Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

Hapishaneden mektuplar

Montaigne der ki “Bir insanın mektuplarında ruhunu çırılçıplak görebilirsiniz.” Son günlerde Ergenekon soruşturması kapsamında tutuklananlardan dışarıya mektuplar geldikçe aklıma Montaigne’nin bu sözü geliyor.
Eruygur ve Tolon Paşaların mektuplarında, mesajlarında ruhları çırıl çıplak ortada duruyor, gören görüyor.
Mektup bir ifade biçimidir. Bazen bir savunma olur. Bazen bir yakarma. Bir açıklama ya da.
Ama çoğu mektup bir iç döküştür. İçinde ya sitem vardır ya da sitemin ipuçları.
Tolon ve Eruygur Paşalar bugünlerde mektup yazıyorlar. Onlar yazıyor bizler okuyoruz. Herkes içeriğine bakıyor, “Ne demişler?” merakıyla.
Ben kime yazıldıklarına bakıyorum. Çok mektup yazdım bilirim, Halkla İlişkilerde Yazı Teknikleri dersi verdiğim için de bilirim, mektubun muhatabı önemlidir.
İki emekli komutanın köşe yazarlarına yazdıkları mektubun muhatabı o yazarlar değil. Onlar yalnızca görüntü. O mektuplar bizlere yazılıyor. Her birimize tek tek. Kamuoyuna, içinden çıktıkları kuruma. Herkese. Ve hoyrat kalemleriyle daha yargılanmadan “bombacı”, “suikastçi”, “darbeci” ilan eden gazetecilere de yazılıyor.
“Gizli amaçlarını üzerimden gerçekleştirmeye çalışanları, hakkımda yürüttükleri karalama kampanyasına son vererek, insaflı, vicdanlı ve yasalara saygılı olmaya çağırıyorum” diyor Eruygur Paşa.
“Bu çamurlar, bu haksız ve mesnetsiz karalama kampanyalarıyla kırılan onurumuzu, aile şerefimizi ve haysiyetimizi kim koruyacak diye merak ediyorum” diyor Tolon Paşa.
Kamuoyu nezdinde kendi savunmalarını kendilerinin yapma çabası gibi görünüyor. Oysa öyle değil. İki kişilik yalnız bırakılmışlığın sitemiyle içerden dışarıya duyurdukları sesleriyle dışarıdaki sessizliği kırmaya çalışıyorlar.
Ve o keskin sitemle “Eğer isterlerse acınacak olanlara buradan destek verebiliriz” cümlesiyle vuruyorlar sessizliğe.
Ve ben bakıp ülkeme, Hoca’nın Timur’la meşhur fil muhabbetine bakıp…
Bakıp bakıp olup bitene, Mustafa Kemal’e bir kez daha ve her gün yeniden, her yaşanan olayla yeniden hayran oluyorum.
Nasıl bir karaktermiş ki bu sinik, kolaycı, armut piş ağzıma düşçü yanlarımızdan zaferler kazanan bir ulus yaratabilmiş?

Önemli not: Yazdıklarımdan asker tepki versin anlamı çıkaranlara söyleyeceğim şudur ki; Asla böyle bir şeyden yana değilim.

“AYNEN ÖYLE” AYNEN SAÇMALIK!

Ajda Pekkan yeni albümünü çıkarmış. Adı “Aynen Öyle”.
Albüme adını veren şarkının sözleri de aynen şöyle:

“Bugün takvime baktım
Yaprağını kopardım attım
Seni tanıyacağımı bilseydim
Yapar mıydım?
Unutma bugün, bu tarihi
Bu aşkımızın ilk sahnesi
Yüreğime indi perdesi
Aynen öyle, aynen öyle”

Şarkı aynen böyle devam edip gidiyor. Sözleri Şehrazat’a aitmiş üstelik. Müzik de Sehrazat. Kimse söylemeyecek ama ben söyleyeyim; söz de, müzik de bir felaket. (Kimsenin söylemeyeceği şeyleri ne diye ben söylüyorsam…)
Ne olmuş Şehrazat’a anlamadım. Yorulmuş mu, daralmış mı?
Yazmaya elim varmıyor ama sanırım böyle dinleyiciye bu şarkı çok bile demiş olmalı.
İki çıstak duyunca çalkalamaya başlayan, aynı müzik alt yapısına farklı sözlerle yeniymiş muamelesi yapan dinleyiciye bence de çok bile..
Ama olan Ajda Pekkan’a olmuş. Bir efsane gitmiş yerine diskoların Demet Akalın’ı gelmiş. (Mevcut durumda Demet Akalın daha iyi o ayrı.)
Bu şarkı ve albümle ilgili müthiş övgüler duyacak ve okuyacaksınız. Çünkü yapımcı DMC. Medya ellerinde.
Ajda’yı Ajda yapan şarkı sözleri aklımdan geçiyor da, içim acıyor. “Kimler geldi, kimler geçti / Hiç birisi senin kadar sevilmedi” şarkısının sözlerini biz yazmış gibi sahiplenmemiş miydik?
“Hoş gör sen, boş ver gitsin aldırma / Büyüklük sende kalsın sonunda / Sen unut, o seni unutmasa da” diye mırıldanmadık mı kendi kendimize?
“Bu aşkımızın ilk sahnesi/ Yüreğime indi perdesi” de neyin nesi?
Hem Şehrazat için hem Ajda Pekkan için yazık olmuş. Madem yoruldular, ne diye zorluyorlar?
Biz mi kendimizi aldatır olduk, yoksa birilerinin bizi aldatmasına mı izin verdik? Karar sizin.

AKLIMDA KALAN

Melih Gökçek’in ruh sağlığı: Önceki yazımda Başkent'in belediye başkanı olma yeterliliği çerçevesinde Gökçek’ten ruhsal yeterlilik raporu istemeye hakkımız olduğunu yazmıştım. AB ülkelerinde olduğu gibi, kenti yönetmek için ruh sağlığının yeterli olup olmadığını tartışmaya açmak gerektiğini yazmıştım. Yazımdan hareketle Çankaya Belediye Başkanı Eryılmaz tartışmaya kestirmeden girmiş. “Gökçek’in ruh sağlığı yerinde değil” diyerek benim açtığım tartışmayı bitirivermiş. Eryılmaz’ın söylediğiyle yetinmek yerine, bizi yönetenlerden ruh sağlığı yeterlilik raporu istemeye devam etmek gerek.

(Haberturk.com 24.07.2008)