Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

"Mucize" iyi bir şey değildir!

Aslında başlığım “Biri Fatih Terim’i durdursun” olacaktı. Feci yanılıyor çünkü. Takım kurarken de, iletişim kurarken de.
“Kurma” işinde başarısız. Salt bir ego şeklinde yaptığı basın toplantısı tek sözcükle bir fiyaskosuydu.
Saldırmak, aşağılamak, kızmak için düzenlenmiş özel bir seans gibiydi.
Bir tek ama bir tek özeleştiri yoktu.
O özeleştiri becerisini geliştirmedikçe hangi ülkeye, hangi takıma giderse geri döner.
Geri döner ve kesin bizim federasyonda iş bulur. Adam “Ben her şeyi bilirim” gibi duruyor. Öyle durunca da ötekiler onu “Her şeyi biliyor” sanıyor.
Birileri onu medyadan uzak tutmalı. İletişim yönetmek her fırsatta adamı medya önüne atmak değil ki. Yanlış zamanda medyadan uzak tutmak da var.
Her zafer de ortaya atlamak için fırsat değil.
Üstelik Terim feci yanılıyor. Kibirle ve alayla “Üzgünüm 70. dakikaya kadar yazdıklarınızı atıp yeni yazı yazmak zorunda kaldınız” derken.
Spor yazarlarının çoğu 70.dakikaya kadar yazdıklarını yırtıp yeni bir yazı yazmadı.
70.dakikaya kadar takımın kötü oynatıldığını yine yazdılar. Ama son 20 dakika için “mucize” tanımını eklediler.
Aslında Terim tükürürcesine konuşurken sırıtkan bir ifadeyle dinleyen spor basınımızın içler acısı hali yazılmalıydı ama içim bunu kaldırmıyor.
“Mucize” meselesini yazmak daha iyi.
Dünya basınının yarısı galibiyetimizi “mucize” olarak tanımladı.
“Mucize” imkansız görünen şeylerin gerçekleştiği olağanüstü durumlar için kullanılır.
Bir futbol maçının sonucu mucize olarak tanımlanırsa bu, teknik adam için “Sen bunu yapamadın ama bak doğaüstü güçler başardı” anlamına denk düşer.
Evet maçı doğaüstü güçler kazandırdı. Kim onlar?
Futbolcular…. Hamit..Arda..Nihat…Diğerleri…
Nasıl yaptılar?
Teknik adamlarının kendilerini soktuğu pozisyonlara itiraz ederek.
Nerden mi biliyorum?
Maçın sonunda ter içinde kalmış Arda Turan’ın sıcağı sıcağına, heyecan içinde mikrofona söylediklerinden:
“Devre arasında ağabeylerim dedi ki Arda sen ileri çık, yenilsek de iyi futbol oynayalım.”
Anlaşılan o ki, Terim teknik adam kadrosundaki bir görevli sadece.
70.dakikaya kadar böyle düşünüyordum, sonra da böyle düşünüyorum.

ARDA’DAN BECKHAM OLMAZ…

Arda Turan’dan David Beckham olmaz, çok daha iyisi olur. Marka açısından.
Maç sonrası tüm mütevazılığıyla “Takım oyuncusu olmaya çalışıyorum” dese de o bir star olabilir.
Bir şartla; saha içinde de dışında da çok iyi yönetilmeli.
Bizim “kasaba imaj yapıcıları”ndan uzak tutmak şart. Bir yandan saçıyla başıyla, bir yandan “görünürlük” safsatasıyla uğraşırlarsa Arda da çim sahalara gömülür kısa süre sonra.
Arda’ya önerim büyük paralara transfer olurken, gideceği kulüpten iletişim yönetimiyle tıpkı Beckham’da olduğu gibi uluslararası dev bir iletişim firmasının ilgilenmesini de talep etmeli.
Artık futbolcu topun ardında koşan gariban delikanlı değil. Futbolcu bir ürün ve hele bir de bu ürün iyi ise iyi bir “şöhret yönetimi” de olmazsa olmaz..

BAŞARI DİLERSEN MAHKEMEYE VERİRİM

Ben değil, mahkemeye veren Futbol Federasyonu.
Federasyon “Milli Takım’a başarılar dileriz” reklamı veren her kurumu mahkemeye verecekmiş.
Gerekçesi sponsor haklarını korumak.
Bazı reklam verenler Futbol Federasyonu’ndan reklam aracılığıyla takıma başarı dileme konusunda görüş alıyorlar.
Federasyon yetkilisi “Yaparsanız mahkemeye veririz” diyor, “Sponsorlarımız dışında kimse başarı dileyemez.”
Sponsor haklarını korumak iyi de, yaşanan durum komik.
Peki Akbank sponsor olmadığı halde “Yıldızınız parlasın” ilanını nasıl verdi?
Bu sorunun yanıtı da hazır; “Akbank’ı da mahkemeye vereceğiz, yakında duyarsınız.”
Bu arada Akbank’ın mahkeme işinden haberi yok gibi reklama devam ediyorlar. Ya da Federasyon’u ciddiye almıyorlar.
Muhataplarına iki soru:
1. Ben bir reklam verecek olsam. Ve o reklamda Türk bayrağı üzerine “iyi günde kötü günde X yanınızda” yazsam Federasyon beni mahkemeye verebilir mi?
Doğal olarak ben “Sana ne kardeşim” diyemez miyim?
2. Türkiye-Çek maçı devre arasında “Kayseri Şeker Milli Takıma başarılar diler” reklamları vardı.
Kayseri Şeker de sponsor mu, yoksa Mahkeme celbi beklesinler mi?

SAĞLIK BAKANI ARANIYOR

Melih Gökçek elinde sürahi dolanıyor. Bir yandan da bardağa doldurup içerek hem de.
Siyasetçilerin doğru söylediklerini bu gibi yollarla kanıtlama çabaları kadar gülünç bir siyaset yapma biçimi başka var mıdır bilmiyorum.
Geçenlerde Aksaray Belediye Başkanı da elinde su dolu bardak poz veriyordu.
Şimdi Ankara’da suda arsenik tartışması var.
Su kaynatılırsa kanser riski artıyor söylentisi bir tarafta.
Kaynatılmazsa ishal olma kuşkusu diğer yanda.
Elimizde sürahi, kafamız karışık.
Gökçek’e güvenen suyu içecek, güvenmeyen meçhul.
Üstelik burası başkent. Sağlık Bakanı'nın da yaşadığı yer. Ondan ses yok.

AKLIMDA KALAN

Yunanistan ve Türkiye’nin hükümet-parlamento ayrımı: Türk-Yunan Basın Konferansı tarafından yapılan kamuoyu araştırmasında Türklere ve Yunanlara “İstikrar ve güvenliği hangi kurum sağlıyor?” sorusu sorulmuş. Yunanistan’da %16.2 Hükümet, %40 parlamento yanıtı gelmiş. Fark parlamento lehine %23.8. Türkiye’de ise %14.3 Hükümet, %13.5 Parlamento. Fark neredeyse yok. Aklımdaki soru şu:Halkımızın zihninde Parlamento ve Hükümet imajı aynı şeye denk geliyorsa demokrasinin imajı neye denk geliyor?

(Haberturk.com 18.06.2008)