Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Paranoyaklara hizmetimdir

Bugün paranoyaklara bir hizmet sunmaya karar verdim. Şart oldu.
Öyle ya, elleri kulaklarında, yürekleri ağızlarında tank sesi bekliyor bir kısmı.
Üstün çabalarımla Genelkurmay Başkanı'nın ve Kuvvet Komutanları'nın randevu defterlerini ele geçirdim.
Orada neler varsa işte yazıyorum:
-Türban kararına red oyu veren 9 Anayasa Mahkemesi üyesi ayrı ayrı kabul edilecek.
(Not: Ziyaretler sırasında ortama karartma uygulaması yapılacak. Kimse bizi görmesin, biz birbirimizi görmesek de olur.)
-Yargıtay ve Danıştay üyeleriyle toplu olarak görüşülecek (fazla zaman almaması için.)
Önemli not: Görüşmeler AKP kapatma davası kararı öncesinde tamamlanmış olacak.
-Hasan Mutlucan yaşıyor mu kontrol edilecek.
-Dinci gazetenin en dinci yazarının özür dilemek ve “Ben aslında sizdenim” açıklaması için talep ettiği gizli görüşme isteği değerlendirilecek. (Not: İleri bir tarihe bırakılabilir.)
-“Teröre darbe operasyonu” siyasete uygulanabilir mi? Tartışmak için subaylarla brifing yapılacak.
-Şehir planı üzerinde medyanın yerleri işaretlenecek. Etrafından tank geçebiliyor mu kontrol edilecek. (Not: Mümkünse hemen.)
Bilmem anlatabildim mi?

CİDDİ BİR İLETİŞİM SORUNU VAR…

Evet bu ülkede siyasetçinin, bürokratın, hukukçunun ciddi iletişim sorunları var.
Son örneği Anayasa Mahkemesi Başkan Vekili Osman Paksüt’ün yaşadıkları.
Paksüt’ün hem “Yargıçlar kararlarıyla konuşur” deyip hem de lafı neden uzattığını hiç anlamadım.
Önemli bir dava sürerken Tenis Kulübü’nde, AKP’den ayrılmış bir siyasetçiyle görüşmek bir iletişim sorunuydu.
Tenis Kulübü… Üye yaş ortalamasını düşündüğümde kendimi ölmeden ölmüş gibi hissettiğim yer.
Hiç anlamam o kasvetli, huzur evi görünümlü yerde arz-ı endam etmenin nasıl bir elitist gösterisi var?
Kara Kuvvetleri Komutanı'yla görüşme konusu medyaya düştüğünde Paksüt’ün inkar etmesi de iletişim sorunudur.
Gazetecileri hafife almamak üniversitede, öğrencilerimin “iletişim yönetimi”nde ilk öğrendikleri şey. Bu yüzden de gazeteciye yalan söylemenin sorunu çözmek yerine büyüttüğünü bilirler.
Hadi diyelim boş bulunuldu, ertesi gün, olay patlayınca yazılı açıklama yapmak yerine soluğu yine Tenis Kulübü’nde almak da iletişim sorunudur.
Tenis Kulübü basın merkezi oldu da benim mi haberim olmadı?
Peki, sözlü açıklama yaparken Bayan Paksüt’ün orada olması neden?
Sözlü açıklama da, eşli açıklama da iletişim sorunudur.
Madem manevi destek eşten gelecek, öyleyse hanımefendi neden kara gözlüklü, moda çekimine uygun giyimli? Bu da bir iletişim sorunu.
Hepsi oldu diyelim, sadece ikisi hatırlanan görüşme sayısı için üç görüşme oldu demek de bir iletişim sorunu.
Evet, bu ülkede iletişim ciddi sorun. Çözümü çok basit oysa, önce susmayı bilmek.
Biliyorum zor, ama öyle…

“TARİHİN ARKA ODASI”

Bu pazar Murat Bardakçı’nın “Tarihin Arka Odası”na takıldım kaldım, Kanal 1’de. Takılınmayacak gibi değildi.
Programın konuğu müthiş bir adam. Yaşlı gençlerden. Güzel güzel anlatıyor.
Dikkat kesildim.
Bardakçı’nın konuğu Turgut Kut’tu ve “Türk kahvesi”nden söz ediyordu.
Benim aklımdan geçirdiğim cümleler Turgut Bey'in ağzından dökülüyordu bir bir.
Bildiğimiz kahveye neden “Türk kahvesi” diyorduk ki? Hem de Türkiye’de.
Eğer farklı bir kahve isteyeceksek onu tanımlamak gerekmez miydi?
Hele ki “az şekerli Türk kahvesi” demek hepten abuk (sözcük benim) değil miydi?
Sanki “az şekerli” başka kahve varmış gibi..
Kendi kavramlarına bu kadar az saygı duymak iç acıtıcıdır.
Turgut Bey’le aynı düşünüyorduk. Keyiflendim onu dinlerken.
Programda Murat Bardakçı’nın o davudi sesiyle okuduğu kahveyle ilgili dörtlük ise hiç aklımdan gitmeyecek;
“Kahvelerim pişti gel,
Köpükleri taştı gel,
İyi günün dostları
Kötü günüm geçti gel…”
Bu güzel dörtlüğü aklıma yerleştirdiği için Sevgili Bardakçı’ya nasıl teşekkür etsem ki…

DİPNOT…

Geçen hafta Fatih Altaylı’nın Atatürk’ü sevmediğini söyleyen konukları çok tartışıldı. Birileri “sanki Atatürk’ün de umurundaydı” dediler. Oysa Atatürk’ün kesin umurunda olurdu. “Milletim nasıl bu hale geldi?” diye sorardı kesin. Neyse dipnotumuz o değil. Bu bahtsız kızların açıklamasından bir hafta önce sohbet ettiğim bir İranlı (güvenliği nedeniyle adını açıklayamam) “Bizde (İran’da) Atatürk’ü sevenler sizdeki sevenlerden çoktur” demişti. “Neden” diye sorduğumda ise yanıtı şöyleydi:
“Vaktinde bizim de bir Atatürk’ümüz olsaydı, bugün bu durumda olmazdık.”

AKLIMDA KALAN

Kızılay’ın 140. Kuruluş Yıldönümünün İstanbul’da kutlanışı: Kızılay nerede? Semti Ankara’da. Genel Merkezi de Ankara’da. 140. Yıldönümünü nerede kutluyor peki? İstanbul’da. Kimler katılıyor? Cumhurbaşkanı, siyasetçiler, bürokratlar. Onlar nerede çalışıyor ve yaşıyorlar? Ankara’da. Öyleyse kutlama neden İstanbul’da? Yanıtı basit. Medya İstanbul’da olduğu için. Ülkeyi kim yönetiyormuş peki? Ankaradakiler. Hadi canım…

(Haberturk.com 16.06.2008)