Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Lider olacak adam mapus damından belli olur!

Abdüllatif Şener (nedense bende “bizim Abdüllatif” hissi uyandırıyor) parti kurma çalışmalarına başlamış. Onca olmaz diyene rağmen yola çıktığına göre bir bildiği olmalı. Aksi halde “siyasetin gözleri kör eden iktidar hırsı” gerekçesi fazla basit kalır. (Genelde de fazla basittir.)
Şener parti kurarken, Sinan Aygün’ün sorgulama arasında “Beni zorla başbakan yapacaklar” söylenmesi aklıma geliyor.
Aygün’e bu cümleyi söyleten iki şey olabilir; ya bu ülkede hapis yatanın millet nezdinde liderlik için bir tür ön yeterlilik sayıldığını biliyor ya da hesaplaşmaya rövanj istiyor.
Millet nezdinde liderlik için hapishaneden geçmenin ön yeterlilik sayılmasının önümüzdeki örneği kendi başına anlamlı.
Erdoğan’ın liderlik ve karizmasının perçinlenmesinde 1999’da Pınarhisar cezaevinde 4 ay yatmasının (aslına bakarsanız misafir edilmesinin) rolü olmadığını kim söyleyebilir?
“Cihat”a davet eden şiir, Pınarhisar kapısında bekleyenlerin “Bu şarkı burada bitmez” sloganlarının altında ezilip gitmişti.
Erdoğan’ın iktidarda mağdur görünmeyi başarmasının zihinsel alt yapısı o günlerde kuruldu. Bu ülkede “mağdur geldim, mağdur giderim” edebiyatı en doğurgan konsept.
Dolayısıyla düne kadar Sinan Aygün’ün bir hareketin lideri olacağını söyleselerdi, gülüp geçebilirdim. İletişim tarzı “lider” tarzından farklıydı, kendisine de birkaç kez bunu söylemiştim. Ama şimdi, bu sürecin sonunda Aygün lider olur mu olur. Üzerine hapishane tozu bulaştı nitekim.
Mapushane önüne “Bu şarkı burada bitmez”i ezip geçecek pankartlar açılmasında bütün iş. “Mapushaneye doğan güneş bu millete doğmaz mı?” türünden mesela.
Geriye bir tek varoşlarla sermaye arasındaki uzlaşmayı sağlamak kalır ki o yalnızca bir ayrıntı olur.
Lider-mapus damı ilişkisinin millet gönlündeki yerinden hareketle, Abdüllatif Şener lider olamaz sonucu çıkmaz mı? Çıkar.
Bildiğim kadarıyla mapustakileri ziyaret dışında içeri girmişliği yok.
Eskiden yalnızca içeri girmek değil, içeri neden girildiği de şana şan katardı. Şimdi önemi yok. Şekil içeriği tüketti ya.
“Biliyor musun kaç leşi var?” sorusuna verilecek “leş” sayısı mahalle kabadayısına hürmet edenlerin sayısını artırırdı. Ne kadar “leş” o kadar hürmet.
Benden söylemesi, “lider olacağım” diyenlere bakın bakalım içerde yatmış mı? Yoksa boşuna çaba.

