Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Terör mesajın kendisidir

4 yıl kadar önce Radikal’de yazdığım bir makalenin başlığı böyleydi: “Terör mesajın kendisidir.”
Bu sav terörün aynı zamanda bir mesajın taşındığı en kötü iletişim kanalı ve en çirkin iletişim yöntemi olduğunu da içerir.
Dün akşam Mahir Kaynak’ı dinlerken aklıma o makalem geldi. Kaynak “ABD Konsolosluğuna yapılan saldırı, ABD’yi koruyan Türk polisi resmini ortaya koyuyor” diyordu.
Saldırı Konsolosluğa değil, onun önündeki polislereydi. İşte mesajın özü.
Temelde ise terör eylemi, terör örgütünün kendi varlığını anlatmanın ve korku, tedirginlik yaratmanın bir yolu olarak işliyor.
Konsolosluk saldırısı hem Türkiye kamuoyuna, hem de devlet yönetimine, içinde bulunulan kaotik durumdan yararlanarak bir tehdit mesajı olarak da işliyor.
ABD’ye ise bölgesel ya da küresel aktörlüğü nedeniyle kanlı bir itiraz mesajı.
Bu mantık çerçevesinde, eylemi yapan kişinin kim olduğunun önemi yok. Daha doğrusu teröristin kim olduğu çok daha geri planda. Eylemi hangi terör örgütü sahiplenirse o terör örgütünün kimliğine ve amaçlarına göre dünkü mesajın kodları açılabilecek.
Terörün korku ve tedirginlik mesajını güçlendiren ise mesajın verildiği ortama hakim olan duygu.
Türkiye’nin tedirgin ve güvensiz günlerden geçiyor oluşu, terörün tedirginlik ve korku yaratma amacına ulaşmasını kolaylaştırıyor.

SİYASET DERSLERİNE KONU OLACAK MERKEZ SAĞ ANALİZİ

Dün Hürriyet’teki köşesinde Özdemir İnce’nin bir merkez sağ analizi vardı. İnce, Anavatan Genel Başkanı Erkan Mumcu’ya yanıt verirken, Türk modernleşmesi üzerinden öyle bir merkez sağ analizi yapmış ki doğrusu son yıllarda bu kadar derin bir siyasi analizi siyaset bilimciler bile yapmamıştı.
Mutlaka okumalısınız.
İnce, Türkiye’nin bugün yaşadığı çıkmazları dönüp dönüp ülkenin kuruluş sürecindeki yönetici elitlerle ilişkilendiren, kendi özeleştirisini yapmayan merkez sağın elinden bu lüksü alıyor.
Üstü örtülü olarak merkez sağın bu kolaycılığını sarsarken, dolaylı yoldan sorumluluğu üstlenmelerini de öneriyor ve bu ülkenin 60 yılında yönetimi elinde bulunduran merkez sağın ciddi bir özeleştiriye girmeden çözüme varılamayacağına vurgu yapıyor.
Yönetici elit/halk ayrışmasında, sağın rolünü halk popülizmine sığınırak (Özdemir İnce bu sözcüklerle söylemiyor ama) yönetici elitlerin iyi yetişmesini ihmal edişiyle açıklıyor. Haklı bir şekilde Nilüfer Göle’ye de dokunduruyor.
Mumcu’nun “meselenin özünü kendi çağdaşlaşmasını kendisi üretemeyenlerin modernleşmeye maruz kalması” gibi katı, radikal sağcıların bile terk ettiği bir savla açıklamasına İnce’nin verdiği yanıtın, üniversitelerin siyaset bilimi derslerinde okutulmasında yarar görüyorum.
Özdemir İnce’nin yazısını okumanızı tavsiye ederken, Erkan Mumcu gibi siyasetin son döneminde çok şey yaşayıp, çok deneyim kazanmış bir siyasetçinin kendisini marjinal bir noktaya doğru itmesine de üzülmüyor değilim.

AKLIMDA KALAN

“Ağlamadan ayrılık olmaz!”: Tarkan sevgilisinden ayrılırken “bizi güzel hatırlayın” demiş. Bugünkü ilişkileri sayfalarca yazsak bu cümle kadar anlatamazdık. Sevgilisini bunca yıl yüreğinin bir parçası olarak değil de gösterinin bir parçası gibi sunma anlayışının dışa vurumu. Tarkan sonra şovuna devam etmiş, ilişkinin (gösterinin) figüranı sevgilisini de yanına alarak. Bugüne kadar çıkardığı en güzel albümündeki bir şarkının sözleri dökülmüş ağzından: “Ağlamadan ayrılık olmaz/hatıralar uslu durmaz/ kalanlar gideni gönlünde taşır/ aşk sevene yük olmaz/biz böyle bilir, böyle yaşarız.” Sözleri yazan haklı, ağlamadan ayrılık olmaz. Önemli olan ağlamanın içe doğru mu, dışa doğru mu olduğu.

(Haberturk.com 10.07.2008)