bir Rumeli türküsünden esinlenerek: “Varayım Gideyim Urum Eline.”

“ANA-KIZ TÜRBANLIYIZ”

Dün gazetelerde Milli Eğitim Bakanlığı’nın Halkbank’ın desteğiyle başlattığı “Ana-Kız Okuldayız” okuma yazma kampanyasının reklamları vardı.
Yarım sayfa. Yarım sayfanın yarısında türbanlı bir kadın fotoğrafı.
Neresinden tutarsanız elinizde kalıyor.
Reklam ajansı yara alıyor. İçerik ve zamanlama konusunu umursamadan kâr amaçlı bir görüntü sergiledikleri için.
Milli Eğitim Bakanlığı yara alıyor. İçimden bir ses, bu tür gerilimi artırıcı tavırlarla Milli Eğitim Bakanı'nın taammüden Hükümet'e zarar vermek istediğini söylüyor.
Nedenini bulmak zor olmasa gerek.
Halkbank’ın durumu hepten şaşkınlık verici. Çalık kredisi nedeniyle şimşekleri üzerine çekmişken, sürekli sorun yaratan açıklamalarla Genel Müdürü ortalığı karıştırmışken türbanı destekleyen bir kampanyaya destek veriyorlar.
Ya türbanlı görselin kampanyaya verdiği zarara ne demeli? “Tüm zamanların en büyüğü” iddiasını taşıyan kampanya türbanlı (başörtülü bile değil) bir kesime mal ediliyor.
Dahası türbanlıların okuma yazma bilmeyen cahiller olduğu imajına hizmet ediyor.
Bu ülkeyi en iyi anlatan şarkılardan biri “Nerden bakarsan tutarsızlık” bence.

AKLIMDA KALAN

AKP ve Toptan’ın futbol maçı: Anayasa Mahkemesi’nin 9-2 sonuçlanan maçından sonra AKP’nin başlattığı maç garip bir hal aldı. Milletçe ayağına zoraki gelen topu Erdoğan’ın ne yapacağını beklerken, o topu partisinin MYK’sına attı. MYK uzun bir pasla Meclis Başkanı Toptan’a gönderdi. Sandılar ki Toptan atılan topu gole çevirecek. Bir de ne görsünler Toptan da topu getirdiği senato önerisiyle saha dışına atıvermesin mi? Şimdi birinin topu yeniden sahaya sokması gerekecek.

(Haberturk.com 09.06.2008)