Nuran YILDIZ

Haberturk.com - Arşiv

"Türkiye Mutluluğum..."

Geçen Mayıs ayının ortalarıydı. Kafa dinlemek için Abant’taydım. İnsan kafa dinlemeye giderken kafayı da götürdükçe nereye giderse gitsin kafa dinlemek mümkün olmuyor o da ayrı.
Abant, İtalya’nın meşhur Como Gölü’nün (dünya yakışıklısı George Clooney’nin evinin olduğu yer) evde kalmış olanı. İyi ki de evde kalmış da mahvedilmemiş.
Gölü seyrederken yapayalnız koşan bir kadını da seyreder olmuştum. İncecik, dokunsanız kırılacak gibi duran kadın koşusunu yapar, esneme hareketlerini bitirir otele girerdi.
Otele girerken de, yemek yerken de var gibiydi, yok gibiydi. Bir gölge gibi. Bir silüet gibi.
Elvan Abeylegesse. Başını kaldırıp hiç etrafa bakmıyordu. Hep yere bakıyordu.
Kimseye bakmıyordu. Kimse de ona bakmıyordu. Sanki yok gibiydi, herkes de ona yok gibi davranıyordu.
Bazen yanında gördüğüm antrenörü dışında yalnızlığı çınlayan bir genç kız. Yalnızlığı mı yabancılaştırıyordu, yabancılığı mı yalnızlaştırıyordu bilinmez. Bacaklarından başka arkadaşı olmadığı için belki de hep yere, bacaklarına doğru bakan bir kadın.
Akşamüstü yanımdan geçerken “merhaba” dedim, aslında “seni görüyorum sen de beni gör” demek istiyordum, “Merhaba, koşarken sizi seyrediyorum” dedim.
Yanıt vermedi. Hafifçe gülümsedi, gitti. Bir silüet gibi.
Belliydi ki koşması, çalışması için koşulları sunarken onu “bizden” yapmayı ihmal etmiştik.
Bir silüet gibi geçip giden Elvan, Pekin’de Türkiye’yi başarıyla temsil ediyor.
O Türkiye’yi temsil ederken “Elvan bizden değil, o bir devşirme” diyen bir koro da iş başında.
Üstelik başarı kazanmakla kalmıyor Elvan, o narin bedenli, kırılgan duruşlu kadın kocaman bir laf ediyordu: “Her Türk kızı kadar Türküm!”
“Kimlik” meselesi bizde çok konuşulan ama derinlemesine düşünülmeyen bir kavram.
Oysa kimlik iki farklı anlayış arasında büyük tartışmalara tartışmalara konu.
Bir grup diyor ki “Kimlik verili bir şeydir. Nasıl doğarsan, hangi kimlikle doğarsan onunla ölürsün.” Bu fikri savunanlar tutucudurlar, değişim fikrine kapalıdırlar.
Başka bir grup da diyor ki “Kimlik bir projedir. Toplumsal ilişkiler içinde belirlenir.” Bu fikri savunanlar ise günümüzde hızla artıyorlar.
20. yüzyılın başlarında, “Türkiye Cumhuriyeti’ne vatandaşlık bağıyla bağlı olan herkes Türktür” diyen Mustafa Kemal için de kimlik bir projeydi.
Benim için de öyle.
Kimlik bir projedir. Tüketim ilişkileri, iletişim dünyası, büyük anlamıyla ekonomi ve siyaset dünyasının gerçekliği bu proje üzerine yapılanır.
Elvan toplumsal ilişkiler içinde “Her Türk kızı kadar Türküm” diyorsa bir kimlik ifade ediyor demektir. Başkalarının ona “devşirme” demesi ise fazla düşünme gerektirmeyen basit bir beyandır.
“Türkiye mutluluğum” diye de ekliyor Elvan. Ona “devşirme” diyenler acaba en son ne zaman “Türkiye mutluğum” diye geçirdi akıllarından?

AKLIMDA KALAN
Kant’ın evlilik tanımı: Bugünlerde Slavoj Zizek’in “Yamuk Bakmak: Popüler Kültürden Lacan’a Giriş” kitabını okuyorum. Zizek’ten Lacan okumak da ağır bir işçilik gerektiriyor açıkçası. Akademik alana hapsolmuş Lacan’cı felsefeyle popüler kültür arasında ilişki kurmayı amaçlayan kitabı okurken Kant’tan bir cümle çıktı karşıma. Eminim sizin de ilginizi çekecek ve aklınızda kalacak. Ağır filozof Kant demiş ki “Evlilik karşı cinsten iki yetişkin şahıs arasında cinsel organlarını karşılıklı olarak kullanma konusunda yapılan bir sözleşmedir.” Elbette bu tanım ahlakçıların kıyameti koparmasına neden olmuş. Bu konuya ilerde bir yazıyla yeniden dönmek gerekecek gibi. Eğer siz de Kant’ın tanımıyla ilgili fikirlerinizi paylaşırsanız o yazı epeyce de eğlenceli olur.

(Haberturk.com 20.08.2008)