Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

İktidar söz söyleme özgürlüğü verir mi?

Doğuda bir ülkede, önünüze kim çıkarsa “İktidar söz söyleme özgürlüğü verir mi?” sorusunu sorsanız yanıtı “verir” olur.
Aynı soruyu aynı yöntemle batıda bir ülkede sorsanız yanıtı “vermez” olur.
Batılı kavramları kullanan, doğulu bir psikolojiyle ise durum Türkiye’deki gibidir.
Başbakan ana muhalefet liderine sözlerden yapılmış bir yumruğu alnının ortasına çakıverir. Muhalefet de bir an bile duraksamaksızın yumruğu geri iade ediverir.
Bu kördöğüşü aynen siyaset pratiklerine de yansıyıverir. Bizim sözle harcadığımız zamanda, başkaları yollarını uygarlaşmanın taşlarıyla döşer.
Bugün yaşadığımız önemli sorunların yakın zamandaki başlangıcı Başbakan'ın Madrit’te, ayaküstü ağzından çıkan “velev ki”li yanıtıdır. Yaşanan tam bir iletişim kazasıdır. Öyle sanırdık.
Oysa durum havaya sokulma durumudur.
Böylesi iletişim kazalarında ben hemen iktidar sahibinin etrafındaki adamlara bakarım. Eğer ki onlar “Aman efendim ne güzel buyurdunuz da adamı şap diye oturttunuz” diyorlarsa krizlerin eli kulağındadır.
Yok eğer etrafındakiler “Aman efendim, ağzınızı açtığınızda biraz daha temkinli olsanız..” diyen tiplerse orada halâ umut vardır.
Bizde hiç umut yok. Başbakan susmuyor, cumhurbaşkanı konuşmuyor.
Bizde neden umut olmadığını da dün akşam net bir şekilde bir kez daha anladım.
Başbakan Erdoğan’a en yakın (şimdiki durum itibariyle) iki kişiyle yemekteydim. (Beni dün Köşk’ten çağırdılar diye yazan köşe yazarları gibi oldu ama ne yapayım.)
Başbakan'ın bu sıklıkla ve bu üslupla konuşmasının bir mantığı olup olmadığını sordum. Bana pek var gibi görünmüyordu da.
Yanıt “İktidar söz söyleme özgürlüğü verir” olmasın mı? Ne diyeceğimi bilemedim. Öylece kaldım. Söyleyen söylediğinden emindi, tereddüt bile yoktu. Başbakan'ın bir bizim evde demeç vermediği kalmış durumunu anladım.
Oysa iktidar söz söyleme özgürlüğü vermez. Tam tersine iktidar basamaklarını çıkarken söz söyleme özgürlüğü kaybedilir. Piramit gibi yukarı çıktıkça ucu sivrilir.
Örnek mi? Fransa cumhurbaşkanı kamuoyu önünde konuşacağı zaman “Fransa insanlığın önünü açabilir” mi, “Fransa insanlığın önünü açmalıdır” mı diyeceğine saatler süren tartışmalarla karar verilir.
ABD’deki duruma girmiyorum bile. İngiltere’de başbakanın ne söyleyeceğini belirleyen yüze yakın uzman çalışır.
Çünkü oralarda kamuoyu da, halkın bilgilenmesi de, demokrasinin iktidar sahipleri tarafından titizlikle korunması da ciddi işlerdir.
Bizimkiler de iktidar basamaklarını çıktıkça bu ülkeyi babalarının nalbur dükkanı sanırlar.
Bütün bu boşboğazlıklar da “Söz gümüşse sükut altındır” diyenlerin ülkesinde yaşanır…

AKLIMDA KALAN

Abdüllatif Şener meselesi: Bir önceki yazımda Abdüllatif Şener’le neden olmayacağını sıraladığım için, Şener’e sempati duyan okurlarımdan sitemli e-postalar aldım. Söyledikleri özetle, Şener’in yaptığı yanlışları sıraladığım gibi yapması gereken doğruları da sıralamam akademisyen kimliğime daha uygun düşermiş. Bu okurlarıma söyleyeceğim şu ki, akademik değerlendirmenin ilk aşaması sorunu saptamadır. Öyle yaptım. Ayrıca zamanında Mehmet Ağar’a yapması gereken 10 madde sıralamıştım. Sabah’tan bu yana devamlı okurlarım olanlar anımsayacaktır. Ağar 10 maddenin birini bile uygulamadı. Ben kendimi niye yorayım, bizim siyasetçiler en doğrularını zaten biliyorlar. Onlara kimse bir şey öğretemez.

(Haberturk.com 17.07.2008)