Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Fethullah Gülen gelir, Cemil İpekçi giderse…

Fethullah Gülen gelir, Cemil İpekçi giderse…

AKP kapatılmış demektir.

Malumunuz eşcinsel muhafazakar modacımız Cemil İpekçi “AKP kapatılırsa beni kimse tutamaz, giderim Hindistan’lara” demiş ya.

Fethullah Gülen’in de terör örgütü kurmadığı anlaşılmış da ülkeye dönüşünün önü açılmış ya.

(Tesadüf bu ya, ABD’nin yeşil kart başvurusunu reddetmesi de Yargıtay onayına denk gelivermiş)

Şimdi…

İpekçi giderse AKP kapatılmıştır.

İpekçi gitti diye neyimiz eksilmiştir bilemem.

Ama Gülen geldi diye değişen şeyler olur siyasette o kesin.

Öyle uzaktan durumu idare etmek kolaydı.

Adınızı üfürdü mü birileri ortaya, üfürüğün muhatapları hizaya duruyordu.

Hangi kurumda, hangi partide kimler ve kaç kişiler bilinmezdi.

Bir anlamda Gülen kadar Gülen’ciler de efsane oluyordu.

İpekçi gider de Gülen gelirse AKP kapatılmış demekti ya…

Yeni kurulacak parti ya da partiler de, Gülenciler (kendilerine Fetullahçılar mı dememizi isterler?) de belli olacak.

Öyle her duruma uyum sağlamaktan güçlerine güç katamayacaklar.

Gülen’in evine girip çıkanlar dımdızlak ortada olacak. Haber getiren haber götüren de öyle.

Ya kendi partilerinde toplanacaklar ya da şimdi olduğu gibi her partiye yuvalanacaklar.

Hangisi olursa olsun Gülen gelince olan Gülencilere olacak

Cemil İpekçi’ye ne olur derseniz…

Çok sürmez birkaç ay sonra yeni kreasyonlarla Hindistan’dan döner.

YENİLSEK DE YENSEK DE KEYİFLİ OLAN ŞEYLER…

Elensek de EURO2008’de emeği geçen herkese teşekkür etmek lazım.

Bir topun (hedefin) peşinde koşmaya ihtiyacımız vardı.

Keyif veren şeylerden söz etmeli.

Dün akşam işlerim bitmediği için maçın ilk 20 dakikasında trafikteydim. Trafikteydim demek alışkanlık olmuş. Ben yoldaydım ama trafik yoktu.

İsterseniz arabayı yola yanlamasına koyun sorun olmazdı, o kadar boş.

Restoranlar kapanmış. Kepenkler inmiş. Kaldırımlar kimsesiz.

Keyif veren şey sessizliğin çöktüğü sokaklar değildi.

O kadar boşken keyfi yok sokağın.

Keyif veren o boşluğun başka yerlerdeki doluluğun izi olması.

Çoğu insan hep birlikte izlediler Türkiye-Almanya maçını.

Birlikte bir şeylere inanmanın keyfiydi hoş olan.

Gol atınca sarılacak, gol yiyince dokunulacak birileriyle bir şeye inanmak, beklemekti keyifli olan.

Maç sırasında iki beyaz gömlekli teknik adamın saha kenarındaki şovunu izlemek de keyifliydi.

İkisinin de gömlek kollarını kıvırmış olması…

Gözlerinin ucuyla sahadaki ekrandan kendilerini kolaçan eden iki adamın gösterisi de keyifliydi.

Maçtan bir gün önce Fatih Terim’in söyledikleri de öyleydi…

“Sözlerimizi tutabildiğimiz ve turnuvanın en heyecan verici takımı olduğumuz için mutluyum. Toprakları içinden pek çok yeteneği yetiştirmiş uluslararası alana çıkarmış verimli bir futbol ülkesi.”

Bir kere Terim mutlu olabiliyormuş, bu keyifli. Rakibiyle ilgili iyi şeyler söyleyebilmesi de, saldırgan olmaması da keyifliydi.

Yenilsek de yensek de…

Yakıp yıkan değil, “ah ben, ah ben size Tanrının lütfuyum” diyen değil, duruşu olan, saygı duyacağımız insanlar kalsın bize.

Keyifli olan çok şey vardı, sonunda yenilmiş olsak da…

AKLIMDA KALAN

Cumhurbaşkanının eylemde varlığı, söylemde yokluğu: Dengir Mir Mehmet Fırat, Atatürk Devrimlerini ABD’de şikayet etti. Olabilir. O siyaset adamı. Görmeme, duymama ve anlamama tavrını benimsemiş olabilir. Ne kadar eleştirsek de siyasi faturası kendisine aittir. İyi de, bulunduğu konumu Atatürk Devrimlerine doğrudan borçlu olan ve Atatürk Devrimlerini korumanın temsilcisi olan Cumhurbaşkanı Gül ağzını açıp da neden bir şey söylemiyor? “Dengir Bey, Dengir bey haddini bil!” demesini beklemiyorum ama “Dengirciğim hiç değilse benim hatırım için lafına sözüne çeki düzen ver” de mi diyemez?

(Haberturk.com 26.06.2008)