Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Baktığınız yönü değiştirmek kolay mı?

Festival filmleriyle aram pek hoş değildir. Festival filmi dendiğinde aklıma “bunalım” sözcüğü gelip oturuverir.
Epey bir süre önce bir İran filmi izlemiştim festival çerçevesinde, zoraki olarak. Festival filmlerine olan bakışımı fena sarsmıştı.
Filmin adı “Kirazın Tadı”ydı. Birkaç kez geç saatte de olsa televizyonlarda da yayınlandı.
Çarpıcı bir öyküsü vardı:
Genç bir adam lüks otomobiliyle yol kenarlarında durarak, genç adamlara “Bana ayıracak bir saatine karşılık sana çok para ödeyeceğim” der. Soruyu homoseksüel bir ilişki teklifi sanan gençler tarafından sürekli terslenir.
Genç adam sonunda yaşlı ve fakir bir adama yaklaşır “Bana ayıracak bir saatine karşılık sana çok para ödeyeceğim.”
Yaşlı adam kabul eder ve lüks otomobile biner.
Şehirden uzak, tek ağacın olduğu bir tepeye varırlar. Ağacın altında bir çukur.
Genç adam yaşlı olana çukuru gösterir: “Bu gece intihar edeceğim, ilaç alıp bu çukura yatacağım. Burayı iyi öğren. Yarın sabah buraya gel ve adımı seslen. Eğer ses vermezsem üzerime bu toprağı ört. Yok eğer inler, ses çıkarırsam kolumdan tut ve beni dışarı çıkar. Anladın mı?”
“Anladım” der yaşlı adam.
Arabaya binerler ve şehre doğru yola çıkarlar. Sessizliği yaşlı adam bozar: “Senin yaşlarındayken ben de ölmek istemiştim. Bir kement alıp bir ağaca çıkmıştım. Ucunu ağaca bağlayıp kemendi boynuma geçirdim. Tam kendimi bırakacaktım. Gözüm ağaçtaki meyveye ilişti. Koparıp ağzıma attım. O kadar güzeldi ki bir tane daha kopardım. Bir tane daha. Sonra o meyveleri toplayıp evime götürdüm.”
Yaşlı adam derince içini çekerek devam eder: “Onun için oğlum, ne zaman keyfin kaçıp canın sıkılırsa, hayatın üzerine üzerine geldiğini hissedersen baktığın yönü değiştir, kemende değil, daldaki meyveye bak.”
Bu film öyküsünü neden mi yazdım? Bugünlerde canımız o kadar sıkkın, keyfimiz o kadar yok ki. Daralıp duruyoruz.
Kime sorsam nasıl olduğunu, duyduğum hep aynı cümle, söylediğim de aynı: “Nasıl olacağım, Türkiye gibi. Gergin, sıkkın, keyifsiz.”
Oysa asıl olan yaşamın ötemizde bir yerde akıp gittiği. Bu hafta sonu anımsatmak istedim.
Daraldığınızı hissettiğinizde baktığınız yönü değiştirin. Ben yaptım, işe yarıyor. Siz de yapın.

OKURA NOT:

10 gün önce, Başbakan'ın Ergenekon operasyonundan son anda haberdar olma ihtimalini hem yazılarımda ima etmiş, hem de HABERTÜRK TV’de anlatmıştım. Fatih Altaylı’nın dünkü yazısı, Başbakan'ın operasyondan aynı günün ilk saatlerinde haberdar olduğunu ortaya koydu. Başbakan yarın itiraz etse de gerçek değişmez. Doğru analiz yapmak için her şeyi bilmeniz gerekmez. Parçaları birleştirip satır arası okumak çoğu zaman yeterlidir. Bununla birlikte medyamızda “işkembeden atanlar”ın sayısı bir hayli fazladır.

AKLIMDA KALAN

ING Bank’ın “ayenci” diye değil, “inege” olarak okunması uyarısı: Pazartesi ING Bank, Oyak Bank’ın adının değiştiğini lanse etmişti. Dün de gazetelerde adlarının nasıl okunması gerektiğini anlattılar. Kendi ülkemizde kendi harflerimizi olduğu gibi, doğru şekliyle okumamızı söylediler. Absürd aslında değil mi? Ama absürd olan ING değil, biziz. ING, küresel dünyada yerel taleplerin gereğini doğru saptamış. Yerelliğin dil üzerinden tüketim ilişkilerindeki belirleyiciliği gittikçe daha fazla önem kazanacak. O kadar ki; ING, adının Türkçe okunuşunun “inek” çağrışımı yapmasını bile göze alıp, cesurca bir tavır koymuş. “eNTiVi”ciler ülkesinde yaşamayı itirazsız kabul edenlere duyurulur.

(Haberturk.com 11.07.2008)