ABDÜLLATİF ŞENER’LE OLMAZ ÇÜNKÜ…

Şener’in hapishane görmemiş olması tek başına durumu açıklamaz, o yalnızca bir tespit. Zaten Konya’ya yaptığı çıkarmanın “çıkarmacık” olması hareketin ölü doğum olacağı izlenimi veriyor.
Büyük medyanın onca parlatmasına rağmen 3 bin kişi toplanmış. Muhabirlerin 3 bine büyük rakam muamelesi yapması sıcak siyasetten ne kadar uzak kaldıklarını gösteriyor.
İktidar partisinden ayrılıp umut veren bir muhalefet olmak için 3-5 bin devede kulak bile değildir.
“Onca olmaz diyene rağmen yola çıktığına göre arkasında bazı güçler vardır” diyerek özel bir durum vehmedilmesinin üzerinde durulmalıdır elbette.
Ama benim bildiğim, Şener’in arkasından bir tek Abdullah Gül çıkarsa hareket dikkate alınabilir. Bu olasılık da ne kadar güçlü varın siz tahmin edin.
Ben yine de Şener’le neden olmaz, sıralayıvereyim;
Bir, aslı varken taklidin değer gördüğü nerde görülmüş. Tamam aslı yasaklanmış olabilir ama gölgesinin karizması bile Şener’den güçlü olduğu kesin.
İki, “farklıyım” demekle farklı olunmaz. “Kitch” olacak ama fark anlatılmaz, yaşanır. Konya’dan yola çıkmak aynı yolun yolcusu olduğunu göstermez mi?
Üç, bizim millet öyle suya sabuna dokunmayan adamdan pek hazzetmez.
Dört, bizde başka birinin zayıflığından yararlananlara iyi gözle bakılmaz.
Beş, “Hepinizi seviyorum” ve ardından “Ben pozitif bir insanım” demekle olmaz. Sevginin siyasette karşılığı yoktur.
Altı, Şener’in oğlunun yürüyüşündeki havaya, etrafındaki güneş gözlüklü bıçkın delikanlılara baktım. Şimdiden baba Başbakan olmuş sanki. Artık bu tavırla siyaset olmaz.
Yedi, “ben lider olacağım” demek işe yaramayacağı gibi ters de teper. Kendisini ortaya atan adamı bizim millet elinin tersiyle iter.
Daha çok şey söylenebilir. Abdüllatif Şener’e sempati duyan biri olarak yukarıdaki maddeleri sıralamak pek hoşuma gitmiyor ama ne yapabilirim.
Ey liderini arayan kalabalıklar boşluk halâ sürüyor, aramaya devam edin. Bu arada Abdullah Gül’e dikkat edin. Yüzünüzü mü dönersiniz arkanızı mı onu siz bilirsiniz.

KADIN OKURA NOT:

Hafta sonu Hürriyet’te, Oğuz Aral’ın eşi Sevil Aral’la evlendiği gün çekilmiş fotoğrafını gördünüz mü? Görmediyseniz çok şey kaçırmışsınız. Sigarayı ilk üç parmağıyla tutmuş, diğer eli cebinde yere bakıyor. Buram buram karizma. Eskilerin deyimiyle jilet gibi. Keskin. Ne o gün ne de bugün benzerine kolay rastlanmayacak bir çekim alanı yaratmış. Belli ki “huysuz ihtiyar” zamanında çok canlar yakmış. Uzun zamandır ne öyle bir adam ne de öyle bir fotoğraf görmemiştim. O fotoğrafı bulup bakın, ne demek istediğimi anlayacaksınız.

AKLIMDA KALAN

Vakıfbank’ın yeni logosu ve eski sloganı: Vakıfbank yönetimi bir kamu bankasından beklenmeyecek bir cesaretle kurumsal kimliğini baştan sona yenilemiş. Yeni kurumsal kimliğin lansman toplantısına davetliydim. Organizasyonu Accord yapmış, beğendim. 50 yıllık eski logonun yenilenmesi gerekliydi. Çünkü eski logo etli yapısıyla durağan ve hantal kalıyordu. Yeni logo daha dinamik ve modern. Ancak sarı rengiyle ilgili endişelerim var. Eğer Vakıfbank sarıyı baskın olarak sahiplenirse yaşadığı renk sıkıntısını gidermiş olur. Dikkatimi çeken her şey değişirken “Burası sizin yeriniz” sloganının aynı kalmış olmasıydı. Reklam ajansı Fikir Merkezi’nin ortağı Meltem Gürler’e “uzun yıllardır kullanılan sloganı neden değiştirmediklerini” sordum. Meğer ben yanılıyormuşum. Uzun yıllardır var sandığım slogan henüz iki yıllıkmış. Şaşırdım.

(Haberturk.com 14.07.2008)