Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

'Benim babam hepinizi döver!'

Benim babam hepinizi döver. Sizin babanız dövmez mi? Yaşıyorsa kesin o da döver.
Çocuk günlerimizin doğa üstü gücüdür onlar. Yaşlarının, cüsselerinin bir önemi yoktur. Ne zaman biri canımızı sıksa, topumuzu çalsa, oyuncak bebeğimizi alsa ya sesli ya da sessiz aklımızdan bu cümle geçer(di), bu his…
İçimdeki büyümeyen kız çocuğu ne zaman biri beni kızdırsa içimden seslenir “Benim babam varya, seni döver!” Sonra usulca gülümserim. Oysa benim babamın değil birini dövmesi, daha kimseye “Az öte git” demişliği yoktur.
Kimse kusura bakmasın bugün, köşemi babama ayırdım. Bugün köşemi özelleştirdim. Yüksek sesle babamı düşünmek istedim.
Çünkü bugün onun doğum günü.
Yaşlanmaktan çok korkar oysa. “Ben ölünce bu dünya dönmeye devam edecek” der, “Belki başka gezegenlerde şehirler kurulacak ve ben onları göremeyeceğim!”
Benim babam beni uyurken sever. Aslında o uyuduğumu sanır. Oturur yatağımın kenarına, uzun uzun beni seyreder. Eğer onlarda kalmışsam.
Çocuklarının hepsini uyurken sever babam.
Çünkü uyumadığımız zamanlarda sevgi gösterdiğinde, “Ama baba, biz eşşek kadar olduk” diye homurdanacağımızı deneme yanılma öğrenmiştir.
Benim için herkesi dövecek olan babam aslında kimseyi dövmeye niyetli değildir.
Atatürk’e hakaret eden birine bile (ki en hassas yeridir) “Şu adamı bir elime geçirsem” demez, “O yaşasaydı sen bu lafları zor söylerdin” der.
Kimseyi dövmez, dövemez ama itirazını da isyanını da ortaya koyar.
Onca yaşına bakmadan gün geçmez ki bir protesto gösterisine katılmasın. Cumhuriyet, Atatürk için tavır mı konacak, oradadır benim babam.
10 Kasım'larda askeri erkan arasında bir sivil görürseniz o kesin benim babamdır. Oysa sabah saatleri protokole ayrıldığı için törenlere siviller katılamaz. Ama benim babam katılır. Bir yolunu bulur orada durur. Onu tören alanından uzaklaştıracak olanlara “O sizin olduğu kadar benim de Atatürk’üm, ne zaman istersem görürüm!”
Alışkanlığı TÖB-DER’li eylemlerde düşüp dizini parçaladığı günden, bir protesto kalabalığında cüzdanını çaldırdığı için eve kadar saatlerce yürümek zorunda kaldığı geceden kalmıştır.
Her protesto gösterisine giderken annem onu sıkı sıkı tembihler: “Karakola falan düşersen sakın çocukların adını verme. Sen rezil olup bir de çocukları rezil etme!”
Annemin bu tembihi her aklıma geldiğinde babamı karakolda bizi beklerken hayal ederim. Etrafında kim varsa “Atatürk yaşasaydı, bu hallere düşer miydik?” diye anlatmaya başlar eminim.
Benim babam Emin Çölaşan’a mektup yazar sıkça. Üşenmez, oturur camın önüne, elinde kağıt, kalem. Sonra Çölaşan’ın yazılarında kendi mektuplarının ipucunu arar, bulunca da pek sevinir.
Çölaşan’ın Hürriyet’ten ayrıldığını öğrendiğinde “Bu mektupları nereye göndereceğim şimdi” diye pek bir üzülmüştü.
Benim babam çok okur, elinden de cebinden de kitabı düşürmez.
Hiç unutmam bir gün, okuduğu Fransızca bir kitabın kapağında ağzı bağlı bir kadın resmi var diye annem kıyametleri koparmıştı. Kapaktaki kadın hafiften çıplaktı çünkü.
Babamın porno okuduğu hissine kapılmıştı. Oysa okuduğu Fransızca bir polisiyeydi. Annem inanmadı ve bir gün kitap ortadan kayboluverdi.
Her yeri aradı babam, kitap yok. O kitabını ararken annemim yüzünde müstehzi bir gülümse belirirdi nedense…
Benim babam çocuklarından uzağa gittiği zamanlarda daha ilk haftadan özler. Telefondaki konuşmasından dudaklarının büzüldüğünü, gözlerinin dolduğunu, ağlamaklı olduğunu hissederim.
Babalar gölgelerimizdir, görünmeyen koruyucularımız… Gizli kahramanlarımızdır hep. En çok da bilinçaltılarımızın rehberidir onlar.
Anneler ve çocuklar arasında görünür olan bağ, babalar ve çocuklar arasında görünmezliğe bürünür.
Orhan Pamuk’un bana göre tek samimi olduğu an, Nobel konuşması için “Babamın Bavulu”nu yazdığı andır.
Bugün benim babamın doğum günü.
Canım babam, uzun ve sağlıklı yaşa! Ellerinden öperim.
Babama not: Beni merak etme, keyfine bak yazlığında. Buralar acayip sakin, ne katılmanı gerektirecek bir protesto, ne de beni üzdükleri için dövmen gereken birileri var…

AKLIMDA KALAN

Ümit Yaşar Oğuzcan’ın oğlu Vedat için yazdığı dizeler: Bugün köşem babam için özelleşti ya, en sevdiğim şiirlerden birinde de bir babanın evladının ardından yazdığı ağıt var: “Küçücüktü bir zaman/ Kucağıma alır ninniler söylerdim ona/ Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni/ Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat/ 6 Haziran 1973/ Galata Kulesi'nden bir adam attı kendini/ Bu nankör insanlara/ Bu kalleş dünyaya inat/ Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona / " Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat! "

(Haberturk.com 07.08.2008)